02 Eylül 2023 04:00

Herkesle konuşmaya gerek yok!

Görsel: Konuş Benimle filminden bir sahne 

Paylaş

Independet Türkçe’de 27 Temmuz tarihinde yayımlanan bir haberde, filmlerin puanlandığı Rotten Tomatoes’ta şimdiye kadarki en yüksek puanlı korku filmi “Konuş Benimle” (Talk to Me) olmuş. Habere göre film yüz üzerinden 97 puan alasıymış. Hatta bu oran, geçen yıl Akademi Ödüllerinde En İyi Film seçilen “Her Şey Her Yerde Aynı Anda”nın da üzerindeymiş. Oscarlı yapım 94 puan almıştı.

Gerçi bu tür “heyecan dalgasıyla” oluşturulmuş puanlamaların bir süre sonra hız kestiğini, birkaç yıl sonra da unutulup gittiğini hatırlatmak gerek. En nihayetinde ‘içerik’ çağındayız ve artık kabul etmemiz gerek ki, sinema izleyicilerinin çok büyük bir kısmı her şeye ‘içerik’ gözüyle bakıyor.

Bu hızlı yükselme ve hızla sönümlenme çağında, sağlıklı değerlendirmeler yapmak da giderek zorlaşıyor. Benzer bir durum festivaller için de geçerli. Kuşkusuz bilinçli bir çabanın, ortak bir merkezden alınmış kararın sonucu olarak ortaya çıkmıyor ama bazı filmler için festivallerde sosyal medya üzerinden öyle bir dalga yaratılıyor ki, o dalga boyu bize ulaştığında “Ee ama bu çocuk olmamış” demek için cesaret gerekiyor.

Kanımca bu hafta itibarıyla bizim salonlarımıza da uğrayan ve ilk gösterimini gerçekleştirdiği Sundance Film Festivali’nden bu yana handiyse “Türü baştan yarattığı” iddia edilecek olan (Belki de edilmiştir) “Konuş Benimle” (Talk to Me) de bu aşırılıktan payına düşeni fazlasıyla almış belli ki. Kötü bir film olduğunu kastetmiyorum tabii ki, “Cadı” (The Witch), “Ayin”,  (Hereditary), “Ritüel” (Midsommar), “Karabasan” (The Babadook), “Kapan” (Get Out) vb. yeni nesil korkuların yanına eklenmiş eli yüzü düzgün bir halka o kadar.

Hakkını yemeyelim Avustralya sineması son dönemde kalburüstü korku, gerilim yapımlarıyla da dikkat çekiyor. “Karabasan”, “Relic”, “Hounds of Love”, “Cargo” gibi benim izlediğim yakın dönem yapımlar geleneksel korku sineması birikimlerini, bugünün toplumsal yapısına, korkularına ve tabii ki gençliğine uyarlamakta hayli mahirdiler. “Konuş Benimle”nin de bu konuda gayet yetkin bir işçiliğe sahip olduğu söylenebilir. Özellikle de internet çağı kuşağını ele alış biçimi, sosyal medya kullanımının günlük hayattaki etkileri vb. açısından. Çünkü yaratıcıları zaten o dünyadan.

Türkiye’de YouTube içeriklerinin önemli bir kısmı komedi içerikli olduğu için bu mecradan sinemaya geçişlerin çoğu da komide filmleriyle oldu. Ama çocukluklarından itibaren YouTube’a korku temalı içerikler üreten, bu türe olan hayranlıklarıyla bilinen fenomen kardeşler Daniel ve Michael Philippou’nun böyle bir film üretmesi çok anlaşılır. Filmin senaryosunda Bill Hinzman - Daley Pearson ikilisinin de katkısı olduğunu hatırlatalım.

“Konuş Benimle”, türün birçok filminde olduğu gibi ergen ve ilk gençlik dünyasında geçiyor. Bir grup liseli içinde bulundukları yaşın gereği olarak merak etmemeleri gereken, denemeseler de olur şeylerle haşır neşir oluyorlar. Annesini kaybetmiş olmanın yarattığı şoku henüz atlatamamış olan Mia, vaktinin çoğunu yakın arkadaşı Jade’in evinde geçirmektedir. Sosyal medyada gördükleri bir video ilgilerini çeker. Aynı okulda yer aldıkları bir grup tarafından paylaşılan bu videolarda ruh çağırma seansı vardır.

Mia, Jade ve kardeşi Riley bir biçimde bu ritüelin parçası olur. İlk deneyen Mia olacaktır. Eski bir mumyanın kopan kolunu tutarak “talk to me” dediklerinde ruhları görmeye başlar gençler. Ancak Mia ve Riley girdikleri seansın etkisinden kurtulamazlar ve olaylar bambaşka bir hal almaya başlar.

“Konuş Benimle”, türün iki olmazsa olmazını aynı potada eritmeyi başarıyor. İlki, ilk gençliğin heyecanıyla sınırları görememenin, kestirememenin ve zorlama merakının olası sonuçlarını gösteriyor. Güvenli alanın sınırlarını “Bir kereden bir şey olmaz” öz güveni ya da “kendini ispatlama” cesaretiyle aşan nice gencin tuhaf biçimlerde zarar gördüğü anlarla dolu sinema tarihi. Burada da tatmin edici oranda ve gerçekten dehşet duygusu yaratacak maharette çekilmiş benzer sahneler görmek mümkün.

İkincisi de ana karakterimizin, diğerlerinden ayrı kendine ait bir derdinin olması. Onu karanlığa çeken, içindeki boşluğu dolduracak şeyi orada aramasına neden olan bir dert olmalı bu. Burada da Mia’nın annesini kaybetmiş olması, onunla kurduğunu sandığı ilişkinin biçimi bu işlevi üsteniyor. Burada Mia ile annesi arasındaki dinamiğin bildik ‘korumacı, sevecen, iyiliksever’ ebeveyn formatından uzak, tedirgin edici bir cesaretle ortaya konulmuş bir yorum olduğunun altını çizmeden geçmeyelim. Güzel bir ters köşe yapıyor bize yönetmenler bu açıdan.

“Konuş Benimle”, yılın dikkat çekici yapımlarından birisi kuşkusuz. Kendi türünün en iyileri arasında da gösterilmesi anlaşılır. İzleyicilerde merak, endişe ve korku gibi arzuladıkları hisleri yaratacak eli yüzü düzgün bir yapım. Ama üzerinden kopartılan fırtınanın bir trend dalgası olduğunu, sular durulduktan sonra geride neyin kalacağını zamana bırakmak gerektiğini unutmamak gerek.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa