08 Eylül 2023 05:05

Okullar açılırken temel soru: MEB’in eğitim fikri veya modeli ne?

Denizli ÇEDES yürüyüşü

Fotoğraf: Eğitim Sen Denizli Şubesi

Paylaş

Ya yapılanlar bir tip bir model oluşturur veya bir model bir tip baştan vardır ve yapılanlar ona göre yapılır. Sonuçta “yapı” da daha temelde bir modeldir, yapıyı ya yaptıklarınız ya da yapılacakların neler olacağına dair belirlenimleriniz gösterir, yapı ve yapılacak iç içe girer. Bir işi, durumu veya kurumu değerlendirirken daha bütüncül bir analiz dönüp dolaşıp yapı analizlerine, yapı söküm ve yapı kuruma dayanır, yapı söküm sökücü bir referans fikre, yapı kurum kurucu bir ideal fikre, yani bir modele dayanır veya ilişir.

Doğanın yaptığı doğaldır, insanın yaptığı biyofizyolojik psişik dürtü ve duyguların ötesinde toplumsal ne varsa insan zihni, insan tini, dolayısıyla insan aklı ve kültürüdür. İnsanın iradi olarak ortaya koyduğu her ne varsa bir fikri, bir ereği zorunlu olarak içerir. Baştan veya sondan hangi yönden bakarsak bakalım, ister fikri/teoriyi ister zikri/pratiği başa alalım yapılanın bir tipi, bir ideası, bir modeli açığa çıkacaktır.

Bu hafta başında 4 Eylül’de okullar kısmen açıldı, uyum haftası idi. Önümüzdeki 11 Eylül Pazartesi günü tüm okullar açılmış olacak. Çocuklar, gençler, anne babalar, tüm toplum istese de istemese de bir eğitim tipiyle karşı karşıya kalacak. O halde okullar açılırken temel soru dönüp dolaşıp eğitim politikası, eğitimin amaçları, eğitim fikri, eğitim tipine dayanıyor. MEB’in eğitim fikri ve modeli nedir? Afet ne durumda, öğretmen ve öğrenciyi neler bekliyor?

DİN ÖĞRETİMİ, DİN OKULU İMAM HATİP MEDRESELERİNDEN ÖTE ‘DİNCİ EĞİTİM’

AKP ve MEB’in eğitim fikrini ne “din kültürü ve ahlak öğretimi”, ne “din öğretimi”, ne medrese/imam hatip/din okulu”, ne “din eğitimi” yeterince yansıtmıyor, daha doğrusu bunlar yetersiz kalıyor, Türkiye’de AKP ve mevcut MEB bunlarla yetinmiyor, bunların çok daha ötesinde nihai erek/ en üst amaç olarak “dincilik” yapıyor; “dinci rejim” oluşturmak için “dinci eğitim” yapmaya çalışıyor. Burada “din okulu” veya “dini eğitim” sıfatı yetmez mi, “medrese” adlandırması yetmez mi, bunlardan öte bir de “dinci eğitim” nitelemesine gerek var mı? Sorusu akla geliyor ama maalesef “dinci” nitelemesine gerek var.

Dine okulda yer verilip verilmemesi açısından beş ana model ayrıştırılabilir:

Bilimsel Eğitim, Seküler Eğitim (Eğitim öğretim bilim, sanat ve felsefe, pedagoji ilkelerine uygun mu düzenlenecek? Kendi içinde pozitivistinden, politekniğinden eleştirel eğitime kadar pek çok alt formu var).

Din Kültürü Öğretimi (Okullarda din kültürü, dünya dinleri bilgisi verilecek mi? Bir dinin eğitimi ile farklı din ve mezheplerin tanıtımı birbirinden daha farklı),

Dini Eğitim (Okul belli bir din anlayışa uygun mu düzenlenecek? Dini eğitimin tek bir dine göre yapılması ile her dinin kendi dini eğitimini yapması, yine dini eğitimin belli tip okullarda veya tüm okullarda yapılması birbirinden çok farklı),

Din Okulu (Din okulları, medrese, imam hatip, papaz okulu da olacak mı?),

Dinci Eğitim. En katı formu tüm yaşamın ve okulun dinci mezhepçi anlayışa göre şekillendirilmesi, dinci/mezhepçi anlayışla çelişebilecek hiçbir konuya yer verilmemesidir. Taliban’ın oluşturmaya çalıştığı model bunun güncel örneğidir.

Son ikisi çoğu kez iç içe geçmektedir ama bunlar bile “nitel farka” sahip; “dinci eğitim” en köktencisidir, tüm okullar ama okuldan da öte tüm rejimin ve toplumun dinci gayeye uydurulmasına yöneliktir, IŞİD veya Taliban tipidir.

CESDES’TEN DAHA KÖKTENCİ DİNCİ KOLLUK VE DERS ÇİZELGESİ DEĞİŞİKLİĞİ: 30-34 SAAT ZORUNLU DİNCİ DERS, DAHASI SEÇMELİ DİNCİ DERSLER, DİNCİ DEĞERLER KOLU, SIBYAN

Geçen haftalarda bu köşede yazdım değerler eğitimi konsepti altında, CEDES vb. ile “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir”, bunun taşıyıcısı okullar öğretmenlerdir yerine “manevi eğitim”, “değerler eğitimi” altında değerleri dinciliğe indirgeyen “Hayatta en hakiki mürşit şeyhtir, dinciliktir; taşıyıcısı tarikattır, şıhtır, imamdır” şiarı geçirilmiş bulunuyor.

CEDES’ten daha dinci iki uygulama okullarda “değerler” kolu yani AKP’ye Diyanete bağlı dinci kolluk kuvveti, okulda bir tür dinci ahlak polisi oluşturulmuş bulunuyor. Bu dinci kolluk, sadece okul içi de değil her tür etkinlik ve etkiye sahip donatılmış olup öğrenciler üzerinden tüm aile ve tüm toplumu dinciliğe zorlamaya yönelik bulunuyor.

Bu da yetmiyor ki MEB TTK “ilköğretim kurumları (ilkokul ve ortaokul) haftalık ders çizelgesi”nde özellikle ortaokul çağında başlayan seçmeli ders grubunda yeniden düzenlemeye gidiyor. “Seçmeli dersler (alt grupları):

İnsan, Toplum ve Bilim,Din, Ahlak ve Değer,Kültür, Sanat ve Spor.

Sonrada dört yıl boyunca “Öğrencilerin “İnsan, Toplum ve Bilim”, “Din, Ahlak ve Değer” ile “Kültür, Sanat ve Spor” seçmeli ders gruplarının her birinden her yıl en az birer ders seçmesi zorunludur.” (MEB, TTK ilgili kararın birinci maddesi) kuralını getiriyor.

Böylece “Din, Ahlak ve Değer” grubunda yer alan

Kur’an-ı Kerim (4 kez ve sınıflara göre 2 2 2 2 saat seçebilir),Peygamberimizin Hayatı (4 kez ve sınıflara göre 2 2 2 2 saat seçebilir),Temel Dinî Bilgiler (2 kez ve sınıflara göre 2 2 2 2 saat seçebilir),Kültür ve Medeniyetimize Yön Verenler (2 kez ve sınıflara göre 2 2 2 2 saat seçebilir),Ahlak ve Yurttaşlık Eğitimi (2 kez ve sınıflara göre 2 2 2 2 saat seçebilir)

derslerinden en az birini daha her sene haftada 2 saat alma zorunluluğu getirilmiş, yani 8 saat zorunlu din dersine 8 saat zorunlu din dersi daha eklenmiş bulunuyor. Böylece ortaokulda din dersi 16 saate çıkarılmış bulunuyor.

Benzer dinci çizelge değişikliği liselerde de yapılıyor. İlkokul dörtten lise son sınıfa 30-34 saat zorunlu dinci ders koyuluyor. Bunlara diğer seçmeli zorlanan dersler dahil değil, diğer dinci etkinlikler dahil değil, diğer derslerdeki dinci dayatmalar dahil değil.

Okul öncesine inersek, normal okulda Diyanet sıbyan/Diyanete bağlı ana sınıfı açabiliyor. Değerler eğitimi altında imam ve vaizler okul öncesi etkinlikleri yapabiliyor.

Tüm okullar dinci okullara dönüştürülmüş bulunuyor.

12 YIL BOYUNCA BİR KEZ BİLE GÖKYÜZÜ, YERYÜZÜ, SOSYOLOJİ, PSİKOLOJİ, MANTIK DERSİ VERİLMİYOR

Yapılanların yanında özellikle yaptırılmayanlara da bakmak gerekiyor. Jeoloji hiç yok, sosyoloji, psikoloji, mantık ise zorunlu gruptan çıkarıldığı gibi sınıf olarak da 11.-12. sınıfta seçmeliler arasında çocukların okuldan en uzaklaştığı sınıflara taşınmış bulunuyor. Oysa psikolojinin 9, sosyolojinin 10. sınıfta zorunlu dersler arasında olması diğer derslere ve felsefe dersine de altlık/destek oluşturacaktır.

Kozmoloji, astronomi/gökyüzü, jeoloji/yeryüzü, psikoloji, sosyoloji dersi/bilgisi olmayan bir lise mezunu, bir yurttaş tahayyül edilebilir mi, dinci eğitim bunları dışlıyor maalesef. Sonra depremler afetlere dönüşüyor.

KAYITSIZ, MESEMLİ, AÇIKTA/OKULSUZ VE DEVAMSIZ ÖĞRENCİ SORUNU

9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. sınıftaki kalfalara asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar devlet ödemeli maaş ile, işletmeye bedava, 1.4 milyon sayısına ulaşan MESEM öğrencisi okulda olmadığı halde okuyor sayılıyor. MESEM uygulaması zaten başlı başına bir sorun; angarya işçilik, çocuk işçilik, dahası çocuk emeği sömürüsü; ayrıca halkın kaynaklarının haksız bir şekilde özele aktarılması boyutu da var.

Bunun yanında milyonlarca öğrenci açık okullarda kayıtlı yani okulda değil ama resmi olarak öğrenci gösteriliyor. Devamsızlık ortaokul düzeyinde bile çok yaygınlaşmış durumda.

Yüz binlerce, sığınmacılarla, 5-6 yaş grubuyla birlikte milyonlarca çocuk bir okulda kayıtlı bile değil.

2022-2023 MEB istatistiği henüz yayımlanmadı ama bir önceki yılın resmi sayıları şu şekildeydi:

Okulda kaydı olmayan, açık öğretimde kayıtlı, mesleki eğitim merkezlerine (MEM) yönlendirilen ve Suriyeli sığınmacılardan kaydı olmayanlarla birlikte 3 milyon 321 bin 738 çocuk sonuçta okulda yok.

*MEB ve TÜİK verilerinden hesaplandı.
** 30 Mart 2022 “MEB raporu: Suriyeli çocukların yüzde 35’i okula gidemiyor”- DW

MEM-Mesleki Eğitim Merkezi (çalıştırılan çocuklar) tek başına güncel olarak 1 milyon 346 bin 253. Yani yukarıdaki tabloya bu kalemde bir milyon daha eklemek gerekiyor.

Öğrenci açlığı, öğrenci yoksulluğu daha da derin bir yara.

Mutlu bir çocukluk, nitelikli bir eğitim her geçen gün daha da uzak bir hayale dönüşüyor. Bunun hem her bir çocuğumuza hem de tüm topluma nasıl bir etkisi oluyor ve olacak, üzerinde çok araştırmamız ve düşünmemiz gerekiyor. Tabii ki bunları acilen düzeltmek gerekiyor.

DEPREM BÖLGESİNDE KULLANILAMAZ DURUMDA 11 BİN DERSLİK HAZIR MI?

Deprem bölgesi kendi sorunlarına ve kendi haline terk edilmiş gibi gözüküyor. Bakan Tekin 16 Ağustos’ta, kullanılamaz veya yıkılmış durumda 11 bin derslik olduğunu, bunlardan ancak 400 sınıfın çelik destekle desteklendiğini açıklamıştı. Bakanın açıklaması deprem bölgesinde ancak yüzde 2 civarında bir iş yapıldığını anlatıyor.

Okulların ciddi bir kısmında tamiratlar sürüyor. Bazı okullar yeni yeni yıkılıyor, yerine zaten yapılan okul yok veya çok sınırlı düzeyde. Marttan eylüle zaman kaybedilmiş, öğrenciler toz toprak yoksunluk içinde yeni bir döneme başlıyor.

ÖĞRETMENE NATO ÇADIRI, O DA SINIRLI

16 Ağustostaki açıklamasında bakan Tekin, bölgedeki 192 bin öğretmenin barınma ihtiyaçlarının sorulduğunu ve karşılandığını ifade etmişti.

Hatay’daki öğretmenler 8-12 kişilik NATO çadırlarına veya konteynerlere yönlendirildi. Özel hayat zaten yok. Çocuklu evli öğretmenlere yeterli konteyner de yok.

Öğretmenin NATO çadırında kalıyor olmasının anlamını düşünün ki o bile sınırlı düzeyde.

OKUL TAŞINDI, ÖĞRENCİ TAŞINAMIYOR, ÖĞRETMEN DOLMUŞ BULAMIYOR

Deprem bölgesinde bazı okullar taşınmış durumda ama bu kez de çocuklar taşınamıyor daha.

Ayrıca ulaşım sıkıntısı çok fazla, ne öğrenci ne öğretmen okuluna kolayca ulaşabileceği dolmuş veya belediye otobüsü bulamıyor.

HER İMAMA LOJMAN VAR, ÖĞRETMEN MAAŞI KİRAYA BİLE YETMİYOR

Öğretmenlerin ücret ve maaşları yoksulluk değil açlık sınırına dayanmış durumda. Öğretmen maaşı onuruna uygun olmayı bir yana bırakalım büyükşehirlerde kiraya bile yetmiyor. Her imama doğrudan veya dolaylı lojman sağlanırken öğretmene lojman neredeyse sıfır düzeyinde.

ÖĞRETMENLERİN KİRALARININ MAAŞININ DÖRTTE BİRİNİ AŞAN KISMINI DEVLET ÖDESİN

Öğretmenlerin barınma sorunu sadece deprem bölgesinde değil tüm ülke sathında çok temel bir sorunu ve ihtiyacı oluşturuyor. Özlük hakkı olarak bölgedeki 80-100 metrekarelik bir daire için maaşın dörtte birini aşan kısmını devletin ödemesi uygun bir çözüm olacaktır. Eğitimin kalitesinin temel bir boyutu da öğretmenlerin yaşam koşullarının sağlanması ve iyileştirilmesinden geçmektedir.

ATANMAYAN TÜM ÖĞRETMENLER ÖĞRETMENLİK SOSYAL HAKLARINDAN YARARLANDIRILSIN

Maalesef öğretmen yoksulluğu çok ciddi bir sorun haline geldi. Dahası atanmayan milyonlarca öğretmen var. Öğretmene saygı ve değer gösteriliyorsa atanmayan öğretmenler de ulaşım, müze, öğretmenevi gibi öğretmenliğin sosyal haklarından yararlandırılmalıdır.

DİNCİ EĞİTİM İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNE KARŞIT

Dinci eğitim her açıdan zarar, çocuklara ve memlekete büyük bir kötülük. Dahası dinci eğitim her şeyden önce inanç özgürlüğüne karşıt, inanç özgürlüğünü yok ediyor; işi gücü telkin aşılama tini maneviyatı ele geçirmeye uğraşma. Özgür kafa yoksa özgür inanç yoktur, geriye faşizm totalitarizm, nötr adlandırmayla dinci baskılama kalır. Tüm çocuklarımız ve tüm toplum olarak tam da bu baskılamayı hissetmiyor muyuz?

Niteliksiz eğitim de çocuklara ve memlekete yapılmış yapılabilecek en büyük kötülükler arasında yer alıyor.

Dinci değil, niteliksiz değil, insan onuruna, çocuklara, ülkenin ve dünyanın geleceğine yaraşır nitelikli, bilimsel, eleştirel, özgürlükçü bir eğitim şart. İnanç özgürlüğü, fikir vicdan özgürlüğü de doğru düzgün bir eğitim de en başta nitelikli özgürlükçü eleştirel eğitimden geçiyor.

“Eti senin kemiği benim” sözü eskiye uygun, şimdi “Tini ruhu senin, kemiği benim”e dönüşmüş durumda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa