02 Eylül 2023 05:00

Emeğin müdahalesini beklerken

İzmir 1 Mayıs'ı

Fotoğraf: Uğur Yıldız/Evrensel

Paylaş

İstanbul’da, Anadolu yakasının orta halli bir semtinde, bir markette kuru gıda raflarının önünde duran iki kadından biri sesini kısma ihtiyacı hissetmeden söyleniyor: “Nasıl olur böyle bir şey! Daha ne kadar sessiz kalacaklar!” Elimde olmadan içimden geçenleri dile getiren sese doğru dönüyorum, destekleyen bir cümle kurmak geçiyor içimden, vazgeçiyorum. Gözümüz fiyat etiketlerinde, mağaza içinde yollarımız ayrılıyor.

Adı konulmamış bir vergi, bir hırsızlık türü olan enflasyonun yoğun baskısı altında, tek başına söylenmelerin, sosyal medyaya emanet edilen ve hızla buharlaşıp giden öfkenin bir siyasal çıkışa bağlanma, çoğullaşarak güçlenme olanakları üzerine düşünerek marketten ayrılıyorum. 

* * *

Merkez Bankası, 750 baz puanlık faiz artışı ile politika faizini yüzde 25’e yükseltti. Kararı dövizde düşüş izledi. Devamında kredi kartı ve ticari kredi faizlerinde üst limitler arttırıldı. Bunun yanında ani bir frenle ‘kur korumalı mevduat’ (KKM) oranını azaltma ve bu yolla Türk lirası cinsinden mevduatları artırmaya yönelik bir düzenleme yapıldı. KKM’nin bütçede doğurduğu yükü Merkez Bankasına aktararak gizlemeye yönelen ekonomi yönetimi, bu defa KKM’yi sonlandırma işini ceza sopası gösterdiği bankalara havale etmiş oldu. Perşembe günü ‘Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’ tarafından açıklanan vahim derecede düşük zam düzeyi, dar gelirliden sermayeye doğru yapılan kaynak transferini perçinlerken, Memur-Sen’i bu kararı veren ‘sendika’(!?) olmaktan çıkarma kurnazlığını da içermiş oldu.

Büyük fotoğrafa bakıldığında ekonomi alanında verilen kararların halkın refahını öncelemediği, bunlarla sermaye sınıfının çıkarlarına uygun bir iklim yaratıldığı, iktidarın kendi destekçilerine sistemli bir biçimde kaynak aktarıp zenginleştirdiği görülüyor. Görece bir normalleşme için gereken tasarruf kaynaklarının kuruduğu, ancak çok yüksek faizle dış borç alınabildiği gerçeği gün gibi ortada.

Tarihte eşine az rastlanan servet transferleri ve rasyonel olmayan yatırımlar sonucunda ortaya çıkan yüksek enflasyon ortamında, yıkımın bedelini emekçiler ödüyor. Dur durak bilmeyen zamlarla, mantık sınırlarını aşan dolaylı vergi yüküyle iktidar yandaşları zenginleştirilirken dozu giderek artan siyasal baskı manzarayı tamamlıyor. Ekonomik kararları toplumsal adalet idealinden soyutlayan zihniyet, piyasalarda güven ortamı sağlamayı hedeflediğini iddia etse de yandaşına gelir ve servet aktarışını, tüketimi kısan pahalılığı, reel ücretleri her adımda düşürmesini zor ve baskı araçlarıyla hayata geçiriyor.

* * *

Geçtiğimiz iki hafta boyunca, sömürü ve adaletsizlik çarkı tüm hızıyla işlemekteyken siyasal alanda yaşanan atalete ve bu durumun değiştirilmesi önündeki engellere dair önemli bir tartışma yaşandı.

Fatih Yaşlı’nın Sol Haber portalında yayımlanan “Bir Anomali Hali: Atatürkçülüğün Yokluğu” başlıklı yazısına Yusuf Karadaş Evrensel’deki köşesinden “Meğer Tek Eksiğimiz Atatürkçülükmüş” başlıklı iki makale ile cevap verdi. Başka yazarlarca da değinilen ve Yaşlı’nın bir devam makalesiyle sürdürdüğü tartışmaların burada özetlenmesi, yazıların kapsam ve içerik zenginliği nedeniyle imkansız. Tartışma ilginç, çünkü muhtemel ve kapsamlı bir işçi direnişinin önüne çıka(rıla)cak ve kitlesel bir itirazı zayıflatma potansiyeli taşıyan ayrım noktalarının bir bölümünü görmemizi sağlıyor. Diğer yandan gözlerin üzerine dikildiği işçi sınıfından gelecek direnişe hazırlık düzeyinin artırılması gerekliliğini hatırlatıyor.

Yaşamsal kaygıların ve karamsarlığın zirve yaptığı, özel savaş söyleminin hız kesmeden sürdüğü bir kesitte, işçi sınıfının ve kitlelerin ısrarla beklenen itirazının Erdoğan rejiminin kültürel ve dinsel motifli manipülasyonlarıyla önünün kesilmemesi için bugünden yapılacak sistemli tartışmaların önemi büyük.

Yoğun baskıların getirdiği enerjisizlik ortamında sosyalist sol uzunca bir süredir kimin ne söyleyeceğinin önceden belli olduğu, farklı fikirlerin ortaya çıkmadığı, diyalektik dönüşümün tazeliğine kapalı toplantılara razı oldu. Oysa toplumsal ve örgütsel dönüşüm için ideolojik ve politik arka planın hazırlanması gerekliliği akılda tutulup, muhtemel bir işçi sınıfı yükselişinin önüne örülecek olası duvarların nasıl aşılacağına hazırlanılması gerekiyor.

Bu bağlamda bahsedilen ‘sol Atatürkçülük/Kemalizm’ tartışmasının ve benzeri potansiyel kırılma noktalarının taze veri eşliğinde ve sanki markette kendi kendine söylenen kişi de dinliyormuşçasına sürdürülmesinde fayda var. Sosyalist solu “tahlili çok, pratiği az” olarak niteleyen toptancı iddiaların aksine, sosyalistlerin emeğin müdahalesini beklerken birbirini dinleyeceği ve kendileri gibi düşünmeyenlerin tezleriyle kendi duruşlarını geliştireceği mayalanma ortamlarına ihtiyaç büyük.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa