Afrika'da emperyalist kapışma ve Erdoğan'ın pozisyonu

Cuntanın önde gelen isimlerinden Mohamed Toumba, Niamey'deki stadyumda toplanan darbe destekçilerini selamladı. | Fotoğraf: Balima Boureima/AA
Nijer’de Fransa yanlısı Cumhurbaşkanı Bazoum’un yönetimden düşürülmesiyle sonuçlanan darbe, Ukrayna savaşının emperyalistler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesini bu mücadelenin diğer alanlarında da keskinleştirip daha görünür kıldığı tespitini doğruluyor. Darbeden sonra Rusya’nın ‘özel savaş örgütü’ Wagner’in sahneye çıkması, darbeyle aynı günlerde St. Petersburg’da yapılan Rusya-Afrika zirvesi, önemli bir işbirlikçisini kaybeden Fransa başta batılı emperyalistlerin bu darbeye karşı ortaya koydukları tutum, Nijer’de olup bitenin arka planındaki gerçeğin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Son yıllarda Afrika’da ekonomik, askeri ve siyasi etkisini attırma arayışındaki Türkiye’deki Erdoğan yönetimi de bu gelişmeler üzerinden yeni bir rol kapmaya çalışıyor.
Nijer’deki darbenin ortaya çıkardığı sonuçlara geçmeden önce askeri darbeler ve bunlara karşı demokrasiyi savunma adına bütün emperyalistlerin ve bu arada Erdoğan yönetiminin de iki yüzlü bir politika izlediklerini belirtmek gerekiyor.
DARBELERE KARŞI İKİ YÜZLÜ TUTUM
ABD ve Fransa başta batılı emperyalistler Sisi’nin Mısır’da askeri darbeyle yönetimi ele almasından hiçbir rahatsızlık duymamış ve Sisi yönetimi ile hızlıca siyasi ilişkilerini geliştirmişlerdi. Mısır’daki darbe İhvancı Mursi’ye karşı gerçekleştirildiği için o zaman buna şiddetle itiraz eden Erdoğan, bir başka darbeci Sudan’ın kanlı diktatörü el Beşir ile sıkı bir iş birliği halindeydi ki bilindiği gibi Erdoğan yaşadığı siyasi sıkışmışlığın bir sonucu olarak son dönemde Mısır ile ilişkileri “normalleştirme”ye çalışıyor ve önümüzdeki günlerde Sisi’yi Ankara’da ağırlamaya hazırlanıyor. Demek ki, bu güçlerin darbelere karşı tutumunu iki yüzlüce yapılan demokrasi savunusu değil, çıkarları belirliyor.
Afrika’nın Sahra çölünün güneyindeki Sahel kuşağında yer alan ve sahip olduğu uranyum, altın, petrol gibi kaynaklara rağmen dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Nijer, BM’nin 2022 “insani gelişmişlik endeksi”ne göre 191 ülke arasında 189. sırada yer almıştı. Eski Fransa sömürgesi Nijer’in son darbeye kadar Fransa’yla ciddi bağımlılık ilişkileri (yeni sömürge) devam ediyordu. Nijer, 18 nükleer santrali bulunan ve elektrik ihtiyacını büyük oranda nükleer santrallerden sağlayan Fransa’nın en önemli uranyum tedarikçileri arasında yer alıyordu. Öte yandan Nijer aynı zamanda Fransa’nın Afrika’da radikal İslamcı örgütlerle mücadele adına sürdürdüğü politikanın en önemli merkezlerinden biri konumunda bulunuyordu.
EMPERYALİST MÜDAHALE VE RADİKAL İSLAMCILARLA MÜCADELE ALDATMACASI
Burada Fransa’nın Afrika’da radikal İslamcılarla mücadele adına Sahel kuşağında konuşlandırdığı askerler ve sürdürdüğü operasyonlar konusunda da bir parantez açmak gerekiyor.
Bilindiği gibi 2011’de Kuzey Afrika’daki Libya’da Kaddafi yönetimini devirmek için operasyonlar yapan NATO kuvvetlerinin başında ABD ve Fransa yer alıyordu. NATO’nun hava operasyonları, Kaddafi’nin devrilmesini ve Libya’yı o günden bugüne çatışma ve kaos ortamına sürükleyen İslamcı güçlerin etkinlik kurmasını sağlamıştı. Bu müdahale tıpkı Suriye müdahalesinin Ortadoğu’da ortaya çıkardığı sonuçlara (IŞİD’in Irak’ta da güçlenmesi ve Musul’u ele geçirmesi) benzer bir biçimde Afrika’da radikal İslamcıların güç ve etki alanlarını arttırmıştı.
Bu süreçte Fransa, Afrika’da zayıflamaya başlayan otoritesini yeniden tesis etmek amacıyla Burkina Faso, Mali, Moritanya, Çad ve Nijer devletleriyle birlikte el Kaide, Boko Haram ve IŞİD gibi radikal İslamcı güçlere karşı Barkhane Operasyonu adı altında bir müdahale politikasını başlatmıştı. İstenen sonuçları doğurmasa da Fransa’nın Barkhane operasyonunu hedefleri bakımından ABD’nin Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın artan etkisine karşı geliştirdiği ‘IŞİD ile mücadele’ stratejisine benzetmek mümkün. Ancak bu süreçte önce Mali’de ve ardından Burkina Faso’da gerçekleştirilen askeri darbelerle Fransa’nın bölgedeki hakimiyeti büyük bir yara aldı. Son Nijer darbesi de bu yarayı derinleştirdi.
Nijer’deki darbenin bu ülkede 2 askeri üssü ve 1100 askeri bulunan ABD ile ülkede “eğitim” amaçlı 100 asker bulunduran Almanya’nın Afrika’daki emperyalist emellerine de darbe vurduğuna şüphe yok.
RUS EMPERYALİZMİ, WAGNER VE SÖMÜRGECİLİK KARŞITLIĞININ İSTİSMARI
Bu noktada Afrika’daki emperyalist kapışmanın diğer tarafında yer alan Rusya’nın (Çin de yaptığı 380 milyar doları bulan yatırımlarla Afrika’da öne çıkan bir diğer güç konumunda bulunuyor) pozisyonuna bakmak gerekiyor.
NATO’nun Libya müdahalesinden sonra ortaya çıkan kaotik ortamda Libya’nın doğusunda (Tobruk merkezli) zamanında SSCB’de eğitim gören bir asker olan Halife Hafter’e bağlı güçler kontrolü sağlamıştı, ki bu güçler Rusya’nın özel savaş şirketi Wagner ile iş birliği yapıyordu. Wagner Libya’dan sonra Afrika’da batılı emperyalistlere karşı olan güçlerinin ve bu arada Mali ve Burkina Faso’daki darbecilerin de en büyük destekçisi konumuna geldi.
Bu dönemde Wagner, Rus emperyalizminin Afrika’daki etkinliğini arttırmasının en önemli aracı/dayanağı oldu ve Rusya’nın bölgedeki altın, petrol, elmas gibi madenler ve tarım arazileri üzerinde önemli bir pay sahibi olmasını sağladı. Sadece bu durum bile geçtiğimiz günlere Moskova’ya isyan eden Wagner güçlerinin komutanı Yevgeniy Prigojin’in nasıl hâlâ Moskova’da kalabildiğini (Prigojin, temmuz ayı sonunda St. Petersburg’da yapılan Rusya-Afrika zirvesine katılıp bazı Afrikalı liderlerle de görüşmeler gerçekleştirmişti) açıklıyor.
27 Temmuz’da başlayan ve 49 Afrika ülkesinin ve 17 devlet başkanının katılımıyla yapılan Rusya-Afrika zirvesinde Batılı emperyalistlerin sömürgeci geçmişine vurgu yapan Putin, Afrika’nın en yoksul ülkelerine binlerce ton tahıl hibe etme sözünü vermenin yanı sıra bu ülkelerin 23 milyar doları bulan borçlarını da silmişti.
Putin, Afrikalıların sömürgecilere karşı tepkisini kendi emperyalist emelleri için kullanmak amacıyla zamanında kıtadaki ulusal kurtuluş hareketlerine destek veren SSCB’nin mirasçısı gibi davranmaya çalışıyor. Wagner lideri Prigojin’in Nijer’deki darbe ile ilgili “Yaşananlar, Nijer halkının sömürgecilere karşı mücadelesidir. Bu aslında bir bağımsızlık kazanma ve sömürgecilerden kurtulma hareketidir” açıklaması, bu politikayı çok iyi özetliyor.
ERDOĞAN’DAN YENİ MANEVRA ARAYIŞI
Afrika’da sömürgeciliğe karşı tepkileri (özellikle Müslüman ülkelerdeki) ve emperyalistler arasındaki egemenlik mücadelesini kendi yayılmacı emelleri için fırsat olarak kullanmaya çalışan rejimler arasında Erdoğan iktidarı da bulunuyor. Bilindiği gibi Erdoğan, tıpkı Filistin meselesinde olduğu gibi istismarcı bir anlayışla sömürgeciliğe karşı yaptığı açıklamalar nedeniyle sık sık Macron ile de karşı karşıya kalıyor.
Erdoğan, geçtiğimiz hafta cuma namazı çıkışında Nijer darbesi ile ilgili bir soruya “Biz bu konuda Rusya ile aynı çizgideyiz” yanıtını vermişti.
Son NATO zirvesinde İsveç’in üyeliğini onaylayan ve Ukrayna’nın üyeliğine desteğini açıklayan Erdoğan’ın son açıklaması, dümenin Rusya’ya doğru kırıldığı yeni bir manevra arayışına işaret ediyor. Putin’in ziyaretini dört gözle bekleyen Erdoğan, Afrika’daki gelişmeleri “Karadeniz tahıl koridoru anlaşması”na dönüş için bir fırsata çevirmek istiyor. Çünkü bu anlaşmanın sona ermesi sonrasında Karadeniz’de tırmanan gerilim, Erdoğan’ın hareket alanını ciddi biçimde sınırlamakla kalmıyor aynı zamanda ekonomik olarak oldukça sıkışık olduğu bir dönemde ucuz tahıl elde etmesini de ortadan kaldırıyor.
Son sözü geçtiğimiz günlerde arkadaşımız Elif Görgü’nün röportaj yaptığı Burkina Fasolu Antropolog, Sinemacı ve İnsan Hakları Savunucusu Dragoss Ouédraogo’ya bırakalım: “Önemli maden ve tarım kaynakları nedeniyle tüm emperyalist ülkeler buralarda yer almak istiyor. Afrika’nın çeşitli ülkelerinde (Sudan, Etiyopya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Somali, Burkina Faso, Mali, Nijer, vb.) yaşanan gerici savaşlar, bu toprağı kontrol etme ve kaynakları yağmalama planını temsil eden gelişmeler (…) Belki bazıları Rusya hakkında yanılsamalara kapılıyor ve bu emperyalist ülkenin Afrika halklarının devrimci mücadelelerini destekleyebileceğini düşünüyor. Ancak devrimci partiler onlara antiemperyalist mücadelenin ilkelerini açıklamak zorundadır: Bir emperyalist güçle savaşmak için başka bir emperyalist güce güvenemezsiniz.”
Evrensel'i Takip Et