18 Eylül 2023 03:55

‘Silahsız Kuvvetler Halletsin’de yeni bölüm

Hürriyet Gazetesi'nin 20 Aralık 1996 tarihli manşet haberi

Paylaş

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun TSK’yi hukuk dışı pratikleri yönünden eleştirdiği açıklamasından sonra yaşananlar, tutuklu TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın açıklamasından sonra yaşananlarla benzerlik gösteriyor. Sürekli birileri üzerinden siyasal alana nizam vererek, her gün biraz daha derinleşen otoriterliğe kan taşıyıp onu yeniden üretmek. Seçimlerde yarışan ‘Cumhur’ ve ‘Millet’ İttifakı aktörlerinin bu konuda mutlu mesut birlikteliği özellikle not edilmeli.

Uzunca bir süredir, iktidarın siyasal alanı istediği gibi çekip çevirerek yönetmek için başvurduğu yöntemler içinde ‘mayınlama’ özel bir yer tutuyor. Yanardağ’dan sonra yeni mayınlı alan Tanrıkulu etrafında inşa edildi. Bizzat kendi partisinin yönetim kademesinden gelen açıklamanın desteğiyle.

Önce Tanrıkulu ne demişti onu hatırlatalım. Aynı zamanda eski bir baro başkanı ve deneyimli bir hukukçu olan Sezgin Tanrıkulu, bağlandığı TV100 kanalında şu ifadeleri kullanmıştı:

“TSK’nin yaptığı her şey eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız. TSK değil mi 12 Eylül’de faşist darbeyi yapan, bu ordu değil mi 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan.”

“Takip ettiğim davalar var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi, AİHM kararıyla sabit hale gelen? TSK eleştiriden azade değil. Ordumuzdur, ordudur ama eleştiriden azade değildir. Eleştirel yaklaşırız, bizler de soru sorarız, doğru olup olmadığını sorarız. En azından TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla sorarız.”

Bu açıklamalar da tıpkı Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasına vesile yapılan açıklamalar gibi belli bir yönü öne çıkarılarak paylaşıldı. Ama yine Yanardağ örneğinde olduğu gibi ortada ifade edilmiş eleştirel bir beyan söz konusu. Yanardağ, Öcalan’a tecrit uygulaması üzerinden yaptığı açıklamada her tutuklunun evrensel hukuk çerçevesindeki haklarına dikkat çekmişti. Tanrıkulu da özet olarak ‘TSK hukuk dışına çıktığı tüm pratikler bakımından eleştirilebilir ve eleştirilmelidir’ dedi. Her iki açıklama da ifade özgürlüğü kapsamında bir eleştirellik içeriyor ve orada duruyor.

Millet İttifakının bileşenlerinden İyi Parti cephesinden Yanardağ’ın tutuklanmasına giden yolun taşlarını döşeyen açıklamalar yapılırken, aynı ittifakın diğer bileşenleri ‘Her ne kadar söylediklerine katılmasak da ifade özgürlüğü kapsamındadır’ sınırını aşamadı. Yanardağ’ı savunma adına yapılan açıklamaların azımsanmayacak bölümü ise iktidar cenahından isimlerin ‘çözüm’ süreci adı altında yürütülen süreçte Öcalan’a övgü niteliğindeki beyanlarını hatırlatarak, ‘bu ne çifte standart’ serzenişi üzerinden kendisine yol açmaya çalıştı. Açamadı tabii. Açamazdı da.

Son altı yedi yıllık süreci bile hatırladığımızda iktidar için her dönem belirli simge isim ya da kurumları hedef seçerek onlar etrafında kutuplaşma yaratıp ‘Hain üretme’ endüstrisi düsturunun hakim olduğunu görmek zor değil. Büyükada operasyonu, Gazeteci Deniz Yücel, Osman Kavala, TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Gezi tutukluları, tutuklu HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, LGBTİ örgütleri… Örnekleri çoğaltmak mümkün. 

Tüm bu örneklere rağmen CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak’tan “Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, milletimizin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetlerini töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir” açıklaması geldi ve iktidar cenahında ‘Aranan kan bulundu’ etkisi yaptı. Pası alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sözde milletvekili ama terörist müsveddesi. Benim kahraman askerime, Mehmetçiğime nasıl hakaretler ediyor televizyonda izlediniz. Bunlara gereken dersi devlet olarak da yargı olarak da bizim verme mükellefiyetimiz var” dedi.

Hocası Erbakan’ı koltuğundan eden ve kendi iktidarına giden yolu açan 28 Şubat darbesinin ardından iktidara gelen, sonrasında Gülen Cemaati ile birlikte giriştiği Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde genelkurmay başkanı dahil, birçok generalin yargılanıp tutuklandığı süreci yöneten Erdoğan, sadece TSK’nin hukuk dışı pratiklerini eleştirdiği için, rakip partiye üye, eski baro başkanı vekili ‘terörist’ diyerek hedefe koyuyor.

Şaşırdık mı? İktidar medyasının generaller karşısında el pençe divan durduğu, en çok tirajlı gazetelerin ‘Bu kez Silahsız Kuvvetler Halletsin’ (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 20 Aralık 1996) manşetleriyle generallere alkış tuttuğu 28 Şubat’ın sıcak günlerinde ‘Komuta altındaki demokrasi’ başlıklı yazısı nedeniyle TSK’ye hakaretten yargılanan biri olarak ben hiç şaşırmadım.

Köşe sınırını aşıp sayfa editörünü çıldırtmadan bağlayalım:

Bir; tecridi eleştirmek demokrasinin gereğidir.

İki; hukuk dışı pratikleri bakımından TSK eleştirilebilir ve eleştirilmelidir.

Üç; buralardan geriye basarak demokrasi caddesine çıkamazsınız, Saray’a ya da kışlaya varırsınız.

Dört; daha da geri basarsanız, orada sizi iktidarın döşediği mayınlar bekliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa