11 Eylül 2023 04:20

El öpen Çokzade Fehmi’den eli cebinde Koç’a…

Eli cebinde olan Ali Koç ve beraberindekiler Erdoğan'ı uğurluyor

Fotoğraf: İslam Yakut/AA

Paylaş

“Fehmi İstanbul’da İsmet Paşa’nın, Ankara’da Celal Bayar’ın ellerini öpüyor.”

Erol Toy, hafızalara Vehbi Koç’un hayat hikayesini anlattığı romanı diye kaydedilen ‘İmparator’ adlı romanının sekizinci bölümüne bu cümle ile başlar. Çokzade Fehmi’nin, İsmet İnönü’yü Heybeliada’daki evinde ziyaret ettiği dönem, İnönü’nün başbakanlığından sonra ve Mustafa Kemal’in ölümünün ardından devralacağı cumhurbaşkanlığından önceki dönemdir. Romanda da tarif edildiği gibi İnönü’nün yalnızlık dönemidir: “Kaç gün var ki, sütçüden boyacıdan başkası çalmadı kapısını.”

İsmet İnönü ile Celal Bayar arasındaki siyasi çekişme bu bölümde Fehmi’nin iç konuşmalarıyla yansıtılır. İnönü, Fehmi kalkıp elini öperek ayrılmadan önce bu ziyaretten Celal Bey’e bahsetmemesini ima yoluyla kendisine hissettirir. Fehmi, o ana kadarki servetinde Celal Bayar’ın desteğinin belirleyici olduğunu bilerek kendisini ona daha yakın hisseder. Fehmi’nin İsmet İnönü’yü ziyareti sırasında aklından geçenler romanda şu cümlelerle aktarılır: “Kendi kendini avutuyor bu. Kendini yine o eski günlerin İsmet Paşa’sı sanıyor. Oysa, biz tüccarlar iyi biliriz. Bir kez köprünün altından geçen su geri dönmez. Bunların tutkuları, yitirdiklerini yeniden kazanmak. Sevdiğini yitirmiş aşıkların umudu gibi. Belki bu romantik yanları olmasa politikacı olamazlar. (…) Biz, akşam olunca kasaya giren paraya bakarız. Belki çok kuruyuz. Gözünü kırpmadan en yakınlarını idam sehpasına götüren bunların kuruluğu yanında bile. Belki de daha çok kazanmak tutkumuzla, daha güçlü olmak tutkuları arasındaki bağdır bizi birbirimize yaklaştıran. İflas etsem, ben de böyle olurum. Öyle iyi anlıyorum ki, onun yalnızlığını.” (Erol Toy, İmparator, Yaz Yayınları, Cağaloğlu, İstanbul, Kasım 1977, s.130-133)

Köşe yazısının sınırlılığı içinde, Çokzade Fehmi’nin hemen ardından Ankara’da Başbakanlıkta Celal Bayar ile yaptığı görüşmeyi aktarmıyoruz. Ama İnönü’nün ‘gizli’ kalması talebine rağmen, Bayar’ın açıktan sorusu üzerine Fehmi, İsmet Paşa’yı ziyaret ettiğini aktarır. Bir süre sonra da İnönü’yü, Atatürk’ün ölümünün ardından cumhurbaşkanı olarak görürüz.

O arada yükselme trendi hiç değişmeyen ise Çokzade Fehmi’dir. Kurtlu peynir sattığı küçük dükkandan önce ülkenin en büyük tüccarına, sonra uluslararası ortaklıklara girerek ülkenin en büyük patronuna dönüşen Fehmi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ali Sabancı’yı hastane ziyareti çıkışı Ali Koç’un eli cebinde uğurlaması saygısızlıkla, rahatlık arası türlü tartışmalara konu olurken, o fotoğrafı bir de Çokzade Fehmi’den günümüze uzanan asırlık fotoğrafın içinde düşünelim. Fehmi, devleti simgeleyen siyasetçinin elini öptüğü zamanlarda, aralarında o siyasetçinin kendisine sunduğu devlet imkanlarıyla servetini büyüttüğünün farkındalığı ile kurulan bir ilişki vardı. Ne bugünkü fotoğraf ne de 100 yıl önceki fotoğraf bu bağlamların dışında anlaşılamaz. Bugünün Koç’u, paşaların, siyasetçilerin, istihbaratçıların, diplomatların emekli olduktan sonra yaşam konforlarını korumak için onun şirketlerinden birinde yönetici olmaya can attıkları bir güce sahip artık. Cumhurbaşkanları, hükümetler gider ama o büyümeye devam eder. Eğer öyleyse, devletin elini öpmekten Cumhurbaşkanı karşısında eli cepte bir rahatlığa geçiş de yadırgatıcı değildir.

Ancak fotoğraf bundan ibaret de değil. Antep’te parmaklarını, elini patronu iş güvenliği maliyetine katlanmak istemediği için kaybeden işçiler, Tuzla tersanelerinde can veren işçiler de bu fotoğrafın bir yerinde duruyor. Sadece onlar da değil. Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı olan 10 Ekim Gar Katliamı’nı gerçekleştiren IŞİD elemanlarının, öncesinde devlet eliyle salıverilmiş olmasının ortaya çıkmasından tutun da türlü katliam, entrika ve baskı silsilesi de yine bu fotoğraftan bağımsız değil. Bu fotoğrafın göstergeleri bununla da sınırlı değil. Bu fotoğraftaki patron ile siyasetçi, ortak çıkarları onu gerektirdiğinde ‘demokrasi’ ve ‘siyasetin sivilleşmesi’ adına askeri vesayete karşı el birliğiyle hareket edebilirler. Ama toplumsal uyanış farklı bir noktaya gelirse işler başka türlü değişir. O patron, askeri darbenin destekçisi olarak toplumsal, sendikal ve devrimci örgütlenmelerin üzerinden silindir gibi geçilmesinin arkasında durur. Öyle dönemlerde siyaset de bir süre askerlerin nizamına terk edilebilir. Düzen sağlandıktan sonra da bağlı olunan kapitalist ilişkilerin küresel gerçekliği olarak darbelere karşı çıkılan TÜSİAD raporlarının zamanı gelmiştir.

Çokzade Fehmi’nin, İsmet İnönü’yü Heybeliada’daki evinde ziyareti sırasında aklından geçirdiği gibi tamamen çıkara dayalı ve sınıfsallığın yön verdiği bir ilişkidir bu. Gönyesi, pusulası ancak bu sınıfsallıkta anlam bulur.

Yüzyılın ardından, gerçekten yeni bir hikaye yazmak, yazabilmek de ancak farklı bir sınıfsallık ile mümkün olabilir. Bu Erol Toy’un da gönül verdiği ve yazı hayatını vakfettiği bir sınıfsallıktır. Bu yazı vesilesiyle yeni bir cumhuriyete doğru bakarken, usta yazarımızı da saygıyla anıyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa