Barışı yazmak ya da barış gazeteciliği
Fotoğraf: Pixabay
1 Eylül Uluslararası Dünya Barış Günü’dür. Barış üzerine bir şeyler yazmak için hazırlık yaparken bir yandan da düşünüyordum. Gezegenimizin dört bir yanında savaş ve şiddet insanlığı kasıp kavururken “barış” sözcüğünü nereye oturtacaktık. Kaldı ki yeni bir Orta Çağ iklimi yaşayan tek adamlı pek çok ülkede barış sözcüğü çoktandır yasak kapsamına alınmıştır. Kendi ülkemizi ele alalım. ‘60’lı yıllardan sonra hemen her 10 yılda bir askeri ve sivil darbelere sahne olan Türkiye’de özellikle genç okurlar için birer örnek sunalım. 12 Mart darbesinden hemen sonra Türkiye’nin yüz akı sanatçılar Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Tilda Gökçeli, Magdi Rufer Eyüboğlu apar topar evlerinden alınarak Selimiye Kışlası’na götürülmüşlerdi. Suçları büyüktü! Her perşembe arkadaşlarından birinin evinde toplanıp barış, dünya barışı, sanat ve felsefe sohbetleri yapıyorlardı. 12 Eylül geldiğinde ise başka bir trajikomik olay yaşandı. Başkanlığını Büyükelçi Mahmut Dikerdem’in yaptığı Barış Derneği Genel Kuruluna katılıp görev üstlenen bütün barışçılar yargılanarak cezaevine konuldular. Sıkıyönetim mahkemelerinin barış kavramı konusunda tutumu acımasızdı. Bu yargılamalarda barış yanlısı pek çok meslektaşımız, yazar, şair, tiyatrocu, bilim insanı hüküm giydi. Aralarında Ali Sirmen, Hüseyin Baş, Niyazi Dalyancı, Ataol Behramoğlu, Orhan Adli Apaydın, Kemal Anadol ve Ali Taygun gibi isimler de yer alıyordu. Barış davası deyince aklıma hemen dostum, sırdaşım Niyazi Dalyancı gelir. Onun hapishane öykülerini, hiç eksik etmediği gülümsemesiyle anlatışı çınlar kulaklarımda. Barış davası da Türkiye siyasi tarihinin utanç sayfalarından biriydi. Devlet politikalarıyla insanları muhbir durumuna düşüren bir süreçti başlatılan. Bu süreç 12 Eylül’den sonra da çok canlar yaktı. Gazeteciler öldürüldü, yargısız infazlarda gencecik delikanlılar asılsız ihbarlarla yok edildi. Yurttaşlara yaşatılan bu zulüm ne yazık ki günümüzde de hız kesmeden devam ediyor. Hukukun üstünlüğü ayaklar altında paspas edilirken yargı sistemi insanlara güven vermekten çok uzak.
Geçenlerde üstelik de donanımlı bir gazeteci arkadaşımla Niyazi Dalyancı’nın barış gazeteciliği üzerindeki görüşlerini konuşuyorduk. Arkadaşım dedi ki “Barış gazeteciliği de ne demek?” Ben de dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Sahi bütün dünyada emperyalist düzenin insana yönelik acımasızlığını, savaş sanayini savunan yoksul ülkelerin yer altı servetlerine göz diken uluslararası şirketlere övgü yağdıranlar eğer gazeteci ise barışı savunanların da gazetecisi olması neden doğal gelmiyor size.”
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin “gazetecilerin temel görevleri” başlıklı “d” maddesi şöyle başlar: “Gazeteci; başta barış, demokrasi, hukukun üstünlüğü laiklik ve insan hakları olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur.” İşte gazetecinin görevi tam da budur. Savaş çığırtkanlığı yapmak, ırkçılığı savunmak asla gazetecilik değildir. İnsanı odağına alan haberler yapmak, halka doğruları, gerçekleri anlatmak dışında gazetecinin iktidara yaranmak için, çıkar için yaptığı her iş onu gazetecilik dışına iter. Uluslararası dünya barışını kutlarken barış uğruna bedeller ödeyen yerli-yabancı tüm aydınlara, yazarlara, şairlere, gazetecilere saygı sunuyorum.
Bu yazıyı da Fransız yazınının usta ismi Jacques Prévert’in bir şiiriyle sonlayalım. Dilimize “Aile Hayatı” başlığı ile aktarılan şiiri Orhan Suda’nın yetkin çevirisinden okuyalım:
“Anne yün örüyor/ Oğul savaşıyor/ Anne buna hiç şaşmıyor/ Baba ne yapıyor peki?/ Baba tecimle uğraşıyor/ Karısı yün örüyor/ Oğlu savaşıyor/ Kendi buna hiç şaşmıyor/ Peki oğul ne diyor bu gidişe/ Oğul hiçbir şey/ Ama hiçbir şey demiyor bu işe/ Anne yün örüyor/ Baba tecimle uğraşıyor/ Oğul savaşıyor/ Bitince savaş/ Babasıyla birlikte iş kuracak oğul/ Oysa devam ediyor savaş/ Anne yün örmeye/ Baba tecimle uğraşmaya devam ediyor/ Oğul ölüyor/
Oğul savaşmaya devam etmiyor artık/ Mezarlığa gidiyor anne ile baba/ Ve ikisi de şaşmıyor buna/ Hayat devam ediyor/ Yün örmeyle, savaşla, tecimle/ Tecimle tecimle tecimle/ Hayat mezarlıkla iç içe.”
- Gemici Islığı 01 Ocak 2025 03:00
- Dünden bugüne 25 Aralık 2024 04:04
- Ellerinize ve yalana dair 18 Aralık 2024 03:18
- Eski dostlar 11 Aralık 2024 04:29
- Acılı ve ayıplı günler 04 Aralık 2024 06:35
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10