6-7 Eylül’den 12 Eylül’e
Ulus devletlerin tarihi çok parlaktır. Okullarda öyle anlatılır. Ulus devletlerin ezip geçtiği toprakların, yok saydığı kültürlerin ve yok ettiği halkların penceresinden bakıldığında, okullarda anlatılanlar kötü bir masala dönüşür.
Türkiye Cumhuriyeti tarihini yeniden ve yeniden ele almak tam da bu nedenle bir zorunluluk. Üzerinden tam yüz yıl geçmiş olmasına karşın kötü masallar değil azalmak, artıyor. Çünkü tıpkı milliyetçilik ve ırkçılık gibi, İslamcılık da yalanlar üzerine kurulu. AKP ve sonradan düşman ilan ettiği ortağı Gülencilerin yıllar boyunca Çanakkale Destanı çalışması yapması ve bu destanın bir “iman zaferi” olarak işlenmesi tamı tamına bu nedenleydi.
Yıllar, yıllar önce fötr şapkalı bir başbakan, “Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz!” demişti. Yalan söylemekte onun çok ötesine geçen ve hatta “ileri demokrasi” getirdiğini iddia eden bir diğer başbakan ise, “Bana Müslümanlar soykırım yapıyor dedirtemezsiniz!” dedi. Eğer bu iki başbakana inanacak olsak, Maraş Katliamı, Çorum Katliamı, Madımak Katliamı, hatta Suruç ve 10 Ekim Katliamları hep dış güçlerin işi… Hatta belki de bu katliamları uzaylılar yaptılar. Nasılsa milliyetçilik ve İslamcılık için büyük yalanlar uydurmak bir başarı.
Devlette ve inkarda süreklilik esas olduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti tarihi anlaşılmaz kötü masallardan ibaret. Her eylül ayında inkarcıların üzerine gidilmesi ve 6-7 Eylül 1955’de olanların üzerinde durulması işte bu nedenle önemli. 6-7 Eylül ile Maraş Katliamı arasında, 6-7 Eylül ile 12 Eylül arasında, 6-7 Eylül ile Roboskî Katliamı arasında, 6-7 Eylül ile günümüzde Türkiye’yi boğmakta olan rejim arasında çok ama çok güçlü bir ilişki var.
6-7 Eylül 1955, “Özel harp” denilen sivillere yönelik savaş mekanizmasının işidir. Kitlesel katliam ve kırımın, “vatandaş tepkisi” olarak sunulmasının örneğidir. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu Lefter’in yaşadıklarını anımsayalım: “Düşünün, Fenerbahçe’de yıldız olmuşum, milli takımdayım ve dünyanın dört bir yanına gidip çok sevdiğim memleketim için oynayıp duruyorum. Havalimanında bir maç dönüşü on binlerce kişi omuzlara alıyor. (…) Ama 6-7 Eylül’de Beyoğlu olaylarının bir benzeri de Ada’da oldu. Bir çapulcu sürüsü evimi bastı. Camları kırıyor, çocukların yattığı odaya taş atıp duruyorlardı. O kadar sinirlenmişim ki, şayet eve adım atsalar, elimdeki kuvvetli silahla birkaçını öldürebilirdim. Ama bir süre sonra gittiler. Günlerce ağladım…”
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıllık tarihini doğru kavrayabilmek milliyetçilik, ırkçılık, İslamcılık türü ideolojiler ile söz konusu olamaz. “Anadolu hep Türk’tü, Türk kalacak” diyenler, “Bu ülke yüzde 99 Müslüman” diyenler gerçekleri ve kendi köklerini yok sayıyorlar. 6-7 Eylül’de olanlar milliyetçileri, İslamcıları hiç rahatsız etmiyor çünkü inandıkları ideolojiler yok etmek üzerine kurulu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıllık tarihini bütün gerçekleri ile anlamak adalet ve barışı kurmak için gerekli. Türkiye ancak bu yolla çocuklar için yaşanılabilir bir ülke olabilir.
Evrensel'i Takip Et