05 Ağustos 2023 04:10

‘Çocuk var mı?’

Başkalarının Çocukları filminden bir sahne 

Paylaş

“Çocuk var mı?”, “Çocuk ne zaman?”, “Evlenmiyor musun bak çocuk için vaktin geçiyor?”, “Ne demek ben çocuk istemiyorum, olmaz çocuk lazım”… Uzayıp gidebilir bu sorular ve cümleler. Başka memleketlerdeki versiyonları nasıldır bilinmez ama Türkiye’de 30’un üzerine çıkmış ve çocuk sahibi olmamış herkesin sıkça karşılaştığı bir durum yukarıdaki sorulara maruz kalmak.

Yine de erkekseniz ‘hâlâ vaktiniz vardır’ ama kadınsanız bir de zaman baskısı inşa edilir üzerinizde. Çocuk yapmayı dener ve başarısız olursanız bu çoğunlukla kadının hanesine yazılır. Oysa herkesin çocuğu olması gerekmediği gibi her kadın da “ana” olmak zorunda değildir! İşte bu meseleleri küçük anların, anlık koşullanmaların, parlayan duyguların eşliğinde anlatan şahane bir film uğruyor bu hafta salonlara…

Rebecca Zlotowski’nin prömiyerini geçen yıl Venedik Film Festivali’nde yapan beşinci filmi “Başkalarının Çocukları” (Les enfants des autres) 40’lı yaşlarının başında bir kadının dünyasına götürüyor bizleri. Rachel, Paris’te bir lisede öğretmenlik yapmaktadır, annesini küçük yaşta bir trafik kazasında kaybetmiştir. Kız kardeşi ve babasıyla aralıklarla görüşür, gitar kursuna gider… Öğrencileriyle yakından ilgilidir, iş arkadaşlarıyla arası iyi, sosyal bir insandır özetle.

Gitar kursunda Ali adlı bir adamla tanışır ve aşık olur. Ali eşinden ayrılmış dört yaşında Leila adlı bir kız çocuğu sahibidir. İkilinin ilişkisi ilerledikçe, Rachel, Leila ile de güçlü bir ilişki kurar. Kimi zaman gelgitler yaşansa da ikili arasında bir sevgi bağı oluşur. Öte yandan bir an kendi aklına da düşer çocuk sahibi olmak. Belki gerçekten ister, belki bu ihtimali düşünmek onu mutlu eder. Hayat akıp giderken kız kardeşi hamile kalır ve yeni bir çocuk daha girer Rachel’in hayatına. Ama Ali ile olan ilişkisi ‘başkalarının çocukları’ yüzünden sınanacak ve zor bir sürecin kapıları aralanacaktır.

 Rebecca Zlotowski, aslında çok ‘eski usul’ bir aşk filmi anlatıyormuş gibi kuruyor hikayesini ilk başta. “Romantizmin başkenti” Paris’i, ille de Eyfel Kulesi’ni de alıyor ısrarla kadrajın içine örneğin. Kırılma anlarında, zaman atlamalarında klasik Hollywood romantik komedilerindeki gibi ekranın kapanması bir saygı duruşu aynı zamanda. Rachel ve Ali’nin aşkının ilk bölümü ve genel anlatı gidişatı ‘sıradanmış’ gibi bir his uyandırıyor. Romantik komedinin tanışma- sevgili olma- kriz- ayrılma- unutamama- pişmanlık- af dileme ve birleşme olarak özetleyebileceğimiz anlatısına da büyük oranda sadık aslında yapım. Ama farkını küçük anlarda, basit dokunuşlarda yaratıyor.

Örneğin ikili arasındaki cinsel bağın gücünü, bunun Rachel üzerindeki etkisini göstermekten çekinmiyor. Ama bir süre sonra Rachel’in iş arkadaşıyla sabahladığı bir gecede anlattıklarına bakarak geçmişine dair Ali ile hiç konuşmadığının farkına varıyoruz. Zlotowski, özenilesi olarak gösterdiği ilişkinin eksik gediğini hissettirmeye başlıyor bir süre sonra. Rachel için Ali ilk sıradayken, tersinin hiçbir zaman mümkün olamayacağını umulmadık bir anda fark ediyoruz. Rachel’in ne yaparsa yapsın, Laila onu ne kadar severse sevsin ‘anne’ olamayacağını tek bir anda gözünde beliren ifadeden anlıyoruz.

Rebecca Zlotowski, bütün bu karmaşık yapı içerisinde hiçbir karakterini yargılamıyor. Ne Ali’yi sevgilisine yeterince özen göstermemekle, ne Rachel’i sevgi arsızı bir kadın olmakla itham ediyor. Ali’nin eski eşinin davranışlarını, Rachel’in iş arkadaşının ona olan ilgisini istismar etmiyor. Ama Leila’nın onu istemediğini söylediği sahneden sonra, Ali’nin “o daha bir çocuk” sözleri üzerine Rachel’in dediği “Ama yine de acıtıyor” cümlesinin peşinden gidiyor kamera adeta. Başkasının çocuğunu sevmenin mümkünlüğü ve zorluğu arasında salınıp duruyor tıpkı Rachel gibi.  Sondaki epilog bölümünde ise bu mümkünlüğün bir biçimiyle veda ediyor bize film.

“Başkalarının Çocukları” kentli, bekar ve çocuksuz bir kadının umutları, beklentileri, duyguları, hayal kırıklıkları, çıkışsızlıkları, olanakları ve sevinçleri üzerine çok güçlü bir izleği takip ediyor. Rebecca Zlotowski’nin kamerası karakterinin ruhunu yakalarken, başroldeki Virginie Efira göz kamaştırıyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa