08 Eylül 2023 05:40

Kerkük sorunu ve etnik fay hattı

Kerkük'teki protestolar

Fotoğraf: AA

Paylaş

Irak’ta Başbakan Sudani’nin, Kerkük’te KDP’ye ait olan ama 2017’den beri Irak ordusu tarafından kullanılan binanın KDP’ye devredilmesi talimatını vermesi sonrasında tırmanan gerilim ve yaşanan olaylar, ülkedeki etnik fay hattının hâlâ ne kadar canlı olduğunu gözler önüne serdi. Ordu tarafından karargah olarak kullanılan binanın KDP’ye devrine karşı çıkan Haşdi Şabi birlikleri bina önünde çadır kurup Kerkük-Erbil otoyolunu kapatmış, ardından bu durumu protesto eden Kürtlere açılan ateş sonucu 4 kişi yaşamını yitirmişti. Bu olayları Kerkük’te sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi ve Sudani’nin binanın devri kararını ertelemesi izlemişti.

Sudani’nin bina ile ilgili kararının; yani binanın kimler tarafından kullanılacağının böylesine büyük bir gerilime yol açmasının nedeni kuşkusuz bu kararın Kerkük’ün geleceğinin ne olacağı, hangi güçler arasında ve nasıl paylaşılacağı sorununa doğrudan bağlanmış olmasıdır. Zaten gerilimin tırmanmasından sonra Irak’ta sorunun tarafı pozisyonunda bulunan siyasi ve askeri güçlerden Türkiye’deki Erdoğan yönetimine ve ABD’ye kadar yapılan bütün açıklamalar bu yöne işaret ediyordu.

Kerkük’ün Irak petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 40’ını barındırması, neden Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan bu yana bölgedeki paylaşım mücadelesinin en önemli merkezlerinden birisi olduğunu açıklamaya yetiyor. Kerkük, Lozan anlaşması sürecinde de Ankara hükümetini temsil eden İnönü ve İngiliz Emperyalizminin Temsilcisi Churchill arasındaki anlaşmazlık konularından biri olmuştu -ki, bu süreçte İnönü burada Türkmenlerin ve Kürtlerin, Churchill ise Arapların ve Kürtlerin çoğunlukta olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Ancak her iki taraf için de burada Kürtlerin çoğunlukta olması, buranın aidiyeti konusunda kendi tezlerini kanıtlamanın bir aracı olmaktan fazla bir anlam taşımıyordu.

Irak’ta 2003’te ABD emperyalizminin Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi kapsamında gerçekleştirdiği müdahaleyle Saddam diktatörlüğünün devrilmesinin ardından 2005’te kabul edilen anayasaya göre Kerkük başta, aidiyeti konusunda Irak merkezi hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) arasında anlaşmazlık bulunan bölgeler için 2007’de referandum yapılması öngörülüyordu. Ancak ABD emperyalizmi, Türkiye’deki Erdoğan yönetiminin de karşı çıktığı bu referandumu bölgesel dengeleri ve kendi pozisyonunu korumak adına 5 yıl ertelemiş ve 2011’de başlayan Suriye savaşından sonraki gelişmeler nedeniyle de bu referandum bir daha yapılamamıştı.

Öte yandan ABD’nin Irak’ta istikrarı sağlama adına yönetimi/yetkileri etnik ve mezhepsel bölünmeyi temsil eden güçler (Şii ve Sünni Araplar ve Kürtler) arasında paylaştırmaya dayanan modeli, istikrar sağlaması bir tarafa ülkeyi her türlü dış müdahaleye açık, oldukça kırılgan bir fay hattının üzerine oturtmuştu. Suriye savaşı sürecinde Irak’ta nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiiler üzerinde İran etkisi giderek artarken Saddam dönemindeki konumlarını kaybeden Sünni Araplar içinde radikal İslamcılar (özellikle IŞİD) ciddi bir güç kazandı. Kürtler, Irak merkezi yönetimiyle bütçe (kaynakların paylaşımı) ve Kerkük gibi aidiyeti çözüme kavuşmayan yerler nedeniyle yaşadıkları gerilimin bir sonucu olarak Türkiye ile yakınlaşırken öte yandan ‘bağımsızlık’ yönündeki istemleri konusunda ise, Türkiye ve İran’ın baskısıyla karşı karşıya kaldılar. Yayılmacı emellerle Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunan Erdoğan iktidarı, Irak’ta da Sünni Araplar ve Türkmenler üzerinden pozisyon almaya çalıştı.

Irak’ta 2014’te o dönemki Maliki Hükümeti ile Sünni güçler arasındaki gerilimin de bir sonucu olarak IŞİD, enerji kaynakları ve geçiş yolları bakımından büyük önem taşıyan Musul’un yanı sıra Ramadi, Felluce gibi kentlerde yönetimi ele geçirmişti. İşte bu dönem Kerkük, Şengal gibi aidiyeti konusunda anlaşmazlık bulunan bölgeleri savunan Kürt güçleri, bu bölgelerde fiilen egemen güç haline geldiler. Bu durum IŞİD’in ABD, Irak ordusu, Haşdi Şabi ve Kürt güçlerinin (Peşmergeler) yer aldığı operasyonlarla yenilgiye uğratılması ve KBY’nin Eylül 2017’de ‘bağımsızlık referandumu’nu gerçekleştirmesine kadar sürdü. Bağımsızlık referandumuna bir tepki olarak Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin Kerkük’e girmesi, Kürtlerin bu dönem elde ettikleri kazanımların bir kısmını kaybetmelerine ve bugüne kadar devam eden bir moral bozukluğu yaşamalarına yol açtı.

Arka planındaki gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde Başbakan Sudani’nin Kerkük’te KDP’ye ait binanın KDP’ye devri talimatı, son dönemde merkezi hükümet KBY arasındaki ilişkileri ‘düzeltme’ girişimlerinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak bu kararın sonrasında yaşananlar, Irak’ta egemenlik mücadelesi halindeki bütün tarafların ve arkasındaki bölgesel gericiliklerle emperyalistlerin uzlaşma zemininden uzak olduklarını gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi ve Dışişleri Bakanı Fidan İran ziyaretleri sırasında Kerkük’teki gelişmeler karşısında Türkiye’nin tutumunu “Etnik yapıyı bozacak girişimlere karşı çıkmak” (Söz konusu edilenin Kürtlerin etkinlik kurmasına itiraz olduğu açıktır) ve “Türkmenlerin haklarını savunmak” biçiminde ortaya koydular.

Bu arada daha önce Şengal’e yönelik operasyon tehdidinde bulunan Erdoğan yönetimini “yeni Osmanlıcı hayaller peşinde koşmak”la suçlayan Haşdi Şabi birliklerinin Türkiye’yi “Irak’ın iç işlerine karışmama” konusunda uyararak Erdoğan ve Fidan’ın Kerkük’le ilgili son açıklamalarına sert tepki gösterdiğini de not etmek gerekiyor.

Son olaylardan sonra Irak’ta anayasanın 140. maddesinin (referandum yapılması) uygulanması çağrısını yapan ABD emperyalizmi de kendi pozisyonunu korumak ve kurduğu sistemi savunmak yönünde bir tutum almaya çalışıyor.

Sonuç olarak Kerkük’te bugün gerilimin sona ermiş olması sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Aksine Kerkük ve Irak, her türlü müdahaleye açık oldukça aktif bir etnik ve dinsel fay hattının üzerinde durmaya devam ediyor. Emperyalistler ve bölge gericilikleri ile Irak içindeki iş birlikçilerinin ülkedeki kaynaklar üzerine egemenlik mücadelesi devam ettikçe asıl kaybeden farklı milliyet ve mezheplerden Irak halkları oluyor. Bu nedenle Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni farklı milliyet ve mezheplerden Irak halklarının bu fay hattının yerine güvenli bir gelecek kurabilmelerinin yolu, her şeyden önce kendi geleceklerine ipotek koymaya çalışan bu güçlere karşı birleşip mücadele etmelerinden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa