Pollock Grossman’a karşı: Çöküş mü, sürdürülebilir kriz mi?
‘Milyonlar arkamda’ | John Heartfield’in kapitalizm-faşizm ilişkisine dair bir tasarımı, 1932
Nazi rejiminin yükselişine tanık olan Frankfurt Okulu üyelerinin 1930’lu yıllarda başlayan ve 1940’lı yıllarda devam eden tartışmalarında iki soru öne çıkar: 1) Nazizmi önceki rejimlerden ayıran yeni özelliği ne? 2) Rejim ne kadar istikrarlı, ne derece sürdürülebilir? (Buchstein 2019: 218)
Soruların ciddiyetini yorumlayabilmek için yükselişin ne kadar hızlı olduğunu bilmek lazım. Almanya’daki 20 Mayıs 1928 seçimlerinde Komünistler (KPD) yüzde 10.6 oy oranıyla parlamentoya 54 vekil, Naziler (NSDAP) ise yüzde 2.6 oy oranıyla 12 vekil seçtirebilmişti. 1929 Buhranı’ndan sonra gerçekleşen 14 Eylül 1930 seçimlerinde KPD yüzde 13.1 ve 77 vekil, NSDAP yüzde 18.3’le 107 vekil elde etti. 31 Temmuz 1932 seçimlerinde NSDAP yüzde 37.4 oy oranı ve 230 vekile ulaştı. 6 Kasım 1932 seçimlerinde oy oranı yüzde 33.1’e gerilemişti. Ne var ki bu son seçim olacaktı. 30 Ocak 1933’te Cumhurbaşkanı Hindenburg tarafından Şansölyelik görevi verilen Hitler, eski imparatorluk komutanını parlamentoyu dağıtıp 5 Mart’ta seçimleri ilan etmeye ikna etti. 4 Şubat’ta Hindenburg toplantı, yürüyüş, ifade ve basın özgürlüklerini askıya aldı. Seçimlerden altı gün önce, 27 Şubat’ta parlamento binasındaki çıkan yangından sonra Hindenburg yine Hitler’in tavsiyesiyle bir kararname çıkararak KPD’yi yasakladı ve komünistlerin kitlesel olarak tutuklanmasını emretti. 24 Mart’ta parlamento yasama yetkisini Hitler liderliğindeki hükümete devretti. 2 Ağustos 1934’te Hindenburg’un ölmesiyle Cumhurbaşkanlığı ve Şansölyelik makamları birleştirildi, Lider Hitler’in dönemi başladı. Henüz 1938 Kasım pogromuna, 1939 Polonya, 1940 Fransa, 1941 Sovyetler Birliği işgalleri ve 1941’de yürürlüğe konulan Yahudi Soykırımı’na yıllar vardı, ancak cinayet, güç ve ganimet arasındaki ittifak 1933’te kurulmuştu. Frankfurt Okulu üyeleri de diğer birçok aydın gibi siyasi muhalefetin çöktüğü ve sürgün hayatının hüküm sürdüğü bu dönemde faşizmin yükselişini ve niteliğini tartışmaya başladılar.
Friedrich Pollock 1932’deki makalesinde kapitalizmin çöküş semptomları gösterdiğini ileri sürenlere karşı hem demokratik hem otoriter ülkelerde devlet kapitalizmi adını verdiği yeni bir toplumsal düzenin ortaya çıktığını iddia eder. Çöküş tezi 1929’da Frankfurt Okulu’nun ilk yayınlarından birinde, Henryk Grossman’ın “Birikim Yasası ve Kapitalist Sistemin Çöküşü” adlı kitabında işlenmiştir. Krakow doğumlu Grossman, Polonya’da Piłsudski’nin darbesinde evvel 1925’te Frankfurt’ta göçmüş ve Pollock’la beraber okulun ilk müdürü Viyanalı Carl Grünberg’in asistanı olarak çalışmaya başlamıştı. Grünberg ve Grossman Habsburg imparatorluğunda doğan Marxizm’in temsilcileriydi. Dolayısıyla Grossman’ın hedefinde, tam istihdam koşullarında kâr hadlerinin düşmesinin kapitalizmin çöküşüne götürmeyeceğini iddia eden Otto Bauer vardı. 1923’ten itibaren KPD’nin önemli siyasetçi ve aydınlarından Karl Korsch ve Frankfurt Okulunu finanse edecek olan Felix Weil’la Marxist teori üzerine çalışmaya başlayan Pollock’un tezlerini bu bağlam içinde yorumlamalı.
Pollock, kapitalizmin kriz atlatma özelliğine dikkat çeker. Pollock’a göre planlama tekniği, devletin ekonomik müdahale için sosyo-politik olarak yeniden örgütlenmesini mümkün kılmıştır. Plan, üretim, tüketim ve yatırım için hedefler koyarken bireyi de ekonomik bir özne olarak yeniden kurgulamıştır. Kırk yıl sonra Foucault’nun “biopolitika” olarak niteleyeceği bir şekilde, Pollock devlet kapitalizminin bireyi fizyolojik ve psikolojik olarak yeniden şekillendirdiğini, bir içgüdü ekonomi politiği inşa ettiğini vurgular. Emek artık piyasa eliyle dolaylı yoldan değil, doğrudan devlet otoritesiyle sömürülürken kâr saikinin yerini iktidar saiki almıştır. Planlı toplumda hangi sorunun öncelik kazanacağı kararı artık ekonomiden siyasete kaymıştır. Kitlesel rızanın hem terör hem sosyal devlet vasıtasıyla sağlandığı bu sistemde işçi ve emekçiler arasında tabakalaşma artmış, sınıf siyaseti olanaksızlaştırılmış, orta sınıf proleterleştirilmiş, parlamenterizm marjinalleştirilmiş ve kitleler üzerinde ruhsal hakimiyet kurulmuştur.
Pollock’un tezleri başlarda Horkheimer dışındaki tüm Frankfurt Okulu üyelerinden tepki görür. Tezler hem Weberci ideal-tipleştirme yönteminden ötürü idealist, hem de siyaseten pesimisttir. Horkheimer, Pollock’u hem kapitalizmin çöküşü argümanını öne süren Grossman’a, hem de bu argümana alternatif geliştiren Franz Neumann ve Otto Kirchheimer’e karşı savunur; başta Pollock’a kuşkuyla yaklaşan Adorno’yu ikna eder.
Horkheimer Nazizim üzerine ilk defa Kasım 1938’deki pogromlardan sonra, “Yahudiler ve Avrupa” başlıklı denemesiyle yazmaya başlar. Almanya’nın Polonya’ya saldırdığı Eylül 1939’da yayına hazır olan bu metinde Horkheimer meşhur aforizmasını dile getirir: “Kapitalizmden bahsetmek istemeyen, faşizm üzerine sussun.” Ancak Horkheimer’in kapitalizm anlayışı neredeyse Von Rochau’yu andıran bir reelpolitik (uluslararası ilişkiler teorisindeki ismiyle “realist”) bir durum tespitine dayanır: “Hakimiyet ve sadece hakimiyet, onun aşılması değil” (Emery 2022: 90) Kanımca, Horkheimer’in çete sosyolojisinin yavan kalmasının başlıca nedeni ideal tipi bir yöntem olarak benimserken sonunda reelpolitiğe geri dönmesi. Böylece ekonominin önceliğinden siyasetin önceliğine ilerliyor.
Ne var ki Pollock’un Güney Batı Almanya’ya özgü Neo-Kantçılığına tepki sadece Viyana’dan esen pozitivist rüzgarlardan ibaret değildi. Pollock’a karşı en kalıcı eleştiriler Neumann, Kirchheimer ve Ernst Fraenkel gibi SPDli hukukçulardan gelecekti. Her üçü de 1933’te NSDASP’ye katılan ve siyasetin kavramsal olarak damıtıldığı bir “siyasetin önceliği” kuramının önde gelen temsilcisi Carl Schmitt’i yakından tanımakta ve ona karşı tezler üretmekteydi. Weimar mahkemelerinde iş hukuku, ceza hukuku gibi alanlarda faşizme karşı mücadele etmiş bu tecrübeli hukukçular Nazizmi bir rejim analizine tabi tutacaktı.
-Buchstein, Hubertus. 2019. “Kritische Theorie der Politik - Max Horkheimer und Otto Kirchheimer in der Kontroverse.” Leviathan 47(2): 215-243.
-Emery, Nicola. 2022. For Nonconformism: Max Horkheimer and Friedrich Pollock, the Other Frankfurt School. Leiden: Brill.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22