18 Ağustos 2023 04:45

Yıkım büyük ama sorumlu yine dışarıdaymış!

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP'nin 22’nci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla yayımladığı video mesajında şunları söylüyor: “Küresel krizlerin ülkemize etkilerinden kaynaklanan hayat pahalılığının son dönemde milletimizi bunalttığının farkındayız. Ülkemizin her meselesini çözdüğümüz gibi inşallah bu sıkıntıyı da hal yoluna yine biz koyacağız. Çalışanından emeklisine bu süreçte refah kaybı yaşayan her insanımızın hayat seviyesini eskisinin de üzerine çıkartmak boynumuzun borcudur.” Her zaman yaptığı gibi Erdoğan yine sorumluluğu üzerinden atmış, işçi ve emekçi halkın ekonomik yıkımını dünyadaki krizlere bağlamış.

Bazı veriler durgunluğu işaret etse de şu anda dünya çapında bir kriz yaşanmadığı gibi özellikle meta -mal- fiyatlarında ülkedeki gibi fahiş oranda yükseliş olmadığı gibi bazı düşüşler söz konusu. Türkiye’de gıda fiyatları 34 aydan bu yana aralıksız artıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) açıkladığı küresel gıda fiyat endeksi son 15 ayda ise sadece bir kez yükseldi. Ülkede resmi olarak açıklanan enflasyon yüzde 38, gıda fiyatlarındaki yıllık artış ise yüzde 54 -TÜİK’in makyajlanmış rakamlarına göre- oldu. Dünyada gıda fiyatları ise aynı dönemde yüzde 21 düştü. (Euronews 07.07.2023)

TÜİK, FAO ve AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın açıkladığı fiyat gıda endekslerini Ağustos 2020’de 100 eşitleyen bir hesaba -yani hepsi 100 kabul ediliyor- göre Haziran 2023’e gelindiğinde dünyada 128 birime, AB’de 130 birime, Türkiye’de ise 366 birime yükselmiş. Bu şu anlama geliyor: Ağustos 2020 ile Haziran 2023 arasını kapsayan son 34 ayda gıda fiyatları dünyada yüzde 28 artarken, AB’de yüzde 30, Türkiye’de ise yüzde 266 artmış. Dünya gıda fiyatlarında bakıldığında ortada Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir durumun olmadığı açıkça görülüyor. Gıda fiyatları önemli çünkü halk aldığı yetersiz ücret ve maaşın neredeyse yarısını gıdaya harcıyor.

Petrol, elektrik, doğal gaz, ev kirası, ulaşım masraflarındaki artış ise gıda fiyatlarını da aşıyor. Sadece 28 Mayıs-16 Temmuz arasında benzinin litre fiyatında yüzde 65,4 artış gerçekleşti. Benzinin litresi şu sıralarda 37 lira civarında ve bu sürekli artıyor. Biliyoruz ki, petrol ve enerji fiyatlarının sürekli artması demek aynı zamanda iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demek. Kısacası hangi veriyi alıp değerlendirirsek değerlendirelim, ortaya çıkan tablo Erdoğan’ı doğrulamıyor ve hak vermiyor. Bazen AB ülkelerinde benzinin fiyatı şu kadar, bizde şu kadar gibi karşılaştırmalar yapılıyor. Ama bu tür karşılaştırmalar alınan ücretle, satın alınan ürün arasında bir orantı kurulmadan, sadece döviz kuru üzerinden yapılırsa yanlış sonuçlar verdiği gibi, yanıltıcı da oluyor. Hani eski bir bakan “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?​” demişti ya, şimdiki durum şu: Fiyatlar dolar veya avro hesabı, ücret ve maaşlar aşırı değersiz TL ile ve insanca yaşam standardını sağlamanın yanına bile uğramıyor.

Ülkedeki ekonomik durumunun işçi ve emekçiler lehine değişeceğine ilişkin bir veri olmadığı gibi, Erdoğan’ın vaatlerinin aksine iktidarın yapabileceği bir şey de bulunmamaktadır. İktidar ve onu destekleyen büyük sermaye umudunu dışarıdan gelecek paraya bağlamıştır. Bir kişinin uyuşturucu bağımlısı olması gibi ülke ekonomisi de döviz bağımlısı olmuştur. Yüksek dış ve iç borçlar -ki iç borçların çoğu KKM gibi dövize endekslenmiştir- TL’yi dolar ve avro, sterlin, frank vb. karşısında sürekli değer yitimine uğratmakta, tarımsal ürünlerin dövize bağlı girdilerinin -gübre, tohum, mazot, tarımsal ilaçlar- sürekli yükselmesi nedeniyle maliyetler artmakta, ülke topraklarının her geçen yıl daha büyük bölümünde tarım yapılamaz hale gelmektedir. Küçük üretici yıkıma, işçi ve memurlar, emekliler açlığa ve sefalete mahkum edilmiştir.

İktidarın ve sermayenin saldırısına işçi ve emekçi kesimlerin yer yer direniş ve grevlerle yanıt verdiklerini görüyoruz. Çarşamba günü KESK’e bağlı emekçiler iktidarın açıkladığı “zam”ma karşı tüm emekçilerin haklarını savunmak için grev yaptı. Antep’te Şireci işçileri kazanımla sonuçlanan bir direniş gerçekleştirdi. Şu anda grevde ve direnişte olan iş yerleri ve fabrikalar var. Bu mücadelelerin yaygınlaşması için koşullar son derece uygun. Zamların durdurulması, emekçilerin sırtına yıkılan vergi yükünün kaldırılması, insanca yaşamaya yetecek ücret ve maaş artışları yapılması, örgütlenme özgürlüğü dahil demokratik hak ve özgürlerin sağlanması vb. işçi ve emekçilerin ortak talepleri haline getirilebilirse birleşik bir mücadelenin yolu ardına kadar açılacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa