21 Eylül 2023

‘Çıkış’, güçlü işçi-emekçi direnişinde; ona güven verecek birleşik devrimci mücadelede!

Fotoğraf: Evrensel

Banka kârları 2022’de yüzde 366 oranında artarak 433.5 milyara; başlıca firmaların kârı ise yüzde 423 oranında artarak 1 trilyon 511 milyar TL’ye çıktı. Düşük faizli para politikasının halk kitleleri aleyhine, banka-sanayi sermayesi başta olmak üzere kapitalistler yararına olduğu da böylece bir kez daha kanıtlanmış oldu. Bu elbette, yüksek faiz politikasının da onların yararına işleyen çarkın dişlisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sonuçta büyük sermaye sahipleri her iki durumda da asıl yararlananlar oluyor. 2022’nin en fazla kâr getiren sektörünün 776 milyar lirayla imalat sanayi olması ve fakat on milyonlarca işçi ve kamu emekçisinin yoksulluk sınırı altındaki ücret-maaşla çalışması da bunun göstergelerinden biridir. Nitekim emek gücü ödemelerinin “katma değer içindeki payı”, yıl itibarıyla ortalama yüzde 4 oranında gerileme göstermiştir. Bu durumun sonuçlarından biri de kredi borçlarındaki artıştır. Kredi kartı kullanarak ihtiyaç maddelerini satın almaya çalışanlar yalnızca 2022’de 201 milyar TL borçlanmışlardır. 4 kişilik aile için yoksulluk sınırının 40 bin lirayı geçtiği ülke koşullarında işçi ve emekçilerin, kent küçük burjuvazisinin, küçük üretici ve küçük esnafın, “orta sınıf” olarak kategorilendirilenlerin durumunun giderek kötüleşmekte olduğuna dair neredeyse her gün belirli veriler açıklanmakta, yorumlar yapılmaktadır.

Giderek daha fazla kötüleşenin sadece ekonomik ve sosyal durum olmadığı da çok açıktır: İktidar, toplum yaşamını her bakımdan cendereye almıştır ve zincirleri sıkmaya devam ediyor. IŞİD’li katiller, mafya çeteleri mensupları, kadınları katledenler, çocuk tecavüzcüleri serbest gezer ve yeni cinayetlere imza atarken, voleybolcu kadın oyuncular giyimleri nedeniyle din simsarlarınca düşman olarak gösterildi. Ankara Gar Katliamı’nı gerçekleştirenler “iyi hal”den serbest bırakıldılar. Şeriat çağrısı çıkaranlar var. Kürtlere yönelik saldırı ve yasaklar bölgesel çaplı olarak devam ediyor. Polis ve yargı kurumuyla birlikte iktidar cephesi, muhalif gazeteci ve politikacılara karşı bir tür giyotin politikası izliyor. Sezgin Tanrıkulu için hazırlanan fezleke Erdoğan’ın onayına sunuldu.

Bütün bunların toplumun çeşitli kesimlerinde korkuyla birlikte tepkilere de yol açması ve bu tepkilerin çeşitli biçimlerde dışa vurulması dönemin bir diğer gerçekliğidir. Gazeteci Barış Yıldırım bir televizyon kanalında son bir yıl içinde, bir kısmı iktidar tarafından yasaklanmasına karşın 800 civarında işçi eyleminin gerçekleştiğini açıkladı. Ancak bu tepkiler ve yapılan grev ve direnişler tek adam yönetiminin “bildiğini okuma”ya devam etmesini engelleyememektedir. Engelleyememektedir çünkü ortaya çıkan tepkiler, yapılan grev ve direnişler, protesto ve kısmi gösteriler genel olarak lokal düzeyde ve biri bittikten sonra diğerinin başlaması ya da aralıklı olarak gerçekleşme sınırını aşmış, genel ve birleşik bir tepki gösterimine dönüşmüş olmaktan henüz uzaktır. İşçi ve kamu emekçilerinin örgütlü azınlığını oluşturan sendikalı kesimleri, devlet yönetimi ve kapitalistlerle iş birliğine dayanan burjuva sendikacılık politikasını aşacak örgütlü birleşik bir etkinlik gösterememekte ya da göstermemektedir. Burjuva düzen muhalefetinin iktidara yönelik muhalefeti lafızda dahi muhalefet olmayan yedeklenmiş bir gevezelikten ibarettir. Bu muhalefet, halk kitlelerinin taleplerini seçim ve sandık yedekli sömürme kurnazlığına rağmen, olası kitle mücadelesinin düzen karşıtı gelişmesini önlemeyi ihmal etmeyen politikalara sahiptir.

Bütün bunlar Erdoğan iktidarına, emekçilerin mücadeleye yönelen ileri kesimlerini etkisizleştirmek için baskı ve yasak mengenesini daha fazla sıkma olanağı sağlamakta ve fakat onun sözcüleri sıralanmış ardışıklıkta onlarca kanal ve gazeteyi de kullanarak ekonomik durumun iyiye gitmekte olduğu; bazı aksaklıklar olsa bile bunların düzeltileceği, kimsenin aç açıkta bırakılmayacağı ve mağdur edilmeyeceği propagandasını sürdürerek kitleleri beklentiye sürükleme taktiği izlemeyi de ihmal etmemektedir.

Kuşkusuz ne bu “taktik” ne de iktidarın ekonomi politikalarına yönelik eleştirileri düşmanca faaliyet kapsamında göstererek etkisizleştirme kurnazlığı yeni bir şey değildir. Sadece ileri mücadelede öne çıkan işçi ve emekçilerin değil, sadece devrimci-sosyalist örgüt, parti ve grupların da değil, çalışma ve yaşam koşulları giderek ağırlaşmakta olan on milyonlarca işçi ve emekçinin, iflasa sürüklenen küçük üreticilerle küçük esnafın, kredi borçlarıyla tüketim tuzağına kapılarak yaşamları karartılan küçük-orta toplum tabakalarının daha kötü duruma düşmemek için birlikte hareket etmeye ihtiyacı var. Sömürü ve baskı koşullarına, yoksulluğa, işsizliğe, konutsuzluğa, doğanın ve yaşam alanlarının tahribi ve talan edilmesine; ülkenin kaynakları, kıyıları, arazileri, ormanlarının oligarşik bir kast yönetimi tarafından mülk edinilmesine karşı mücadeleye yönelmeksizin düzelecek bir durumun olmayacağı yeterince tecrübe edildi. Aldanma daha beter koşullarla yüz yüze kalmak demektir. İşte, Agrobay Seracılık grevcilerinin durumu, polis-jandarma saldırısı karşısında sendikaların, mimar-mühendis odalarının, baroların, Türk Tabipler Birliği gibi kuruluşların, devrimci ve sosyalist olarak bilinen parti ve örgütlerin tutumu göz önündedir. Ve çok açıktır ki tüm diğerlerinden önce devrimci ve sosyalistler, üstelik geçmiş ve günümüz koşullarındaki durumun “ağır yenilgi koşullarından çıkış için birlikte hareket ihtiyacını her zamankinden daha fazla doğurduğu görüşünün neredeyse bu kesimler açısından genel kabul gördüğü bir dönemde, işçi-emekçi tepkileri ve mücadelesinin sermaye ve iktidar saldırılarını püskürtecek bir güç ile ortaya çıkması için daha fazla çaba göstermek durumundadırlar. Bunun bir yanı da birlikte bir güç oluşturmaktır. Halk kitlelerine güven verecek, emekçilerin güvenle güç bulacakları devrimci çalışmanın önemli bir gereğidir bu. “Tencere iktidar götürür mü götürmez mi?​” tartışmasından çok daha önemli!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et