25 Ağustos 2023 04:33

Her yer yangın yeri

yanan ev

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Hemen her gün farklı bir yöreden yangın haberleri geliyor. Ülkenin ormanları yeniden yanmaya başladı. Gazetelerde, TV’lerde yangınları söndürmek için büyük bir çaba gösterildiğine ilişkin haberleri okuyoruz, dinliyoruz. Bir yanda ülkenin topraklarını maden tekellerine peşkeş çekmek, rant sağlayacak inşaat alanları açmak için ormanları, ağaçları kesen, yok eden iktidar diğer yanda zamanında yapılmayan müdahalelerle büyüyen yangını söndürmeye çalışarak ağaçları, ormanları kurtarmaya çalışan aynı iktidar! Bu işte bir terslik yok mu?

Yangınların yerleşim yerlerini de tehdit etmesi nedeniyle, yetersiz olsalar da söndürme çabalarında bir terslik olmadığı düşünülebilir. Ama daha önceki orman yangınlarında yanan yerleri tekellere peşkeş çekmenin hızı hatırlandığında, yangınların ardından yapılacaklar konusunda bir tersliğin yaşanmayacağı da anlaşılabilir. Henüz açıkça “Yangınlar kader, oraları imara açmak takdiriilahi” sözlerini duymadık. Ama işlerin bu yana doğru gelişeceğinden bu ülkede yaşayan aklı başında kimsenin kuşkusu bulunmuyor.

Ama yanan sadece bu ülkenin ormanları, ağaçları değil. Her işçi evi, her emekçi evi, velhasıl halkın yaşadığı her mekan yangın yerine dönmüş durumda. Yangın mutfakta, yangın ulaşımda, yangın kirada, yangın enerjide, yangın çarşıda, pazarda. Okullar açılırken kırtasiye, beslenme, yurt, ulaşım masrafları boş cepleri yakıyor. Bu yangının sebebi ise uyguladığı ekonomi politikaları ile kapitalizmi vahşi bir soygun düzeni olarak uygulayan Erdoğan iktidarı. Üstelik bu yangının alevleri her geçen gün daha fazla yükseliyor, yaygınlaşıyor. Bu yangın orman yangınları gibi kontrol altına alınamıyor, söndürülemiyor.

İşin ilginci her iki yangın biçiminden de büyük kârlar eden, kasalarını doldurup, zenginliklerini artıranlar büyük patronlar. Yangından da kârlı çıkıyorlar, sömürdükleri işçilerden de. Büyük patronlar denilince akla sadece “beşli çete” gelmesin. Evet onlar en lezzetli, hazmı en kolay parçaları mideye indiriyorlar, kârlarını fahiş denilebilecek oranlarda artırıyorlar. Bir de diğerleri var. Onların kârları da beşli çeteyi kıskandıracak düzeyde. Gazetemizde Uğur Zengin imzasıyla yayımlanan haber analizden öğreniyoruz ki Koç Holdingin işçi başına net kârı 607 bin TL’ye ulaşmış. Koç H. 155 bin işçi çalıştırıyor ve 2022’deki net kârı 69 milyar 806 milyon TL olmuş. Şimdilerde ise yeni sözleşme döneminde, işçilere yeniden vahşi sömürü koşullarını nasıl dayatabiliriz diye hesaplar yapıyor.

Ama bu iş artık o kadar kolay değil. İktidar ve büyük sermaye tarafından açlığın ve yoksulluğun pençesine itilmiş işçiler pek çok yerde eyleme, direnişe geçiyorlar ve gelişme bu mücadelelerin daha da yaygınlaşacağı yöne doğru ilerliyor. İşçi ve emekçiler birbirlerinin direnişinden, mücadelesinden öğreniyorlar ve daha sıkı kenetlenerek taleplerini öne sürdüklerinde kazanım sağlayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle hemen her gün yeni bir mücadele haberi, yeni bir kararlılık vurgusuna tanık oluyoruz. Ama sadece işçiler değil, diğer emekçiler de mücadele yolunu tutuyorlar. Kendilerine sefalet ücreti dayatılan memurlar, halen 7 bin 500 TL’ye mahkum edilmiş emekli kesimleri, kısacası çalışanı ve emeklisiyle geniş işçi ve memur kesimleri kendilerini yakan yangının alevlerini biraz olsun hafifletebilmek için mücadeleye atılmaya hazırlanıyor.

Seçim sonuçlarına bakılarak “Boş tencerenin iktidarı götürmediğine” sıkça atıflar yapılmıştı. Önümüzdeki günlerde ve aylarda giderek daha da büyüyecek ve yaygınlaşacak olan işçi ve emekçi hareketinin iktidarı götürüp götüremeyeceği üzerine peşin bir şey söylenemez. Ancak işçi ve emekçilerin ekonomik mücadeleleri üzerine kuşku bulutları yaymak isteyenlerin boş konuştukları kesindir. İstenen, beklenen, çaba gösterilmesi gereken odur ki bu hareket ekmek mücadelesinin sınırlarını aşsın, iş -herkese iş- özgürlük mücadelesine doğru genişlesin. Sendikalaşma çabaları özgürleşsin, grev hakkı olmayan memur sendikası olmasın, ülkenin aydınları, yazarları tutsak alınmasın, seçilmiş politikacılar, belediye başkanları zindanlara tıkılmasın, söz, basın, örgütlenme ve gösteri hakkı tanınsın, laiklik karşıtı uygulamalar son bulsun… İşçi ve emekçi hareketi bağımsız ve birleşik bir hareket olarak bunları vb. talep etme olgunluğuna eriştiğinde, artık bu ülkeyi iki dudağı arasından çıkanın yasa kabul edildiği hiç kimse yönetemeyecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa