Sandviç
Gazetemizin 19 Eylül 2023 tarihli manşet haberi.
Orhan Pamuk, çocukluk ve ilk gençlik yıllarının İstanbul’unda gündelik hayattan kesitleri anlattığı ‘Sandviç’ başlıklı yazısına, 1964 yılının ocak ayında (yazar o tarihte 11 yaşında), Taksim’de büfeden aldığı sosisli sandviçi yerken ‘yakalandığı’ anla başlar: “Elimde büfeden henüz aldığım sıcak bir sosisli sandviç vardı. Koca bir ısırık aldım ve meydanı dönen troleybüsleri, alışverişe çıkan kadınları, sinemalara koşan gençleri, meydanın bitip tükenmez kargaşasını seyrederek çiğnemeye başladım ki, bütün neşem kaçtı: Yakalanmıştım. Kaldırımdan ağabeyim geliyordu, üstelik beni görmüştü ve yaklaştıkça anlıyordum ki, beni suç işlerken yakaladığı için çok memnundu.
‘Ne o sosisli sandviç mi yiyorsun?’ dedi, küçümseyici bir şekilde sırıtarak.
Başımı önüme eğdim, keyfini çıkaramadan sandviçimi bir suç işler gibi bitirdim.” (Orhan Pamuk, Manzaradan Parçalar, Hayat, Sokaklar Edebiyat, İletişim Yay, 1. baskı 2010, İstanbul, sayfa 43)
Sosisli sandviçin annesinin sokakta yemelerini yasakladığı pek çok şeyden biri olduğunu belirten Pamuk, “Hayatımın en lezzetli sandviçlerini futbol ve basketbol maçlarının oynandığı statların, spor salonlarının kapısında köfte ekmek ve sucuk ekmek pişiren seyyar satıcılardan alıp yediğimi itiraf etmeliyim” diye ekler.
1960 ve ’70’li yıllar Türkiye’sini sandviçle gündelik hayat arasındaki ilişki üzerinden anlatan yazar, “Dönerli sandviç modasının 1970’lerde bir anda bütün İstanbul’u ve Türkiye’yi kalıcı bir şekilde sarmasından önceki bir diğer heyecan da ‘lahmacun’ patlamasıydı” diye devam eder.
Pamuk’un bıraktığı yerden devam edeyim.
1970’lerin sonlarına denk gelen çocukluk yıllarımda, babamın taksicilik yaptığı Çarşıkapı’da (Tarihi Kapalı Çarşı’nın Beyazıt’a açılan kapısı), çarşı ile babamın taksi durağı arasında çeşitli türden sandviçler yapılan büfeler vardı. O yıllarda orada yediğim sandviçler hep aklımın bir yerlerinde kaldı. Büfenin kapısına yaklaştığınızda sizi iştahla sandviç yemek için kışkırtan bir koku karşılardı. O sandviçin ardından babamın verdiği harçlıkla, o yolcu alıp işe çıktığında durağın hemen karşısındaki büfeden aldığım Teksas, Tommiks, Zagor, Kızılmaske okuma deneyimimin heyecan verici başlangıç zamanlarıydı.
Sandviçin bu ülkedeki tarihi üzerinden ülkenin gündelik hayatına dair çok şey anlatabilirsiniz. Orhan Pamuk, bunu başarıyla yapıyor.
Aynı şeyi eski kıyafetleri onaran bir mahalle terzisinin pantolon paçalarıyla serüveni üzerinden yapmak da mümkün. Ama biz konuyu dağıtmadan sandviçle devam edelim.Orhan Pamuk, ‘Sandviç’ başlıklı yazısında kendisini orta sınıf bir aileye mensup biri olarak tarif eder ve sandviç üzerinden gündelik hayata dair bir okuma yapar. Bu ülkede sandviç, bir atıştırmalık olarak uzun bir süre alt sınıfların, ülkenin yoksullarının da kolayca erişebilecekleri bir mesafedeydi. Ancak bugün derinleşen yoksulluk karşısında sandviç ile yoksullar arasındaki mesafenin de öncesine göre epey açıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Şimdi bu yazının asıl meselesine gelelim. 19 Eylül 2023 tarihli Evrensel’in manşeti ‘Sandviçinden Isırabilir miyim?’ başlığını taşıyordu. Arkadaşımız Mahmut Serem’in Antep’te, emekçilerin yoğunlukta olduğu Şahinbey ilçesine bağlı Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Naciye Mehmet Gençten Ortaokulu önünde yaptığı görüşmelerden oluşan haberde veliler, çocuklarının beslenme çantalarına bir şeyler koymak ya da harçlık vermek konusunda çaresiz kaldıklarını anlatıyor.
Bir öğretmen ise önceki çalıştığı okulda kimi çocukların sıralarında, ‘Sandviçinden ısırabilir miyim?’ gibi şeylerle karşılaştıklarını anlatarak ekliyor: “İnsanlar geçen seneye göre daha da yoksullaştı. Şimdi tayin olduğum okulun bulunduğu mahalle diğerine göre daha yoksul üstelik. Bu dönem buna benzer örneklerle daha çok karşılaşacağıma eminim.”
Hatırlanacaktır, geçtiğimiz yıl, içine salatalık ve soğan konulan dürümlerin ‘Boş dürüm ve ayran 10 TL’ yazısının asılı olduğu dürümcülerde satıldığı ve fazlasıyla rağbet gördüğü haber olmuştu.
Ekmek ve Gül tarafından gündemleştirilerek yayılan, iktidar sözcülerinin tutmayacakları sözler vermek durumunda kaldıkları ‘okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek’ talebi, asgari ücretle geçinmek durumunda bırakılan milyonlarca emekçi açısından ciddi bir öneme sahip.
Basın İlan Kurumu Müdürlerinin Afyonkarahisar Akrones Thermal & Spa Hotelde dört gün toplantı yapmalarını finanse etmek için bütçe var. Saray için de öyle. Sayıştayın 2021 raporlarından aktaralım: “Sayıştayın 2020 denetim raporundaki verilere göre; Cumhurbaşkanlığının 2020 yılında 2.8 milyar lira olan toplam harcaması 3.7 milyar liraya yükseldi. Cumhurbaşkanlığının, 2020 yılında yaklaşık 8 milyon lira olan günlük harcaması 2 milyon liralık artış ile yaklaşık 10 milyon liraya ulaştı. Cumhurbaşkanlığının ‘içecek’ harcamasında önceki yıla göre yaklaşık 1 milyon liralık artış görüldü.”
Politika, bu harcama tablosu karşısında, sıra arkadaşına ‘Sandviçinden ısırabilir miyim?’ diye soran çocuğun hakkını savunamıyorsa ne işe yarar?
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00