Cumhuriyetin 100. yılında fotoğraf…

Fotoğraf: Özcan Yaman
…1847’de, yani fotoğrafın neredeyse icadının onuncu yılında Fransa’da 2000 daguerratyp satılmış. 1853’de 10 bin Amerikalı daguerreotypist ortaya çıkmış. İngiltere’de Londra Üniversitesi 1856’da müfredatına fotoğrafçılığı da eklemiş.
Fotoğraf hızla yaygınlaşırken 1840’da çarlık Rusya’da aristokrasinin ihtiyaçlar listesinin vazgeçilmezi oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nda tasvir yasak olduğu için, matbaanın geç girmesi gibi, fotoğraf da gecikmeli geldi…
Bu kronolojik gelişmeler uzunca yazılabilir. Gelelim yakın tarihimize.
Çarlık Rusya’sı yıkılıp 1917’de SSCB kurulunca, aristokrasinin eğlence aracı olan fotoğraf devrimin ve halkın hizmetine sokuldu. 1924’de bizzat Lenin’in çağrısıyla fotoğraf eğitimi başladı. Yetmedi fotoğraf endüstrisi kuruldu. Yani fotoğraf makineleri, fotoğraf kimyası ve karanlık oda malzemeleri hem ucuz fiyata halka hem de kapitalist Batı’ya satılıyordu.
2000’li yıllara kadar fotoğraf tarihine baktığımızda Sovyetler, Bulgaristan, Yugoslavya Çekoslavakya ve Polonya’da hem teknoloji hem de sanat olarak gelişmesi ve Batı’ya örnek olmuştur. Zenith, Lubital, Zorki, gibi fotoğraf makineleri, Opemus, Krokus agrandizörler, Forte, Foma, Orwo… gibi fotoğraf kağıt ve filmleri hatırlardadır.
O tarihlerde Türkiye’de fotoğraf ne durumdaydı? Ne fotoğrafa ne fotoğrafçılara destek olan bir devlet yoktu. Fotoğraf lüks kullanım ve tüketim araç gereciydi. Fotoğrafla ilgilenmek boş işti anlayacağınız. Eğer bugün geriye dönük bir “Türkiye fotoğrafı”ndan söz edilecekse bir elin parmaklarını geçmeyen fotoğraf gönüllülerinden bahsedebiliriz.
Dünyada fotoğraf almış başını giderken bizde vesikalık ve hatıra fotoğrafçılığı boyutlarında olduğu görülmekte. Sovyetlerde endüstrisi kurulmuş fotoğrafın kuramları tartışılıyor, İngiltere’de fotoğraf okulları 1856’larda başlamış, Fransa ve Amerika’da belgesel ve jurnalistlik alanlarında epey ilerlemiş durumdayken, yine bizde 1950’lerde yani fotoğraf sanat mı değil mi? Tartışılıyor.
FOTOĞRAF SANAT DEĞİLDİR*
Cafer Türkmen Hoca’dan devam edelim o yıllara.
“…1950’lerde Sergi salonu sayısı azdı. Halkevleri salonları da Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle kapatılmıştı. (Ne kadar da bu günlere benziyor değil mi?) Grup olarak Belediye Galerisine başvurduk. Galeri yönetimi ‘Fotoğraf Sanat Değildir’ diyerek sergi salonunu vermedi. Bunun üzerine Fransız Kültür Merkezine başvurduk. İlk grup sergimizi burada açtık. Ressam Zeki Faik İzer’de konuk sanatçı olarak iki fotoğrafla katıldı. Bu ilk sergiden sonra 1960’a kadar her yıl bir grup sergisi düzenledik. Amerikan Kültür Merkezinde de sergimiz oldu. Halk sergileri büyük bir merak ve keyifle dolaşırken, basın bu sergileri hiç önemsemiyordu. Sergilerimiz üzerine basında birkaç haber ancak tanıdıklar vasıtasıyla çıkabilmişti. Halkın gösterdiği yakın ilgi bizi yüreklendirdi ve kulüpleşmeye karar verdik…”
İFSAK’IN TEMELLERİ ATILIYOR
“…Kulüp kurucu üyeleri seçildi. İsmi de ‘İstanbul Fotoğraf Sinema Amatörleri Kulübü’ olarak kararlaştırıldı. Böylece İFSAK kurulmuş oldu. Bu arada art arda sergiler açmaya devam ediyorduk. Derken grup üyeleri arasında bireysel çıkışlar ve fotoğraftan anlamayan kişilerin basında yaptığı eleştiriler grup üyeleri arasında huzursuzluk yaratmaya başladı. Fazıl Noyan grubu toplayarak dedi ki; ‘Biz daha şimdiden anlaşamıyoruz. Resmileşirsek aramızdaki samimiyet azalacak, ilişkimiz bozulacak. En iyisi vazgeçelim.’ Bürokratik işlemlerin uzun sürmesi ve fotoğrafa bakış açılarımızın farklılığı dernekleşmemizi engelledi. 1955’de resmileşmedik ama grup dağılmadı. 1960’lara kadar sergiler açmaya devam ettik. 1959’da Kadıköy’de ‘Erenköy Amatör Fotoğraf Kulübü’ kuruldu. Bizim gruptaki kişilerin çoğu da kulübe üye oldu. Erenköy Amatör Fotoğraf Kulubü 1962’de resmen ‘İFSAK’ adını aldı…”
Evet Türkiye Cumhuriyeti’nin fotoğrafla ilişkisi bir dernek tarafından kuruluyor. 2000’li yıllara kadar dünya çapında Türkiye fotoğrafından bahsetmek üç beş kişi dışında yok denebilir. Teknolojinin gelişmesi internet ve dijitalleşme bireysel çabaların dünya ile iletişim kurma yönündeki olanaklar, hızla dünyaya Türkiye fotoğrafçılarının girmesine ve başarılarını göstermesi bakımından kayda değerdir.
Cumhuriyetin 100. yılında birçok alanda abartılı yazılar çiziler olacaktır. Fakat fotoğraf açısından gerçekçi olup öz eleştiri yapmanın da vakti olduğunu düşünüyorum. Geçmişteki istisnaları genel olarak göstermenin de yararı olmaz. İğne ile kazarak geçmişten iyi şeyler çıkarma gayretini bir kenara bırakmak ve Bertold Brecht’in Walter Benjamin’le yaptığı bir söyleşisinde dediği gibi “Eski iyi şeylerden değil, kötü yeni şeylerden işe başla”. Belki de yapılması gereken bugünün kötü gidişatından başlamak olmalı.
Birçok oluşumun ortak özelliği gönüllülük temelli ve hayatın olağan dışı gidişatından duyulan huzursuzluğa karşı olmak, imece yöntemiyle çözüm üretmek olarak tanımlanabilir. En büyük sorun ise ekonomi yani para olarak açıklanabilir. Ayrıca mekan problemleri, işletme sorunları sayılabilir. Antidemokratik uygulamalar sansür ve yasaklar eklenince zorluklar ortadadır. Yani devletin olanaklarını kullanamayanlarla, her türlü devlet ve devlete bağlı kurumların (Kültür Bakanlığı, belediyeler ya da onların vakıfları gibi) devlete hakim olanların politikalarına uygun bir sanat dünyası içinde “Türkiye fotoğraf dünyası” yaratmak isteyenlerin çatışmasının yaşandığı günlerdeyiz. Onun için daha bir sorgulayıcı olmamız gerekli. Mesele ideolojik yani…
*Cafer Türkmen -Fotoğraflar sayfa 16 MSÜ/Fotoğraf Bölümü yayınları
Evrensel'i Takip Et