3 Eylül 2023

Bilge Olgaç: Erkek egemen sinemada "kadınlığını unutan, unutturan kadın" (2)

Bilge Olgaç'ın 'Üç Halka Yirmibeş' ve 'Gülüşan' filmlerinin afişleri

Akademisyen Semire Ruken Öztürk “Sinemanın ‘Dişil’ Yüzü Türkiye’de Kadın Yönetmenler” kitabında Agah Özgüç’ün “Türk Filmleri Sözlüğü” kitaplarından yararlanarak sinemamızda kadın yönetmenlerin filmlerinin sayısını, 2002 yılına kadar çekilen toplam film sayısına oranlarını ve yıllar içindeki dağılımlarını verir. Buna göre 1914-2002 yılları arasında çekilen 3 bin 35 filmden sadece 96 filmi kadınlar yönetmiştir; kadın yönetmen sayısı ise 23’tür.

1990’dan sonra günümüze dek kadın yönetmenlerin sayısının çoğaldığı görülür.(1)

Bilge Olgaç Türkiye’nin en uzun soluklu ve en çok film yöneten kadın yönetmeni olarak geçer sinema tarihine; çoğunun senaryosunu da yazdığı toplam 37 filmi vardır. Erkek egemenliğindeki Yeşilçam’da önce kendini kabul ettirmek, özgür çalışma ortamı yaratmak için çabalar, sonra da yaptığı filmlerle, üretim koşullarının erkek egemen yapısını değiştirir. İlk döneminde filmlerinde erkek hikayeleri varken sonrasında kadın odaklı hikayelere ve toplumsal sorunlara yönelir; sinemada cinsiyetçi kalıpların aşılmasını sağlayan yönetmenlerden biri olur.

“İlk başlarda setlerdeki sert imajının sebebi, sektöre yeni adım atmış ve bu işi yapan sayılı kadından birisi olarak kuşkulu bakışlara karşı kendisini korumaktı. ‘Bir kadın ne yapabilir ki?​’ temalı bakışları kırıp kendisini ispatladığında, büründüğü sert tavırlı rolden vazgeçmiş ve neşeli ılımlı gerçek haline kavuşmuştur. Bilge Olgaç’ın hikayesi aslında bir vazgeçiş bir varoluş hikayesidir.”(2)

Bilge Olgaç, yazar olmasının verdiği ustalıkla filmlerinin büyük bir kısmının senaryosunu da kendi yazar. İyi gözlemcidir, insanların yaşamlarına yakından bakar. “Kendisini seyirciyle özdeşleştirmek zorunda olduğuna inanır. Seyirciyi hangi yönde ne denli değiştirebileceğini, kendisini seyirciyle özdeşleştirerek bulduğunu savunur.”

Zengine karşı fakirin yanında bir duruş sergiler yazdığı öykülerde, yaptığı filmlerde. Yaşanan toplumsal koşullarda kadınların hem zengin hem de yoksul erkekler için cinsel nesne konumunda olduğunu yansıtır filmleriyle. Ezilen ve çıkış yolu bulamayan kadınlar için Olgaç’ın filmleriyle vermeye çalıştığı mesaj ve öneri kadınlar için tek çıkar yolun bilinçsiz toplumun eğitilmesi olduğu yönündedir.

Ustalık dönemi olarak değerlendirilen 1984-94 yılları arasındaki dönemde Olgaç, “Söylem olarak da konu olarak da kendisini geliştirmiş, hemcinslerinin problemlerine odaklı çalışmaya başlamıştır.” Sadece kadının sorunlarına, çilesine, ezilmişliğine değil aynı zamanda toplumsal sorunlara da yöneltir kamerasını. Olgaç kadın sorunlarının yanı sıra “asıl ilgisini çeken konular; düzenin değişmesi, devrimciler üzerindeki baskılar, ekonomik eşitsizlik ve toplumsal sömürüdür.” (Mevlüde Kuşaklıoğ)

“Bilge Olgaç sete herkesten erken gelirdi. Hem disiplinli hem de çok enerjikti. Yerinde duramazdı; yalnızca mizansenle değil, dekordan kostüme her şeyle ilgilenir, detaylara dikkat ederdi. Kağıt üstünde kurduğu dünyanın canlandığını görmek ona büyük bir coşku veriyordu. Tekniğe hakimdi, kamerayı ve objektifleri iyi tanırdı. Bu özelliğinden dolayı teknik ekibin ona çok saygı duyduğunu gördüm. Görüntü yönetmeninin ‘Keşke tüm yönetmenler senin gibi ne istediğini bilse’ dediğini bizzat duydum.”(3)

Bu cümleler Bilge Olgaç’ın asistanlığını da yapmış olan ve Hocası Bilge Olgaç’ı anlattığı “Bilge ve Öğrencisi” adıyla bir belgesel de yapan Yönetmen Belmin Söylemez’in “Bilge Olgaç’ın asistanı olmak” başlıklı yazısından.

Ağalık düzeni ve feodalite Bilge Olgaç filmlerinin odağındaki temel eleştirel alan olarak öne çıkar. Erkeğin kadını ezdiği, kadının yok sayıldığı, kadına şiddetin ön plana çıktığı konuları ve kadın dayanışmasının gerekliliğini ele alır.

“Gerçekten de sinema da kadın olmak, erkek olmaktan daha zordu. Bugün olmasa bile dün, mesleki eğitimleri bir kenara, genel eğitimleri ‘çıraklık’ geleneğine dayalı Yeşilçam’da, toplumun değer yargılarını kırmak, erkek egemenliğindeki bu sektörde yönetmen olarak var olabilmek, kadınlığın rafa kalkmasıyla olasıydı ki, Bilge’nin otoritesi biraz da buradan geliyordu.”(4)

1984 yılında çektiği “Kaşık Düşmanı” filmi 21. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi 3. Film” seçilir. Bilge Olgaç’a da “En İyi Senaryo” dalında ödül verilir. “Kaşık Düşmanı” filmi Fransa- Créteil’deki Kadın Filmleri Festivali’nin (1985), “Büyük Ödülü”nü de kazandırır Bilge Olgaç’a fakat siyasi nedenlerden dolayı yurt dışına çıkma yasağı olduğu için ödülü almaya gidemez.

Seks filmleri furyası döneminde sinemaya on yıl ara veren Olgaç; bu dönemde televizyon için reklam filmleri yönetir. Daha fazla okuma araştırma fırsatı bulduğunu, bunların da sosyal, ekonomik, psikolojik, siyasi ve cinsiyetçi yaklaşımlarının öne çıktığı filmlerinin oluşumuna olanak sağladığını söyler.

Bilge Olgaç’ın seks furyası sonrası sinemaya dönüşü, kadın-insan duyarlılığının, toplumsal duyarlılıkla birlikte ele aldığı filmler döneminin de başlangıcı olur. Toplumsal sorunlara ve kadın sorunlarına doğru duyarlı filmler üretir bu döneminde, yoksul ya da emeğiyle çalışan kadınların sorunlarını anlatır.

37 film yönetmesine, onlarca senaryo yazmasına karşın bir ev sahibi olamayan Bilge Olgaç kirada oturur yıllarca.

“Onca filme, sinemadaki onca mücadelesine karşın bir ev sahibi olamamanın sıkıntısını, filmlerindeki mekanlara özen göstererek dağıtmaya çalışan Bilge’nin sonunda, kiralık da olsa bir evi olur ama, evin kendisine mezar olacağından habersizdir. Yeşilçam’ın arka sokaklarında bulduğu evini özlemle dayayıp döşer, arkadaşlarını ağırlamaya başlar ki, bir yangın sonsuza dek ‘evsizlik’ kaygısından kurtarıverir Bilge’yi.”(4)

Not: Haftaya devam edeceğiz

___

(1) Sinemanın “Dişil” Yüzü: Türkiye’de Kadın Yönetmenler, Semire Ruken Öztürk, Om Yayınevi, 2004
(2) Bilge Olgaç Sineması, Mevlüde Kuşaklıoğ, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2014
(3) Belmin Söylemez, Cumhuriyet, 10.04.2018
(4) Bilge Olgaç: Bir Dosta Selam, Ayşe Durukan 06 Mart 2004, bianet.org

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et