Bilge Olgaç: Erkek egemen sinemada ‘kadınlığını unutan, unutturan kadın’ (3)

Görsel: Afiş
Bilge Olgaç 1965 yılında çektiği ilk filmi “Üçünüzü de Mıhlarım”la başladığı sinema yolculuğunda ölümünden sonra vizyona giren son filmi “Bir Yanımız Bahar Bahçe”nin çekimlerinin sürdürdüğü fakat evinde sobadan kaynaklı çıkan yangında dumandan boğularak hayatını kaybettiği 1994 yılına kadar film çekmeyi sürdürür. Öyküler, senaryolar yazar, filmler yönetir; sanatla başkaldırır hayata, manifestosunu ürettikleriyle haykırır.
Bilge Olgaç ilk kadın yönetmenimiz değildir fakat yönetmenliği, sinemayı meslek edinen, geçimini bu işten sağlayan, yaşamını sadece sinemayla kurup sürdüren, kısa yaşamına bir kadın yönetmen tarafından aşılması zor bir rekor olarak 37 film sığdıran ilk kadın olarak yazdırır adını sinema tarihine.
Vurdulu kırdılı avantür filmler çektiği ilk döneminde, 1970 yılında Kerim Korcan’ın eserinden senaryolaştırarak çektiği hapishane filmi “Linç”le adından söz ettirmeye, tanınmaya başlar. Demir Karahan, Fatma Karanfil, Baki Tamer, Danyal Topatan, Hasan Ceylan, Atıf Kaptan, Süheyl Eğriboz, Ali Şen’in rol aldığı Linç ile 2. Adana Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.
1974 yılında senaryosunu da yazdığı başrollerinde Türkan Şoray ve Mehmet Keskinoğlu’nun yer aldığı feodal düzeni eleştirdiği “Açlık”, 1975’te “Bir Gün Mutlaka” filmlerini çeker, “Toplumsal koşullar değişirse erkeklerin de değişeceğini” savunan Bilge Olgaç, o yıllarda “döneminin tek kadın yönetmeni” olarak anılmaya başlar.
“Bir Gün Mutlaka”nın senaryosu Yılmaz Güney’e aitti.
HAYATI SEÇTİĞİ GİBİ YAŞAR
Bilge Olgaç sinemayla ilişkisini şöyle anlatır: “Sinema benim yaşam biçimim. Fakat ülkemizde kendiniz için yaşam biçimi haline gelmiş bir sanatı, sakat, yarım yaşamak zorundasınız. Tek gözünüz kör ya da kolunuz kesik gibi. Sinema soluk alışım, ama ben bile burnumu tıkıyorum. Fakat yine de tüm bu söylediklerim ya da yaşadıklarım yüzünden yaşam biçimimi değiştirmeyi düşünemem. Kısaca rağmen sinema”
Seks filmleri furyası döneminde sinemadan uzaklaşır, reklam filmleri çeker. 9 yıllık aradan sonra 1984 yılında gerçekten yaşanmış bir trajediden yola çıkarak çektiği “Kaşık Düşmanı” ile sinemaya döner. Film aynı yıl Antalya Film Festivalinde en iyi 3. film ve en iyi senaryo ödüllerini alır. Ayrıca Fransa’da Creteil’de 7. Kadın Filmleri Festivalinde yarışarak Büyük Ödül’e layık görülür fakat Bilge Olgaç ödüllerini almak için festivale gidemez çünkü siyasi nedenlerle yasaklı olduğundan kendisine pasaport verilmez.
“Ürün belirler çevrenin düşüncelerini” diyen Bilge Olgaç 1980’li yıllarda “Gülüşan”, “Üç Halka Yirmibeş”, “İpekçe”, “Kurşun Adres Sormaz” gibi iddialı, ilgi gören filmler yapar. “Filmografisindeki çeşitliliğe rağmen toplumsal gerçeklere eğilen bir yönetmen olarak tanınır.” Büyük kentin dışında kasaba ve köylerdeki yaşamın sorunlarına da yer verir Bilge Olgaç… “Gülüşan”, “İpekçe”, “Gömlek”, “Kızın Adı Fatma”, “Umut Hep Vardı” gibi kadın odaklı filmler çekerek, bu filmlerinde erkek şiddeti, seks işçiliği gibi konuları işleyen Bilge Olgaç, ele aldığı temalar üzerinden toplumsal düzen eleştirisi yapar.
37 FİLMLİK BİR REKORA İMZA ATAR AMA BİR EV BİLE ALAMAZ
Bilge Olgaç senaryo yazmanın film çekmenin dışında sinema emekçilerinin haklarını korumak için de çaba gösterir. Her boşlukta bir sonraki filmin senaryosu için çalışır. Senaryolarını yazmak için arkadaşı, Oyuncusu Halil Ergün’ün İznik’teki çiftliğine gider genellikle. Hayatı boyunca ekonomik zorluklarla mücadele etmek zorunda kalan Bilge Olgaç, borçlar alarak sürdürmeye çalışır yaşamını. Otuz yedi sinema filmi, birçok reklam filmi, bir televizyon dizisi çekmiş olmasına karşın altmış dört yıllık ömründe ev sahibi olamaz.
Bilge Olgaç’a göre iyi bir yönetmen olmanın kriterleri şöyledir: “Olaylara iyi bir gözlemci olabilmeli. Diyalektik bakıp yorumlayabilmeli. Sürekli okuyup araştırmalı, sağlıklı olmalı. Gözlediği olayı hangi amaçla hangi topluma anlatacağını çok iyi bilmeli. Film çekerken aynı zamanda seyirci olabilmeli. Çağdaş olmalı. İnsanı çok iyi tanımalı. Ayrıca olaya sanat açısından bakmalı, para açısından değil…” Çektiği 37 filmin 32’sinin senaryosunu kendi yazar. Bu başarının gözlem yapmasından, hayata ve insanların yaşamlarına yakından bakmasından geldiğini söyleyebiliriz.
Bilge Olgaç, 2 Mart 1994’de henüz 54 yaşındayken Taksim’deki evinde çıkan yangın sonucu aramızdan ayrılır.
ARDINDAN
Oyuncu, yapımcı, televizyona birçok iş yapan Ayşe Durukan bianet.org’da yayımlanan 06 Mart 2004 tarihli, “Bilge Olgaç: Bir Dosta Selam” başlıklı yazısında 2 Mart 1994 gecesini şöyle anlatır: “2 Mart 1994...Gümüşsuyu’daki Set Otelde bazı sanatçılar ve gazetecilerle birlikte Galatasaray’ın Monaco maçını izliyoruz. Maçın sonuna gelinmiş ve Galatasaray 3-0 yenikti ki, bomba gibi bir haber düştü salona: Bilge Olgaç yanarak öldü. (…) O bizim Bilge’mizdi ama, ailesinden kimseleri tanımıyorduk. Sinemanın emektarları, çalıştığı oyuncular arandı. Güzin Özipek’in kardeşi Erdem Özipek’e ulaşıldı sonunda. Derken bir araba bulundu, Bilge’nin kız kardeşinin evine gönderildi. Halil Ergün’e haber ulaştığında itfaiyeciler evden henüz çıkmamıştı. Yangını söndürmek için sıkılan suyun göle dönüştürdüğü, kesif bir is kokusunun sardığı evden Halil’le birlikte Bilge’ye ait birkaç parça yazı, senaryo ve resmi kurtarmaya çalışırken, göz yaşlarımız sular seller gibi akıyordu. Bilge, koyu bir Beşiktaşlıydı ve futbol düşkünüydü. Galatasaray’ın maçını izlerken sigarayla uyuyakalmış, yorgana düşen sigara, içten içe yanarak önce dumana ardından da aleve dönüşmüştü. Söylendiğine göre Bilge, dumandan boğulmuştu.”
KAYNAKÇA
• Sinemanın "Dişil" Yüzü: Türkiye’de Kadın Yönetmenler, Semire Ruken Öztürk, Om Yayınevi, 2004
• Bilge Olgaç Sineması, Mevlüde Kuşaklıoğ, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2014
• Belmin Söylemez, Cumhuriyet, 10.04.2018
• Bilge Olgaç: Bir Dosta Selam, Ayşe Durukan
Evrensel'i Takip Et