Savaşın yükü, barışın mücadelesi

Fotoğraflar: Evrensel
Yıl 1955… Cezayir halkı, Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi sırasında İtalya’dan silah yardımı ister. O sırada grevde olan liman işçileri Cezayir halkına şöyle bir yanıt verir ‘İtalyan işçileri olarak her zaman yanınızdayız. Bu silahlar olmadan mücadelenizi büyütemeyeceğinizi düşündüğümüz için grevimizi geçici olarak durduruyor ve silah sevkiyatını olabildiğince çabuk size ulaştırmak için yola çıkıyoruz.’
İtalyan limanları ve şimdilerde havaalanları savaş sanayisinin transfer rotasında yer alır. Cezayir bağımsızlık mücadelesinden bu yana da silah sevkiyatını reddetmek gibi bir geleneğin merkezi olmuştur. Günümüzde de Yemen savaşı sırasında Suudi Arabistan’a giden silahların, Ukrayna’ya AB ülkelerinden akan teçhizatın ve İsrail’e transferin durdurulmasında İtalyan işçileri devreye girmişler; İspanya, Fransa gibi ülkelerin işçileri de buna katkıda bulunmuştur. 31 Mart 2021’de Suudi silah gemilerinin geçişine karşı bütün limanlarda yapılan eylem çağrısında işçiler; “Savaşın faturasını sadece Rusya ve Ukrayna işçileri değil bütün Avrupalı emekçiler ödeyecek. Savaş için tek bir kuruş, tüfek ya da askere hayır. Limanlarımızı silah ticaretine kapatıyoruz.”
Çatışma bölgelerine silah ve asker transferi savaş hukuku kapsamında yasaklanmış olmasına rağmen saldırgan devletler, kıtalar ve bölgeler arasında sevkiyat zinciri oluşturmaya devam ettiler. İtalyan işçilerinin dayanağı dayanışma duygusunun yanı sıra uluslararası hukuktu. Teşhir ettiler, takip ettiler ve sevkiyatları olabildiğince engellediler.
Bugün yeniden paylaşım kavgalarının olduğu coğrafyaların çevresine sayısız üsler konduran ABD, bu ülkelerdeki üslerini, iş birlikçi ya da dize getirdiği devletlerin vizesiyle kendi toprağı gibi kullanıyor. Uluslararası hukukun maddeleri çoktan beri kağıt üzerinde kalmış durumda. Bağlayıcı sorumluluktan kurtulmak için paralı askerler ihraç eden, vekil ve kontrolsüz çeteler kurarak ortalığı karıştıran, milisler örgütleyen süper devletler ellerini kirletmeden ganimet toplamaktalar. İtalyan işçilerinin fark ettiği gibi, bunun bedelini ise dünya emekçileri ödüyor.
İki emperyalist blokun karşı karşıya geldiği Ukrayna savaşı ile birlikte bu bedel tahıl, petrol, doğal gaz krizi yüklü faturalar, ölüm ve göçler olarak ağırlaştı. Tıpkı Suriye’nin ve Irak’ın yol açtığı gibi. Tıpkı Yugoslavya’nın paylaşımı için kızıştırılan halklar savaşında olduğu gibi. ABD’nin Vietnam savaşını bitiren dünya emekçilerinin tepkisi, bugünün örgütsüzlükten malul dünyasında Irak işgaline karşı çıkan sesi bir yaptırım haline getiremedi. Donald Rumsfeld-Colin Powell-, Bush ile Tony Blair’in yüksek volümlü yalanları, savaş çığırtkanlığı baskın hale geldi.
ABD, peşine taktığı AB bloku ve genişletilmiş NATO’suyla birlikte, dünya pazarlarında yayılan Çin’e karşı rekabetinde üstünlüğü ele geçirebilmek için dünya savaşının fitilini ateşlemeye, Çin’in ve müttefiklerinin etrafından dolaşarak ateşlemeye yaklaşırken yer yerinden oynuyor. Dünyanın yoksulları Batı’ya akıyor. Bu savaşa bir de mültecilere karşı açılan, ölümcül savaş eklenmiş durumda.
Afrika’da eski sömürgeleri üzerinde hak iddia edenlerle yeniden paylaşım için kıta trafiğini artıran büyük devletlerin çomak soktuğu çelişkiler; darbeler, iktidarın el değiştirmeleri ve savaş tehditleri eşliğinde derinleşiyor.
Türkiye ise yeniden paylaşım sürecinde çeşme akarken küp doldurmak için tetikte. Uzak yakın bütün gerilimli alanlara vakit geçirmeden müdahil oldu. Savaş sanayisindeki gelişmeyi test ettiği çatışmalardan dolar kazanmak, çatışmaların sönümlendiği yerlerde yeniden inşa taşeron müteahhitliği yapmak için eşikte. Paralı ve imanlı askerleri ise her yerde.
Bu işin bir kazananı yok ama İtalyan işçilerinin söylediği gibi kaybedeni dünya emekçileri. Derin bir yoksullaşmanın yaşandığı ülkemizde temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarındaki artışa dair şikayetlerin ‘Bir merminin fiyatı kaç para biliyor musunuz’ diye bastırılmaya çalışıldığı görüldü bu ülkede. Memleketin dört bir yanının ve içinin düşmanla kaynadığı hamaseti eşliğinde halkın birbirine düşmanlaştırıldığı, içeride ve dışarıda her taşın altında ‘Terörle mücadele yapılıyor’ görünümü eşliğinde birlik-beraberlik propagandası yapılarak açlığın unutturulmaya çalışıldığı, Kürt halkına akla gelmeyen baskıların uygulandığı bir diyar burası.
Türkiye dahil dünya dış seferlerden toplanacak bir ganimet ekonomisine dönüş yapmış görünüyor. Ortadoğu’da her sınır yerinden oynadı ve buralardan yasa dışı her türlü ticaret, kayıtsız göç, silahlı çeteler, lejyonerler akıyor. Yeniden sömürgeleştirmenin aciliyeti, sermaye transferlerine eşlik eden inzibati yöntemlerin güvenliğini güvenceye almak adına, demokratik hak kırıntılarını milli güvenlik bağlamına aldı. Bu sayede grevler yasaklanabiliyor, talepler öteleniyor, baskı ve sansür yoğunlaşıyor.
Halk evet ağır bir fatura ödüyor. İtalyan işçileri kendi devletlerinin sırtlarına yüklediği faturayı da utancı da taşımayı reddettiler. Dünya barışı için, onlarınki önemi görmezden gelinemeyecek küçük bir ulusal katkı.
Türkiye işçi sınıfının da ağır faturaları ödememek için yükselttiği talepler, savaş düzeninin vidalarını oynatmanın bir adımı elbette. Ama bölgede ve ülkede demokrasi ve barış için fazlası da gerekli. Bölünmeyi, örgütsüzlüğü, birbirine güvenmemeyi, hamasi iktidar söylemlerini, suskunluğu terk etmek bunların başında geliyor. Her halkın kendi iktidarına karşı söylemi ve mücadelesi farklı olabilir; ama her adım dünya barışında zincirin halkası olacaktır. Barış hâlâ sınıf mücadelesinin konusudur.
Evrensel'i Takip Et