27 Ağustos 2023 06:51

Bitti

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Ağustosun son pazarı bugün.

Ağustos bitince yaz biter. İnsan, ömrünü sayılarla, yaşıyla ifade ediyor. İşte o sayı kadar yaz olacak hayatımızda. Yaz bir zamanlar hafifleme demekti.

Bir kat kıyafet, ayakta bir terlik. Geceler kısalır der bilim, oysa hissi uzar yazları. Serini bulunca evlere sığmaz insanlar. Sokaklar, parklar, sahil kenarları insanla kaynar. Balkonlar yıkanır, hortum ayaklara tutula tutula. Serinine masa taşınır, üzerinde makarna, karpuz, peynir, hafif bir yemek belki de ızgara bir balık. Yuvarlak patates dilimlerini çıtır çıtır kızartırken ter insanın burnunun ucuna kadar gelir ocak başında ama işte sofrada süzme yoğurt ve taze domates sosuyla yerken o tere değer de. Çatal bıçak şıkırtılarıyla, neşeli kahkahalarla dolardı mahalleler.

Eser diye beklenir yemeğin üzerine okkalı kahve içilirken, estikçe ferahlık gelir. Açık hava sinemalarında ne güzeldir insanın gözlerinin perdeden yıldızlara kayması ara ara. Yıllık izinler anlamını bulur. Sahil kasabalarında incik boncuk tezgahları, sahilde yürüyüşler, denizin içine atılmış masalarda ayağın tuzlu sudayken rakıya oturulur. Bir mayo, üzerine bir kat giysi çıkarsın evden, saçlarında tuz kurumuş, mis gibi deniz kokusu teninde, gece yatana kadar girme gari o evlere geri. Aşkla müsemmadır adı, insanların kanı kaynar. Sevmek, sevilmek güzeldir.

Kitabın ıslak havluya değdikçe yaprakları kabarır, kum dolar sayfa aralarına. Kışın kütüphanede gördüğünde, artmış hacmi sana yazı hatırlatır, yüzüne bir gülümseme bırakır.

Mina Urgan'ın Bir Dinozor'un Anıları kitabını okuduğumda çok gençti daha yaşım, liseyi yeni bitirmiştim. Nasıl da özenmiştim yaşamına. Hayatla olan bağına, hayatı kucaklama şekline hayran kalmıştım. Aydın insan ne demek anlamıştım kitabı okuyunca, gerçekten günüm-gecem aydınlanıyordu okudukça. Onun yazları bir ömür gibi geçiyordu. Bir Dinozorun Gezileri çıktı sonra, hemen aldım, ufkumu açıyordu. Ömrümün daha başındaydım, ne çok yazım olacak diye heyecanlanmış, umutlanmıştım. "Küçük mutluluklar, ağır hastalıklarda tüm antibiyotiklerden daha etkileyici bir ilâçtır." diyordu; kendi ilacımı üretebileceğimi öğreniyordum. “Bu dinozor öyle bir yaşa geldi ki artık, bunca genç, bunca çocuk ölürken, daha fazla yaşamak biraz ayıp gelmeye başladı ona." dedi diye kızmıştım içimden haddim olmadan Urgan'a. Böyle yaşayabiliyorken, güzel edebilmişken hayatı, kime ne ayıbı olurdu ömrünün? Feyzden hicap duyulur mu?

2001 krizinde mezun oldum üniversiteden, işsizliğim 3-4 ay sürdü. Kriz diye teselli ediyordu herkes. İstanbul'dan İzmir'e bir bekar evine taşınmıştım. İş yoktu, vakit çoktu. Üç gün kitaplık dizmiştim, yayınevine göre, yazar adlarıyla alfabetik sıra. Keyifle. Yazdı. Elimde Vedat Türkali'nin Mavi Karanlık romanı. Kitapta tulumbadan su sağıp buz gibi suya kafasını sokuyordu kahramanlar, mutfak musluğuna avcumu dayayıp su içiyordum. Musluktan su içiliyordu. Kitapta tezgahta karpuz kırıyorlardı, bakkala inip karpuz alıyordum. O yılların Bodrum'unda hayal ediyordum kendimi, sanki sabahlamışım o ıslak mayoyla oturdukları masada ben de, hararetlerine ortak oluyordum.

“Bir sürü görgüsüz zengin türedi başımıza. Hak ederek kazanmaya alışamamış dangalak sürüsü... Duymuşsunuzdur bunları... Bir sürü kafasız, hırsız...” diyordu kitapta. Ne güzel yıllarımmış, yaşım 22, hiç yüz yüze gelmemiş, muhatap olmamıştım kitabın anlattığı o sürüyle.

“Herkes kendi yanlışlarıyla karşısındakini düzeltmeye çalışıyor...” diyordu kitap. Bu cümlenin nerelere varabileceği göremeyecek kadar toymuşum.

"Kirlendik mi hiçbir yağmur arıtmıyor bizi." diyordu yağmura bile ihtiyaç duymayacak kadar akçaymış yüreğim o zamanlar, içi koca tomurcuklarla umutlu.

“Bir kere bir ülkede hoşgörü yok, düşünceden, düşünmekten korku yaygınlaştırılıyorsa ne parlamentosu, ne özgürlüğü be; ne demokrasisi? ‘Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız.’diye bas bas bağırıyor adam. Yani onun gibi düşünmedin mi yasak koyuyor, öldürecek seni.” Kitapta bir paragraf... O zamanlar bir dönemi anlatmaya çalışıyor yazar, bana uzak, geçmişte kalmış bir dönemi. Öyle sanıyorum. Yaşadıklarından bir şey öğrenir insan, insanlar, toplum. "Ne pis dönemmiş, kaç kitabı yazıldı. Neyse ki geçti gitti." Sanıyorum. Çocukluk işte.

O yazın üzerinden 22 sene geçmiş, ömrümün 44. yazı bitti. 

İki kitabın üzerinde adım yazıyor artık. Sayfaları kabarmış, aralarında kumlar, yaz yaşıyor kitaplarım başka başka ellerde, fotoğrafları ulaşıyor elime. Elinde Mina Urgan kitabıyla 18 yaşım hayal edebilir miydi şu günleri diyorum. Sevinmeye çalışıyorum, sevinecek hiçbir şey bulamıyorum. Tesellisizliğin kitabı henüz yazılmamış ya da bana ulaşmamış. Çalışmadığım yerden çok zor sınavdayım.

Nereden umut devşireceğimi şaşırmış, "hayatı iyi yaşama" üzerine yıllarca ders almış da sınavda her bildiğini unutmuş gibiyim yaz biterken.

Karpuz alınmıyor, kalabalık masa kurulmuyor, balkonlarda artık rahat yaşanmıyor, sahillere girilmiyor, her şey çok pahalı, muhafazakarlık da gemi azıya aldı. Nefes aldırmıyor, yaşatmıyor, sevdirmiyor, öptürmüyor, güldürmüyor. Orman yanıyor, deprem bölgesi susuzlukla sınanıyor, kıtlık var, kuraklık var, sevdiğimiz kalemler, arkadaşlar, fikirler tutuklu. 

Çok önemserdim yazı, ömrümü yazlarla sayardım. Ne acı insanın içinde düşen "belki de son yazımdır" duygusu. Yaşamak istiyor insan, insan işte ne de olsa. Ömürden düşüyor bari anı kalsın bu garip yazdan istiyor.

O duyguya kapılıp yaşamaya kalkınca bir başka his çöküyor "seni ruhsuz, soysuz, umursamaz seni, bunca yokluk ve acı içinde bu neyin yaz heyecanıydı böyle?" Çöküyordur herhalde hala bir kalbi olanlara.

Yaz bitti.

Senelerdir çaldırdıklarımızı yazdık bir sürü koldan. Yazları saymamışım ben envanterde, okumamışım da çalınan yaz yazanı. Kayda geçsin: Yaz çalındı.

Yaz hafifliği yok artık, okkalı bir tokat gibi gelip geçiyor yazlar. Yazlar sınıfsal ve kurak, yazlar gündüzleri mahrumiyet geceleri derin bir vicdan muhasebesi. Ülkemizin üç tarafı denizlerle sarılı. Sazan bir göl balığı. Meşhurdur sarmalı. Hayatımız sazan sarmalı.

Bu hafta yazın adına bari hürmeten, reddettim güncel siyaset yazmayı. Düşündüm de bir vedayı hak ediyor ömürlerimizin gasp edilmiş bir yazı.

Keşke altını çizerek okusaydık, okutsaydık Mavi Karanlık'ın şu satırlarını:

“Yolun sonu yok ki… Yol hep yeniden başlıyor. Biten biziz. Bitmemek için savaştığımız kadar insanız.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa