02 Ağustos 2023 04:25

Çevre hareketleri popüler mi?

Akbelen direnişi

Fotoğraf: Övgü Yıldız/Evrensel 

Paylaş

Bir süredir bazı çevre hareketleri çok ilgimi çekmeye başladı, özellikle de bazı çevreci örgütlerin ve hareketlerin isimleri: Torağın Dostları, Toprağın İsyanı, Gelinciklerin Çağrısı (ya da Gelincikler Hareketi, pestisite karşı bir hareket) ve daha nicesi. İsimler ne kadar şiirsel ve ilgi çekici değil mi? Benzer şiirsellikte isimleri Türkiye’de de bulabilir miyim diye bir tarama yaptım, ancak daha çok klasik olarak nitelendirilebilecek örgüt isimlerine (koruma, güzelleştirme, geliştirme…) rastladım. İster dernek ister vakıf isterse hareket ismi olsun, hepsi çok basmakalıp adlar. Kitle seferberliğine davet çıkaramayacak kadar sıradan. Neden böyle olduğu üzerine düşünmek lazım. Ayrıca, yaşam alanlarını korumaya dönük bazı hareketler dışında neden Türkiye’de çevre hareketinin kitleselleşemediğini de irdelemek lazım.

Gündemin Akbelen’deki orman kıyımı ve köylülerin direnişi olduğu şu günlerde bu soru garip kaçabilir, ama üzerinde samimiyetle düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Özellikle de son yıllarda giderek radikalleşen çevreci hareketler dünyanın pek çok ülkesinde bu derece gündemde iken. İklim krizi, endüstriyel tarımsal üretim ve beraberinde getirdiği devasa sorunlar, hava kirliliği, su rezervlerindeki azalma, okyanusların ısınması, buzulların erimesi, ormanların yok edilmesi, doğal dengenin insan eliyle bozulması, vs. Karşı karşıya olduğumuz ekolojik sorunlar say say bitmez. Üstelik bu sorunlar her geçen gün daha da derinleşmekte. Bazı kişiler ve toplumsal kesimler bu meselelere daha duyarlı ve on yıllardır bu tehlikelere dikkatimizi çekmeye çalışıyorlar, ancak sesleri çok sınırlı bir kesime ulaşabiliyor.

1970’li yıllardan itibaren daha çok doğa bilimleri, ekonomi ve hukuk bilgisine sahip kişilerin aktivizmine dayanan ve çevresel risklere dikkatimizi çeken çevre hareketleri, sık sık toplumsal sorunlardan kopuk olmakla ve siyasetsizlikle suçlandı. Yapılan araştırmalar da çevre hareketlerinin daha çok kültürel sermayesi (okullaşma seviyesi) ortalamanın çok üzerinde olan üst orta sınıfların işi olduğuna işaret ediyor. Yakın zamana kadar bu hareketler diğer toplumsal mücadelelerden kopuk ayrı bir kulvarda ilerliyordu. Ancak ekolojik hareketlerde yakın dönemde yaşanan gelişmeler, bu tespitler ve eleştiriler üzerinde -yeniden- düşünmemizi zorunlu kılıyor. Bu çerçevede yakın zamanlarda sorulan en temel soru, çevre hareketlerinin toplumsal hareketlerle bir eklemlenme içine girip dışa açılmaya mı, daha doğrusu toplumsal hareketlerle bütünleşmeye mi başladığı sorusu.

Oysa bu ilişkilenme yeni bir olgu değil. ’70’li yıllardan beri böyle bir ilişkilenme var. Ancak bu durum günümüzde öyle bir noktaya doğru evirildi ki, ekolojik hareketin örgütleri ile toplumsal hareket örgütleri, pek çok yerde, çevrenin tahribatına karşı mücadele ile yaşam koşullarının iyileştirilmesi talebini birleştirerek yakınlaştı. Polis şiddetine karşı mücadele ile hava kirliliğine karşı mücadele eden iki örgütün “Nefes almak istiyoruz” şiarı ile birlikte yürüyüş düzenlemesinde olduğu gibi. Toplumsal adalet talebiyle ekolojik kriz meselesini birlikte dillendiren Fransa’daki Sarı Yelek eylemlerinde olduğu gibi. Bu örnekler bize aynı zamanda, hareketin daha geniş toplumsal kesimleri de içine alarak birer elit hareketi olmaktan öteye geçtiğini de (Popülerleşmeye başladığını mı desek?) gösteriyor.

Türkiye’de bu ilişkilenmenin ne dereceye kadar gerçekleştiği, hatta yakınlaşmanın söz konusu olup olmadığı üzerine ciddi kafa yormak lazım. Limak Şirketi, Akbelen Ormanları ve İkizköy’de direnen köylüler örneğinde, ormana sahip çıkma mücadelesini yolsuzluklar, ekonomik kriz, yoksulluk, sermaye-iktidar ilişkileri ve daha pek çok can alıcı mesele ile ilişkilendirerek bu mücadeleyi ne kadar kitleselleştirebiliyoruz? Siyasal ve toplumsal örgütlerin bunu başarma kapasitesi nedir? İklim krizini iliklerimize kadar hissettiğimiz şu günlerde, ormanların tahrip ve talanı başlı başına çok önemli bir mesele iken, bir de işin içine çeteler giriyorsa, hele de bu kadar derin bir ekonomik kriz ortamında tüm bunlar oluyorsa toplumsal ve siyasal muhalefetin şahlanması için her türlü zemin hazır demektir. Şahlanmayıp yere yapışıyorsa, o zaman dönüp en baştan başlamaktan başka çaremiz kalmamıştır…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa