09 Ağustos 2023 03:54

Belleksiz toplumlar

Fotoğraf: Wikimedia Commons (Public Domain)

Paylaş

20. yüzyıl insanlık adına onulmaz acılarla dolu olarak geçmişti. İki büyük dünya savaşı sığdı 20. yüzyıla. Faşizmin ve Nazizm’in insanlığı sarstığı o yıllarda Almanya’da, İtalya’da ve Avrupa’nın kimi ülkelerinde ırkçılık tavan yapmış, salt Yahudi, Çingene, eş cinsel oldukları için insanlar toplumlardan soyutlanmış, aşağılanmış ve öldürülmüşlerdi. II. Dünya Savaşı’nın dengeleri Amerika Birleşik Devletleri’nin de devreye girmesiyle Naziler ve Faşistler aleyhine dönmüş, Rus topraklarına girmeye çalışan Almanya’nın Kızıl Ordu karşısındaki yenilgisi ise savaşın sonunu getirmişti. Amerika Birleşik Devletleri o arada nükleer bir silah geliştirmiş savaş sonlanmadan bu bombayı denemek için fırsatlar aramaya başlamıştı. Japonların kaybedilmiş bir savaşa rağmen hâlâ direnmesi Amerika’ya bu fırsatı getirdi. Amerika’nın atom bombası yüklü uçağı 6 Ağustos 1945’de sabah 08.15’te Hiroşima göklerinde görüldü. Ve tarihin ilk nükleer bombası “atom” Hiroşima’nın üzerine bir kabus gibi indi. Bombadan sonra artık insanlarıyla, ağaçlarıyla, çiçekleriyle, tüm canlılarıyla Hiroşima yok olmuştu. Radyasyon bölgenin havasını ve suyunu zehirlemiş Japonya’nın bu turistik kenti bir harabe haline dönmüştü. Amerikan Pentagonu ve başkanı zafer sarhoşluğu içinde 9 Ağustos’ta ikinci atom bombasını da Nagazaki’ye attı. İki şehirde toplam 400 bin kişi öldü. Erkek, kadın pek çok insan sakat kaldı. Radyasyon etkisiyle uzun yıllar Japonya’da kadınlar sağlıklı doğum yapamadılar. Çok sayıda bebek sakat doğdu. Radyasyonun etkisi bu iki kenti acımasızca kuşattı.

Bugün atom bombasının ilk atılışının 78. yılı. Günümüzde insan belleği artık yaşadığı döneme kilitleniyor. İnsanların geçmişte hangi felaketlerden geçtiğini anımsamak bile istemiyor. Atom bombasının atılmasından sonra varsıl ülkeler emperyalist güçlerini daha çok silah sanayine yönlendirdiler. Sanki dünyada hiç savaş olmamış gibi. Sanki insanlar esir kamplarında işkence görmemiş, yeterince aşağılanmamış gibi. Emperyalist devletler yalnızca güç ve kazanç hırsıyla birbirlerini kollayarak nükleer silahlanma konusunda yoğun çalışmalar yaptılar. Gezegenimizin aydınlık bilim insanları ise nükleer silahlanmanın ne denli tehlikeli olduğunu anlatan “Nükleere hayır” çalışmaları başlattılar. Nükleer santrallerin her ülkede insanlık için birer tehlike odağı olacağını anlatmaya çalıştılar. Ama kimse aldırmadı. Rusya’da Çernobil santralindeki facia yalnız Rusları değil komşu ülkeleri de tehdit eden büyüklükteydi. Oradan sızan radyasyon da uzun yıllar bölge insanlarının korkulu rüyası oldu. Atom bombasının kurbanı Japonya ise nükleer gelişmeye açtı ülkesini. 11 Mart 2011’de Fukuşima Nükleer Santralinin sızıntısıyla başlayan felaket Japonya için ikinci bir nükleer darbe oldu.

6 Ağustos çağdaş insanlığın hiç unutmadığı bir acıydı. Oysa zaman o denli değişken ve o denli hızlı ki insanlar unutma duyusunun sığınağına atıyorlar kendilerini. Kendilerinden önceki yaşananları görmezden, duymazdan gelmek istiyorlar. Çoğunluk okumuyor, seyretmiyor. Üstelik günümüzde bilgiye erişim çok daha kolay. Ama insan belleği artık sadece görüntülere ve üç beş satırlık yazıya odaklanmış. Burada anmadan geçemeyeceğim. Milliyet gazetesinin çok değerli yazı müdürlerinden ve muhabirlerinden Güngör Gönültaş gazetelerin değer kaybetmeye başladığı yıllarda bir sohbette şöyle diyordu:

“Biliyor musun artık gazeteye sadece altı satırlık haber yazıyorum. Buna alıştırdım kendimi çünkü daha uzun haber artık yer almıyor.” Usta gazeteci haklıydı. Yine de o zaman hiç değilse altı satırlık da olsa haber vardı gazetelerde. Şimdi ekonomisinde de siyasetinde de sporunda da reklam arası haberler. Bütün bunları düşününce 6 Ağustos 1945’i insanların neden artık unutmaya başladığını takmıyorum kafama. Aradan geçen onca yıla rağmen Japon yöneticileri ve halkı hâlâ Hiroşima ve Nagazaki’nin ağıtını yakıyor.

Gezegenimizin yüz akı pek çok sanatçı, şair Hiroşima ve Nagazaki’yi yazılarıyla, resimleriyle, grafikleriyle, fotoğraflarıyla unutulmaz kıldılar. Bunlardan biri de Nâzım Hikmet’ti. Hiroşima üzerine yazdığı şiirlerinin tümü de çok duyarlıdır. Ama çocuklar için yazdığı “Kız Çocuğu” şiiri bir başka burukluk ve duygusallıkla sarar insanın içini. Bir kez daha okuyalım.

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kağıt gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa