2023 seçimleri ışığında: 21. yüzyılda profesyonel devrimcilik nedir? (II)

İllüstrasyon: Pixabay
Bir önceki yazımda, 2023 seçimlerindeki hezimetin bir nedeninin profesyonel devrimci eksikliğimiz olduğunu söylemiştim... Hemen ardından, kastımın genelde anlaşıldığı şekli ile “öncücülük” olmadığını ekleyerek. Günümüze uygun bir profesyonel devrimcilik anlayışına en güzel girişin, Lenin’in Blankist eğilimlere karşı yazılarında ve pratiklerinde bulunabileceğini anlatmıştım.
Tüm bunlara rağmen, Blankizmin ve hakim sınıfların etkisine karşı en etkili panzehir, Lenin’in yazdıklarını bugüne birebir taşımak değil. Bu Lenin’i bağlamından koparmak olur. Lenin, kendi dönemine ve kendi coğrafyasına en uygun profesyonel devrimciliği geliştirdi. Bizim dönemimize uygun bir profesyonelliğe giden yol, günümüz sınıf tahakkümünün Çarlık Rusya’sındakinden niteliksel olarak farklı olduğunu görmekten geçiyor.
Bizi bu noktaya taşıyacak olansa, Gramsci’nin eleştirisidir. Gramsci bir 20. yüzyıl düşünürü olsa bile, geliştirmeye başladığı fakat kemale erdirmediği kavramlar, “21. yüzyıl Bolşevizmi”nin temellerini atmaktadır.
Zannedildiğinin aksine, Gramsci Lenin’in yolundan ayrılmadı. Onu, burjuvazinin zihinlerdeki, mahallelerdeki, kalplerdeki hakimiyetinin kök salmış olduğu coğrafyalara ve zamanlara uyarladı.
Bu yeniden yorumlamanın temelinde, Gramsci’nin Lenin’den alıp daha da geliştirdiği “hegemonya” kavramı yatıyor. Lenin bu kavramı, demokrasi ve sosyalizmin inşasında işçi sınıfının köylülüğe önderlik etmesi anlamında kullanmıştı. Bir önceki yazıda da bahsettiğim gibi, bu proleter önderlik, köylülere bazı tavizlerin de verilmesini içeriyordu.
Ne var ki Gramsci, özellikle de 1870’ten sonra, Avrupa’da bu tarz bir önderliğin burjuvazi tarafından zaten kurulmuş olduğuna işaret etti. Hem de sadece köylülüğü değil, hemen hemen bütün sınıfları kapsayacak şekilde. Üstelik bu önderlik, sadece ayan beyan herkesin gözü önünde olan bir burjuva partisi tarafından değil, düzen partilerinin yörüngesindeki toplumsal kuruluşlar tarafından hayata geçiriliyordu. Okullar, sendikalar, mahalle dernekleri, (bugünkü dar anlamıyla) sivil toplum kuruluşları, kiliseler, vb. geniş toplumsal kesimlerin kapitalizme “rıza”sını örgütlüyordu. Gramsci’nin bu düşünceleri geliştirdiği 1930’lardan bugüne, burjuva hegemonyasının iyice derinleştiğini söyleyebiliriz.
Seçimler ve daha genel olarak da parlamenter demokrasi, bu derin hegemonyanın kurumsal dayanaklarından sadece birini oluşturuyor. Ama kesinlikle de kilit bir boyutunu. 2023 seçimleri dahil her seçimi, öncelikle buradan (yani hegemonyanın tesisi açısından) okumak gerekiyor.
Bu noktada Gramsci’nin başka bir kavramı (“mevzi savaşı”) devreye girer. Hakim sınıfların etkisindeki kuruluşları 1. Dünya Savaşı’na damgasını vuran “siper” ve “tahkimat”lara benzetir yazar. Bunlar (Ekim Devrimi’nde olduğu gibi) “Kışlık Saray”ın (yani iktidarın merkezinin) doğrudan bir saldırıyla ele geçirilmesini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, burjuvazinin gündelik yaşamda dahi rıza kurduğu ülkelerde, söz konusu kuruluşları teker teker ele geçirecek veya etkisiz hale getirecek ya da bunların alternatiflerini kuracak uzun ve meşakkatli mevzi savaşları gerekli hale gelir.
Gramsci’nin anti-Leninist okumalarında, mevzi savaşlarının artan öneminin hem kitlesel ayaklanmaları hem de profesyonel devrimciliği gereksiz ve manasız kıldığı sonucu çıkarılır. (Ki Avrokomünizm deneyimi de genellikle bu Gramsci okumasının etkisi altında gelişmiştir.) Oysa tam tersine, rıza makinesi işlevi gören siperlerin oluştuğu arazilerde, daha az değil daha çok profesyonel devrimciye ihtiyaç doğuyor. Çünkü bunları aşmak, daha çok sabır, teorik/pratik zeka ve irade gerektiriyor. O halde, 21. yüzyılın devrimciliğini kurmak için 20. yüzyıla damgasını vuran anti-Leninist Gramsci yorumlarıyla da ciddi bir hesaplaşma olmazsa olmaz.
Yine de burjuva hegemonyasının tesis edildiği bir durumda, Lenin’in döneminde aynı öneme haiz olmayan bazı mücadele biçimleri, yeni tarz kadrolar gerektiriyor. Bu gereklilik, “siperler”in çok daha karmaşıklaşmış ve derinleşmiş olmasından kaynaklanıyor. Her siperin kendi dilini, kendi dinamiklerini kavrayan ustalar olmadıkça, mevzi savaşları etkisiz kalacaktır.
Bu noktada başka bir “profesyonellik” daha giriyor devreye: Klasik, mesleki anlamdaki profesyonelliğin devrimci hali. “Profesyonel devrimci” olmayan fakat en olgun haline ancak profesyonel devrimcilerle irtibat halinde ulaşabilecek bir varoluş hali bu: Devrimci duygu ve düşüncelere sahip meslek erbabının, kendi alanlarında yetkin profesyoneller haline gelmeleri, durdukları yerde sistemi içeriden kuşatmaları elzem. Bu da işini çok iyi yapmadan olmaz. Diğer taraftan, mesleğin kusursuz icrası dahi, illa da devrimci yönde bir atılım getirmez.
Bir sonraki yazıda, demokrasi ve sosyalizmin inşasında, meslek sahiplerinin bu artan öneminin yarattığı zorlukları tartışacağım. Sonra da doğrudan sınıfsal olmayan toplumsal mücadelelerin sosyalizmle nasıl bir ilişkisi olduğunu.
Evrensel'i Takip Et