25 Ağustos 2023 04:28

BRICS zirvesi: Yeniden ‘Yeni Dünya Düzeni’ aranıyor

BRICS Zirvesi

Fotoğraf: BRICS

Paylaş

Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Bloku’nun dağılması ve Sovyetler Birliği’nin (SSCB) çökmesiyle başlayan “tek kutuplu” dönemi ABD Başkanı George Bush “Yeni Dünya Düzeni” olarak ilan etmişti. Nihayetinde ABD ve Avrupalı müttefikleri “Soğuk Savaş”tan galip çıkmış, kontrol edemedikleri ülkeler ve bölgeleri adım adım kontrol altına almaya, sömürmeye başlamıştı.

Uluslararası ilişkilerde “Yeni Dünya Düzeni”nin ilan edildiği 1990’dan bu yana olup bitenlere bakarsak; dünya değişik aşama ve gelişmelerden geçerek ABD ve müttefiklerinin her şeyi kontrol ve dizayn ettiği dünya olmaktan çıktı. Bu süreçte Soğuk Savaş yıllarında NATO şemsiyesi altında bir araya gelen kapitalist-emperyalist ülkeler arasında paylaşım mücadelesine bağlı gerilim ve çatışmalar yaşansa da esasta bir kopuş olmadı. ABD, bütün gerilim ve krizlere rağmen Soğuk Savaş’tan kalma denklemi korumayı başararak bugünlere geldi. İttifakın dağılmamasının arkasında, “Yeni Dünya Düzeni”nin hep olduğu gibi devam edemeyeceği, yeni rakiplerin ya da güç merkezlerinin oluşacağı gerçeği yatıyordu.

Bugün ise Batı’nın emperyalist-kapitalist hegemonyasının sarsıldığı, karşısına yeni bir rakibin, güç merkezinin kurulmakta olduğu bir evreden geçiyoruz.

Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg’da salı günü başlayan ve dün sona eren 15. BRICS zirvesinde verilen mesajlar, atılması planlanan adımlar, bu konuda önemli veriler sunuyor. 2008-2009 mali krizine tepki olarak Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın bir araya gelmesiyle kurulan ve bu ülkelerin baş harflerinin bir araya getirilmesiyle oluşan BRICS, Batı emperyalizminin hegemonyasını sarsmaya aday önemli bir güç gibi görünüyor.

Alman basınında yer alan haberlerin çoğunda, kurulmak istenen dolardan bağımsız mali sistem “yeni düzen” olarak tanımlandı. Dünya nüfusunun yüzde 42’sinin yaşadığı beş BRICS ülkesinde Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütünün verilerine göre dünya ekonomisinin yüzde 26’sı üretiliyor. Bu oran 2010’da yüzde 18 idi. Önümüzdeki yıllarda bu payın artacağı bugünden görülüyor. Batı’nın dayatmalarına tepki gösteren, aralarında Türkiye’nin de olduğu 23 ülke üyelik başvurusunda bulundu. Toplamda 40 kadar ülke gözlemci.

İlk etapta üye olacaklar Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya, İran ve Mısır olarak açıklandı. Türkiye’nin üye olup olmayacağı ise daha çok uluslararası ilişkilerin seyrine bağlı.

Özellikle ekonomi ve mali açıdan Batı’nın koyduğu ağır kurallar ve dayattığı şartlara tepki üzerinden kurulan BRICS’in atmak istediği adımların başında ABD para birimi doları bir yana bırakarak işlemlerin çoğunu ulusal para birimiyle yapmak geliyor. Bu, doların, dolayısıyla ABD’nin mali hükümranlığının sarsılacağı anlamına geliyor.

Bu ülkeler tarafından kurulan ve başkanlığını Brezilya Eski Devlet Başkanı Dilma Roussef’in yaptığı Yeni Kalkınma Bankası, Dünya Bankasını bir yana bırakarak ülkelere Çin parası yuan üzerinden krediler veriyor. Zirvede, Brezilya parası realin de buna dahil edilmesi bekleniyordu. Banka sadece bu yıl içinde toplam 8-10 milyar dolar kredi vermeyi öngörüyor.

Günümüzde ABD’nin liderliğindeki G7’yi itici, BRICS’i çekici kılan elbette dünyanın içinde bulunduğu ağır sorunlar ve bu sorunlar karşısında kaybeden ülkelerin fazla olması. G7 sisteminin kaybedenlerinin gerçek anlamda dünyanın sorunlarını çözmesini beklemek ise hayal. Kendilerinin de bu iddiası bulunmuyor. Zira BRICS’in kuruluş hedefi “Mevcut politik, ekonomik ve mali küresel mimariyi adil, eşit ve temsil düzeyinde şekillendirmek” olarak belirlenmişti. Bütün adaletsizlik ve eşitsizliğin “mevcut politik, ekonomik ve mali mimari”den kaynaklandığı ise ortada. Bu değişmeden kendisini “Küresel Güney” olarak adlandıran BRICS üyelerinin “adil bir düzen” kurmaları mümkün değil.

Bu nedenle BRICS’in “Yeni Dünya Düzeni”nde yeniye dair bir şey yok. Asıl olarak hegemonya mücadelesi ve bu mücadele için müttefikleri çoğaltma adımları var. Ancak aralarında Batı’ya göre çok daha fazla çelişkinin olduğunu ifade etmek gerekiyor. Çin-Hindistan rekabeti her zaman kendisini hissettirecek. Keza Rusya ve Çin, açıktan G7’ye, NATO’ya, Dünya Bankasına alternatif paralel yapılandırmaları hızlandırmak isterken, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika henüz Batı ile açıktan karşı karşıya gelme politikasına sahip değiller. Batı, iç çelişkileri kullanarak sürekli hamleler yapıp bölmenin çabası içinde olacak.

Bu nedenle ideolojik değil, pragmatik çıkarlar ve zorunluluklar nedeniyle BRICS etrafında bir araya gelen ülkelerin birbirleriyle olan bağları, G7’dekiler kadar güçlü ve sağlam değil. Ancak zamanla Batı’nın hedefinde olanların Çin etrafında sağlam bir askeri, siyasi, ekonomik birlik oluşturmaları kaçınılmaz görünüyor.

ABD’nin başını çektiği “Yeni Dünya Düzeni”nin çökmesi elbette iyidir. Ancak onun yerine kurulacağı vadedilen de ondan farksız. Bu nedenle, emperyalist devletlerin merkezinde olduğu bloklaşmalar değil, dünya halklarının adil, eşit, özgür bir dünyada yaşaması için bir güç olarak harekete geçmesi gerekiyor.

Aksi takdirde kötünün iyisine razı olma politikası bir kez daha üstün gelecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa