04 Eylül 2023 04:30

Manchester’dan Molde’ye: Kaybolan modern oyun

Manchester Molde maçında oyuncuların fotoğrafları

Fotoğraf: AA

Paylaş

Türkiye’nin Şampiyonlar Ligi macerası bundan 30 yıl önce Galatasaray’ın Old Trafford’da çıktığı Manchester United maçıyla başladı. Alex Ferguson’un öğrencileri, sezona AC Milan’dan sonra Avrupa’nın en iyi takımı oldukları ve Kupa 1’de ipi göğüsleyebilecekleri inancıyla giriyordu. Grup safhasına kalmadan önceki son engel Galatasaray’dı. O maça kadar İngilizler son 10 yıl içinde milli takımlar seviyesinde Türkiye’yi 2 kez 8-0 yenmişti, dolayısıyla sarı-kırmızılılar pek de ciddiye alınmıyordu. Maç öncesi Falko Götz, İngiliz muhabire takımlarını “3 savunmacı, 7 hücumcuyla oynuyoruz” şeklinde tanımlamıştı. Gerçekten de o tarihte miadını doldurmaya başlayan liberolu 3’lü savunma dışında Galatasaray kadrosu bir hayli cesur ve yenilikçiydi. Sağ kanatta Yusuf, sol kanatta Hamza, orta sahada Tugay ve Suat, önlerinde gezici rolde Kubilay Türkyılmaz, Arif Erdem ve santrforda Hakan Şükür. Maçın başında İngilizler 2-0 öne geçince akıllarda her iki taraf için de yeni bir 8-0 senaryosu dönmeye başlamış olabilir. Ama o akşam, “Düşler Tiyatrosu”nda -liberolu defans hattını dışarıda bırakırsak- Avrupa’nın en modern futbollarından birini, çok yönlü orta saha ve hücumcularla oynamaya çalışan bir takım vardı. Bu takım, top rakibe geçtiğinde alanı dönemin Milan’ı gibi daraltmaya çalışıyor, topu kaptığında ise Tugay ve Suat gibi teknik orta saha oyuncularıyla Manchester savunma hattını gafil avlıyordu. Skorbord kısa sürede oyuna paralel bir hal aldı. Galatasaray nihayet 3-2 öne geçtiğinde dakikada 64’tü. Skoru koruma psikolojisi devreye girmese sonuç 3-3’ten daha iyi de olabilirdi. Sonrası malum… O çok bilinen ve geçen haftaki Molde maçları öncesi rakip teknik direktörün zekice yorumladığı “Welcome to hell” hikayesi…

1993’te Galatasaray’a ve Türk futboluna Şampiyonlar Ligi heyecanını tattıran şey modern bir futbol vizyonuydu. Bu vizyon, birkaç yıl sonra Fatih Terim döneminde, artan oyuncu kalitesi, taktik ve personel istikrarıyla birlikte UEFA Kupası şampiyonluğuna kadar uzandı. Aynı oyuncuların merkezinde olduğu kadroyla elde edilen 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü de cabası. Bu yakın tarih hatırlatmasındaki kilit vurgular “modern futbol vizyonu” ve “istikrar”. Çünkü sıkıntılı geçen Molde eşleşmesinde Norveç ekibinin oyun olarak Galatasaray’a kurduğu üstünlüğün sırrı bu iki ifadedeydi. Biri olmadan diğeri olamaz dolayısıyla her yıl kadrosunda 10 oyuncu değişen, kendileri dahi bir takımın başında 2 yıl kalamayan teknik direktörlerimize “vizyonun yok” diyecek durumda değiliz. Esas sorumluluk onlara bu koşulları sağlaması gereken yönetimlerde.

Galatasaray, Süper Lig şartlarında top rakipteyken kaos adacıkları yaratıp inisiyatifi eline geçirmede, doğrudan hücumlarla 2-3 pasta gole gitmede usta. Hücum organizasyonlarını kendi sahasından itibaren rakibi peşinden koşturacak alan yayılımı ve pas şemalarıyla kurma konusunda ise çok eksik bir takım. Bizdeki çarpık “pas futbolu” söyleminin hakimiyeti altında anlaşılamasa da “pozisyon oyunu” ve “gegenpress” çok uzun süredir birbirinin antitezi kavramlar değil. Hatta bunlar, bir arada kullanılmazsa modern futbol oynayamayacağınız kavramlar. Ülkemizde öyle bir futbol kalitesi var ki, %60 topla oynayıp 2. şıkkı çok kötü yapsanız da ligin açık ara en iyi takımı olabiliyorsunuz. Galatasaray geçen sezon sadece Beşiktaş deplasmanında, Molde karşısında düştüğü kadar zor durumlara düşmüştü. O yüzden unutmayalım modern bir futbol oynamanın pahalı takımlar kurmaktan geçmediğini ispatlayan* Molde sadece Galatasaray’a değil tüm Türk futboluna ders verdi.

*Transfermark’ta belirlenen “piyasa değeri” üzerinden takımları karşılaştırmak çoğu zaman elma-armut kıyasına dönüyor. Ama yine de şu dikkat çekici: Mannsverk’in vedası sonrası Molde’nin piyasa değeriyle, Galatasaray karşısında Cumartesi günü hiçbir şey yapamayan Gaziantep FK’nin piyasa değeri aynı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa