İnşallah demiyorum: Umuyorum, diliyorum
Çizim: Herbert Johnson
Laiklik her gün biraz daha can çekişiyor. Belki de canı çıktı, beyin ölümünü bekliyoruzdur.
Karma eğitime karşıtlık, medeni kanuna şerhler, nafakanın tartışılması, Diyanetin vatandaşlık taleplerinde referans kurumluğa soyunması, din derslerinin 16 saate çıkarılması, içkiye dair hukuksuz yasak niyetleri, tarikatların sınırsız özgürlüğü ve hesap vermezliği, vakıfları, dernekleri, ticari faaliyetleri...
Laiklik savunan muhalefet dilinde bile “Allah yüzümüzü kara çıkarmasın, Allah nasip ederse, inşallah, haram olsun, helalleşelim, Allah belalarını versin, Allahınızdan bulun, kul hakkı yedirmeyiz, insanı dinden çıkarırsınız.” vs.
Dini referanslar hayatımızın tam ortasında.
Diyanet “Günaydın-Merhaba”yı bile tartışmaya açarken dini referanslardan azade hukuki bir dilin dayatmasını yapamamaları ne acı.
Sanki laiklik sadece ülkedeki seküler kesime lazımmış gibi, sanki ülkede sekülerler de bir avuçmuş gibi tüm söylemlerde bir dengesizlik, laiklik savunusunda hep bir çekince.
Kavramları dikkatli kullanın diye uyarmaya kalkana yanıt hazır “Siz halkı tanımıyorsunuz, halkımız bundan anlar.”
Halkı sadece seçmen olarak görür, memleketi iktidarını ele geçirmekten öte kaygılarla kucaklayamazsanız işinize gelecek savunu budur.
Bu dinbaz baskı gemi azıya alırsa ne olur?
Eğitim; bilimden, özgür düşünceden uzaklaşırsa beyin göçü lise çağına iner. Zaten sınıfsal hale gelmiş olan eğitim sistemi yoksula tüm kapıları kapatır. Üniversitelerin hükmü kalmaz.
Üniversitelerin hükmü kalmazsa ülkede mühendislik, hukuk, tıp, kültür, sanat, edebiyat, mimari, ziraat adına iş yapacak insan kalmaz. Orman biter, oksijen biter, kuraklık ve sel aynı anda yaşanır, tarım biter, kıtlık olur, üretim fasona döner, ülkenin marka değeri biter, ucuz iş gücü cenneti olur, emekçi köleleşir. Kültür, sanat, edebiyat biterse memleketin bacakları kesilir, ayakta tutanı kalmaz, lal olur, yaşam anlamını kaybeder, kimseler sesini duymaz.
Kadınların haklarını bunca gasbeder, yobaz bir zihniyet ile aile içine kapatırsanız, kadını eğitim ve istihdamdan çekerseniz ülkenin verimli iş ve beyin gücünün yarısını kaybedersiniz.
Sonra iş, kadını erkek doktor muayene etmesin noktasına gelir, tek bir kadın doktor bulamadığınızda hastalanan her kadını kaybedersiniz.
İçkiye savaş açarsanız turizmden istenilen geliri elde edemezsiniz. Arap ülkelerinin nüfusu belli, dünyanın geri kalan medeniyetlerinin belli. Pazar payınızı sadece Ortadoğulu ve Arap turiste indirgersiniz.
Sıcak para derdiyle gelen turist ve yatırımcı profiline uygun arz kaygısına düşerseniz kültürünüzü kaybeder, hizmet verdiğinizin taklidine dönüşürsünüz.
Peri bacalarını yıkar, hiltiyle Galata Kulesi’ne dalar, en temiz sahilleri doldurup yedi yıldızlı otel diker, mavi bayraklarınızı, dünya miraslarınızı kaybedersiniz.
Evrensel hukuk normlarından çıkar, şeri hükümlere geçerseniz; medeni dünyayla bağınızı kaybedersiniz.
Adalet kavramını böylece yok edersiniz, sokaklar kendi adaletini tesis etmeye çalışanlarla dolar. Güvenlik sorunu birincil olur. Ülkede yaşanmaz, halkı insandan sayılmaz, toplu ölümler umursanmaz. Mahkemeleriniz tanınmaz. Emperyalizmin farklı grupları beslediği, silahlandırdığı, kendi lehine piyon gibi oynadığı bir sahaya dönersiniz.
Eğer laikliği dayatırsanız; üniversitelere dincilik yarışındaki birinciyi atamaktan çıkıp liyakatle seçilmiş rektörlere alanı bırakır, bütçeleri rektör odalarını varaklandırmaya değil ARGE’ye ayırırsanız; saç ekim merkezi, merdiven altı estetik diyarı olmak yerine kanser, SMA gibi hastalık tedavisinde dünya çapında tercih edilen, reputasyonu yüksek bir ülke olursunuz. Buradan gelecek döviz girişi yine sağlık sistemine aktarılırsa sağlıkta fırsat eşitliği sağlamış olursunuz. Sağlıklı nesillere kavuşursunuz. Bir sonraki olası salgında hıfzıssıhhasında üretilmiş aşısıyla dünyaca konuşulan tedarikçi olursunuz, kahraman olursunuz, hem halkınız kurtulur hem ekonominiz büyür.
Üniversiteleriniz dünya sıralamasına girse öğrenci profili ile Ivy League gibi dünyada mezunlarınızla marka olursunuz.
İklim krizine hazırlanacak kadrolar yetişir, susuz tarım denenir, toprağın işlevi artırılır. Herkes kıtlıkla, gıda enflasyonuyla uğraşırken tarım ürünü ihracatında marka olursunuz.
İçkiyle mücadele etmekten çıkıp ekonomik bir değer olarak görmeye başlarsanız kaybettiğiniz 170 çeşit üzüme yeniden kavuşursunuz. İçki ihracatında teşvikler sağlarsanız 1870’lerde Osmanlı’nın 300 milyon litre şarap ihracat oranını belki de katlarsınız. Fransız’a, İtalyan’a rakip olursunuz. 835 bin hektar alandan 13-14 milyon hekalitre şarap üreten Fransa karşısında son 10 yılda 2.5 milyon hektar tarım alanını kaybetmemiş olsanız, hem de ne rakip olursunuz.
İyi mühendis yetişirse, karbon salınım hedeflerini, sürdürülebilirliği yakalar, üretimde, ihracatta fark atarsınız.
Ekonomiyi üretime dayalı modele çekerseniz, dışa bağımlılıktan kurtulur, sıcak para için kapitülasyonlara mecbur kalmaz, o zaman Kabotaj Bayramı kutlayabilir olursunuz.
Sosyal bilimleri önemserseniz, mutlu bir toplum yaratmış olursunuz. Çatışma diner, sulh olur.
Viyana, Berlin filarmoni orkestralarının cirosuna, Hollywood, Bollywood, Cannes bütçe hacmine, Oktoberfest’in Alman, Rio Karnavalı’nın Brezilya, Tomorrowland’in Belçika ekonomisine katkısına göz atarsanız kültür sanatı, sinemayı, festivali, müziği yasaklamak yerine destek çıkarsınız.
Turizminiz deneyim sağlamaya yönelik olur, kültürünüzü asilime ve dejenere olmadan paylaşırsınız. Bu topraklarda Lidyalılar, Finikeliler, Hititler, Urartular ve nice medeniyet yaşadı. Diyojen’in Sinoplu, Thales’in Aydınlı, Herakleitos’un İzmirli olduğunu hatırlarsanız kültürünüzün çerçevesi daha geniş olur. Abdülhamit kadar Piri Reis’i de önemserseniz, kutup yıldızınız parlak olur.
Laikliğin önemini muhafazakara anlatmak yerine muhafazakara yaranmak kaygısına düşerseniz kaybedersiniz. Mahsa Amini başı açık diye değil, örttüğü şekil beğenilmedi diye öldürüldü. Dinbazlık yarışında bir limit mi var, hukuk mu var, canın hükmü mü var?
Muhafazakar dediğiniz kesimin hassasiyetini gözetmekle yeni hassasiyetlerin icadına geçit vermek, sirayetine izin vermek arasında uçurum var. Tarikat şeyhlerinin film senaryosu gibi öte dünya tasvirlerinin ilahiyatla ilgisi mi var? Erotik film senaryosu gibi cennet tasvirlerinin anlayışa mı ihtiyacı var? Katli vacip fetvalarına kadar palazlandırmanın kime ne faydası var?
İslam Birliği Teşkilatının Türkiye dahil 57 üyesi var.
Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Birleşik Arap Emirlikleri, Brunei Darüsselam, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Endonezya, Fas, Fildişi Sahili, Filistin, Gabon, Gambiya, Gine, Gine Bissau, Guyana, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komorlar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivler, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Senegal, Sierra Leone, Somali, Sudan, Surinam, Suriye, Suudi Arabistan, Tacikistan, Togo, Tunus, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Yemen.
Türkiye bu ülkelerin neredeyse tamamından göç alıyor en büyük göçü ise Almanya, Fransa ve Hollanda’ya veriyor.
Yurt dışı oylara bir bakın bakalım, kerteriz aldığınız çok hassas dindar kesimin sizce talep ettiği rejim ile yaşamayı tercih ettiği rejim birbirine denk mi oluyor?
Bu yazıdan memnun değilim, ne bir akademik makaleye referans veriyor, ne bir dizeyle süslü, ne de bir kitap alıntısıyla heves uyandırıyor.
Bir kıraathanede okey oynarken çene çalar gibi yazdım. Öyle basit, dümdüz.
İşte muhalefetinizin hepimizi getirdiği yer budur.
Yazının edebi değersizliği umarım anlaşılmasına katkıda bulunur.
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24
- Ben aptal mıyım bay başkan? 12 Ekim 2024 04:40