07 Eylül 2023 05:00

‘Geniş kesimlere açılmak’ ama ne için ve nasıl?

TÜPRAŞ işçileri

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Politika ‘sahnesi’nde faaliyet yürüten ya da yürütmeye girişen denebilir ki her siyasal parti ve örgütün söyleminde kitlelerin daha geniş kesimlerini politik ideolojik görüşleri yönünde etki altına alma ihtiyacı bir biçimde yer alır, almıştır, almaktadır. Siyasetin etki gücü örgütlü yürütülmesi ve kitlelerle bağındadır. Siyaset başka biçimde etkili kılınamaz. Kitle desteği olmaksızın herhangi siyasal parti ve örgütün varlığını uzun süre devam ettirmesi olanaklı olmaz.

“Geniş kesimlere açılma” ihtiyacının burjuva ve devrimci görüş ve tutum açısından temelli farklılığına karşın, bu ihtiyacın sermaye partileri-güçleri açısından da geçerli olduğu yadsınamaz. Onlar için ama bu ihtiyaç, sermaye düzeninin sürdürülmesi hedefine bağlanmıştır. Kitlelerin talep ve ihtiyaçlarını, kültürel ve geleneksel değer yargılarını bu hedefe bağlı olmak üzere kullanarak rıza ve destek üretmeye çalışırlar. Amaç, işçiler başta olmak üzere halk kitlelerinin mevcut ekonomik sosyal, siyasal-askeri sisteme; kapitalist kârı garanti eden ekonomik-toplumsal ilişkiler “düzeni”ne bağlı kalmasıdır.

Burjuva partileri de örneğin pahalılıktan, yoksulluktan, işsizlikten söz eder, iktidar partisi/partileri dahil hemen tümü “Daha iyi, daha rahat bir yaşam için kendilerinin desteklenmesini” ister; Türkiye örneğinde olduğu üzere dini ve milliyetçi ideolojinin halk kitleleri üzerindeki etkisini bu doğrultuda istismar ederek kullanmaktan kaçınmazlar. Bu faydacı istismar, sadece onu çok açık şekilde sürdüren siyasal İslamcı-şoven milliyetçi partiler ve düzen kurumları tarafından gerçekleştirilmiyor. Laiklik konusundaki kaçamak söylemi nedeniyle bu istismarda diğerlerinden ayrıştığı varsayılan CHP’nin yönetim düzeyinde izlediği ve “Sağ gericiliğin etkisindeki kesimleri etkileme” gerekçeli politikaları da bundan azade değildir. Kılıçdaroğlu’nun ‘devlet partisi’-devlet politikacısı rolü örtüsüzdür.

Devrimci sosyalist parti ve örgütler açısından ise işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin sömürü ve baskı sisteminden kurtulması için onların milyonlarcasının örgütlü birliğinin sağlanması temel görevdir. Bunun için örneğin Türkiye gibi 20 milyona yakın işçinin olduğu, milyonlarca kır emekçisiyle kent yoksullarının işçileşme sürecinde olduğu bir ülkede, işçi yoğun merkezler ve fabrika-işletmeler başta olmak üzere emekçilerin içinde kesintisiz devrimci çalışma -kimileri bu gereklilikten yeni yeni bahsediyor olsa da- devrimci sosyalistler tarafından onlarca yıldır başlıca uğraş olarak benimsenmiştir.

Sorun ama “Halka gitmek-halkın içinde olmak” değildir: “Gitme” aslında bir dışarıda olma da demektir. Varlığı ve yaşam biçimiyle zaten halkın içinde olan ve olması gereken devrimcilerin halk kitleleri içindeki çalışması, sermaye partileri ve düzeninin tam karşıtı bir devrimci çalışma olarak şekillenir. Sınıflı toplumlar tarihi, sömürülen ve ezilenlerin somut taleplerinden hareket etmeyen bir çalışmanın başarılı olmadığını göstermiştir. İşçi-emekçi kitleleri içindeki devrimci çalışma, her somut durumda öne çıkan aktüel ve acil talepleri kendi talepleri olarak benimseyen ve bu talepler için mücadele eden ya da etme eğilimi gösteren kesimlerle birlikte, daha geniş kesimleri aynı ya da benzer talepler doğrultusunda seferber etmeyi içerir ancak bununla sınırlı kalmaz. 1840’lardan beri işçi sınıfı içindeki devrimci çalışmanın bir parti çalışması olarak şekillenmesi, sınıfın ve onun aracıyla toplumun sömürü koşullarından kurtulması için temel önemde görülmüştür. Bu çalışma ve mücadelenin gelişiminde gösterilen başarı, emekçilerin din, milliyet, ülke, sektör vb. kaynaklı bölünmüşlüklerinin mücadele içinde ve mücadelenin gerekleri aracıyla aşılmasına da hizmet etmiştir. İşçilerin farklı kentlerdeki çok çeşitli iş yerleri ve fabrikalarda ücret artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işten atmaların durdurulması vb. taleplerle giriştikleri iş durdurma, grev, sokağa çıkarak protesto gösterisi yapma gibi eylemlerinin arttığı; hemen hemen aynı zamanda emekçilerin çeşitli diğer kesimlerinin de ağır baskılara karşı tepki gösterdikleri bir dönemde, bu taleplerin savunusu ve eyleminin güçlendirilmesi için çaba göstermek asgari gerekliliktir. İşçilerle, baskı altındaki toplum kesimleriyle iç içe olma, birlikte olma ancak böyle karşılık bulur.

Ancak kitle içindeki devrimci çalışma bu sınırlardaki katılmayla sınırlı kalamaz. Mücadele, taleplerin şu ya da bu kadarının kısmen ya da hatta daha fazlasıyla elde edilmesini sağlayabilir. Ücretler enflasyon oranını üzerinde de artabilir. Nihayetinde maliyet fiyatının altında kaldığı her koşulda kapitalistler kâr edecektir. Sosyal taleplerin bir kısmı da karşılanabilir. Günümüze dek yaşanan mücadelelerin böylesi kazanımları olmuştur. Buna rağmen ama döne döne görülen, sermaye ve burjuva devlet iktidarının, güç ilişkileriyle bağlı olarak fırsat bulduğu her durumda emekçilerin kazanımlarını geri püskürttüğü, “verileni” geri alma politikası izlediğidir.

Bu ise işçi sınıfı başta olmak üzere emekçilerin hem daha kitlesel örgütlü birliklere ihtiyaç olduğunu gösterir hem de tekil ekonomik-sosyal taleplerin şu ya bu kadarını elde etmekle sınırlı kalmayan bir mücadele anlayışıyla hareket etmesini gerekli kılar. Kapitalizm kapitalizm olarak kaldıkça, işçi sömürülen emek gücü konumunda kalmaya mahkum olacaktır. Ve sömürü devam ettikçe de ezilenlerin hiçbir kesimi baskıdan kurtulamayacak, özgür olamayacaktır. Sorun sömürülen sınıf ve ezilen toplumsal kesimlerin giderek artan çoğunluğunun bu bilinçle hareket etmesi, sermaye partilerinin aldatısından kurtulması ve doğrudan kendi örgütlü kuvvetiyle hareket ederek burjuva sendikal ve siyasal engelleri aşma gücü göstermesidir. Mücadelenin uluslararası ve ülke ölçeğindeki en önemli dersi budur. Somut talepler mücadelesi içinde yer alarak bu mücadeleyi ilerletme ve kurtuluş için devrimci sosyalist örgütlenmeyi doğrudan doğruya emekçilerin saflarında kalıcı şekilde gerçekleştirme; “Geniş kesimlere gitme”nin devrimci anlamı da budur!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa