Êzidî soykırımı ve Şengal’deki gerici kuşatma

Şengal Katliamı sonrası bölgeden kaçan binlerce Ezidi mülteci olarak barınaklara sığındı | Fotoğraf: İngiltere Uluslararası Kalkınma Bakanlığı/Wikimedia Commons (CC BY 2.0)
IŞİD’in Şengal’e (Sincar) saldırıp binlerce Êzidî’yi katletmesi ve yarım milyon Êzidî’yi sürgün etmesinin üzerinden 9 yıl geçti. Bugün IŞİD yenilmiş olsa da Şengal’e ve Êzidîlere yönelik tehdit ve saldırılar devam ediyor. Çünkü Musul’daki enerji kaynaklarının denetlenmesi bakımından ve Irak-Suriye arasındaki en önemli geçiş noktalarından biri olması nedeniyle stratejik bir konuma sahip olan Şengal, bu kez bölgede egemenlik mücadelesini sürdüren güçlerin hedefinde bulunuyor.
Suriye savaşında en güçlü cihatçı örgüt haline gelen IŞİD, Irak’ta Şii ve Sünni güçler arasındaki gerilim ve çatışmalardan yararlanarak haziran 2014’te Irak’ın en önemli petrol yataklarının bulunduğu Musul’u ele geçirmiş ve Musul’un ardından Êzidîlerin yaşadığı Şengal’e büyük bir saldırı başlatmıştı. IŞİD’in 3 Ağustos 2014’te başlayan Şengal’e yönelik saldırılarında binlerce insan katledildi, binlerce Êzidî kadını ve kız çocuğu köleleştirildi ve yüz binlerce Êzidî göçe zorlandı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, IŞİD saldırısından hemen önce bölgede bulunan binlerce peşmergeyi geri çekmiş ve yüz binlerce Êzidî kendilerini “din düşmanı” olarak gören IŞİD’in saldırı ve katliamından ancak PKK ve YPG’nin açtığı koridor ile kurtulabilmişti.
KDP’nin başını çektiği Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Êzidîleri yüzüstü bırakmanın utancını unutturmak için 2019’da aldığı bir kararla 3 Ağustos’u “Êzidî Soykırım Günü” ilan etmişti. İnançları nedeniyle onlarca katliama uğrayan Êzidîler, IŞİD’in katliam ve saldırılarını ‘74. Ferman’ (katliam emri) olarak anıyor.
İşte IŞİD saldırı ve katliamları karşısında Êzidîleri yüzüstü bırakan güçler bugün Şengal’deki özerk yönetimi ve buradaki savunma güçlerini yok etmeye çalışıyorlar.
Peki Şengal bugün neden ve hangi güçlerin hedefinde bulunuyor?
Suriye ve Irak’taki savaş ve egemenlik mücadelesinin birbirini fazlasıyla etkilediği, birçok noktadan iç içe geçtiği bir süreçte Şengal, bu iki ülke arasındaki en önemli geçiş noktalarından birini oluşturuyor. Öte yandan bu bölge Musul’daki enerji kaynakları ve geçiş yollarının denetimi bakımından da önemli bir konumda bulunuyor.
Bugün Şengal’e yönelik saldırganlığın başını Türkiye’deki Erdoğan yönetimi çekiyor.
Türkiye’nin Musul’un kuzeydoğusundaki Başika’da bir askeri üssü bulunduğu ve Erdoğan yönetiminin zamanında Haşdi Vatani adı altında topladığı Sünni milislerle Irak’taki paylaşım mücadelesinde yer almaya çalıştığı biliniyor. Ancak Musul ve Kerkük üzerinde emelleri bulunan Erdoğan’ın ve buralara plaka numarası veren ortağı Bahçeli’nin bütün girişimlerine rağmen Türkiye, Musul’un IŞİD’den kurtarılması operasyonlarına ve buradaki paylaşım mücadelesine dahil edilmemişti.
Ancak Erdoğan yönetimi bu kez Şengal’e yönelik saldırılarını ‘güvenlik’ gerekçesiyle sürdürüyor. Çünkü bu bölgeyi ve burada Êzidîlerin oluşturduğu Şengal Savunma Birliklerini (YBŞ) hem PKK ve hem de Rojava Özerk Yönetimi için bir dayanak olarak görüyor ve bu nedenle zaman zaman SİHA’larla saldırılar düzenlediği bu bölgeye kapsamlı bir operasyon yapmak istiyor. Başka bir değişle Kürt sorununu şiddetle çözme politikasının bir devamı olan ‘güvenlik’ gerekçesini aynı zamanda bölgedeki egemenlik mücadelesinde bir pozisyon tutmanın aracı olarak da kullanmaya çalışıyor.
Şengal’de YBŞ dışında aynı zamanda İran destekli Haşdi Şabi birlikleri de bulunuyor. Irak ve Suriye üzerinde en etkili güçlerden biri konumunda olan İran, buradaki Haşdi Şabi birliklerini iki ülke arasındaki bu önemli koridorda kontrolü dışında bir durum oluşmasını engellemek için bulunduruyor. Şengal’deki Haşdi Şabi birlikleri de Irak’ın enerji kaynakları üzerinde yeni Osmanlıcı hayaller peşinde koşmakla suçladıkları Erdoğan iktidarının buraya yönelik operasyonlarına şiddetle karşı çıkıyorlar.
ABD emperyalizmi de Şengal’deki özerk yönetim ile YBŞ ve Haşdi Şabi birliklerinin dağıtılmasını ve bu amaçla Türkiye, Irak merkezi ve Kürdistan bölgesel yönetimleri arasında bir koordinasyon oluşturulmasını savunuyor. ABD’nin bu politikasının iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Birincisi, İran etkisini sınırlamak. İkincisi de Barzani yönetimi ve Rojava Özerk Yönetimini kendi ekseninde birleştirmenin önünde bir engel olarak gördüğü PKK’yi tasfiye etmek.
Kürdistan bölgesindeki Barzani Yönetimi de Şengal’i kontrol etmek ve Rojava dahil Kürtler üzerinde hegemonya kurabilmek bakımından PKK’yi rakip olarak görüyor ve bu nedenle hem ekonomik ve hem de siyasal olarak iş birliği yaptığı Erdoğan yönetiminin PKK’ye yönelik askeri operasyonlarını destekliyor.
Sadece Şengal üzerinde hesap yapan güçlere ve uyguladıkları politikalara bakarak IŞİD gibi barbar örgütlerin nasıl ortaya çıkabildiği ve kendilerine nasıl yaşam alanı bulup katliamlar düzenledikleri sorusunun yanıtını vermek mümkündür. Daha da önemlisi karşımızdaki tablo hem Şengal’deki Êzidîler ve hem de bütün bölge halkları için asıl büyük tehlikenin ne/hangi güçler olduğunu da ortaya koyuyor. Êzidîlere yönelik soykırım saldırısından 9 yıl sonra Şengal bize halklar birbirlerinin acılarına seyirci kaldığı, kendilerine dayatılan kadere karşı birlikte mücadele etmedikleri müddetçe bölgenin üzerine çöreklenen ve çöreklenmesi muhtemel karanlık güçlerden kurtulmalarının mümkün olmadığını/olmayacağını gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et