Yatıştırıcı: Burjuva muhalefettir…
Arşiv | Fotoğraf: DHA
Solcu bir akademisyen muhalif bir TV programına davetliydi. Konu memleketin haliydi. Sıra, ekonominin bunca kötülüğüne ve yeterince tepki yokluğuna geldiğinde, akademisyen ağzına geleni söyledi. Müthiş öfkeliydi. Geçim derdi büyüktü. Ücretler hiçbir ihtiyacı karşılamaya yetmiyordu. “Nasıl olur da direniş olmaz?” diyordu. Direnişe geçmeyenlere, işçilerle sömürülen kitlelere tabii, ağzına geleni söyledi beyimiz. “Nasıl direnmezler”di? “Nasıl sokağa çıkmaz, greve gitmezler”di?
Geçim derdi ve bunca baskıya rağmen direnişe geçmeyen işçileri mahkum etti çıktı işin içinden akademisyenimiz. Suçlu işçilerdi!
Ne kadar kolay!
Yaygın bir eğilim olmasa adını da verirdik. Ancak kişisel bir sorun değil. Seçim yenilgisi sonrası muhalefet yöneticilerinden ortalama destekçilerine varıncaya kadar önemli bir çoğunluk faturayı halka kesti örneğin. “Müstahak” diyenler az değildi. Hele moral çöküntüsünün yaygın ve güçlü olduğu ilk gün ve haftalarda seçim yenilgisinin müsebbibi AKP ve Cumhur İttifakına oy verenler sayıldı. Sonradan oklar, izlenen muhalif politikalara da değil, Kılıçdaroğlu’na döndü.
Kişisel teşhir gerekmiyor. Kendisi anlayacaktır. Önemli olan düşünce ve yaklaşım tarzı.
“Yukarıdancılık”, bir üst sınıf özelliği. Türkiye’de güçlü bir gelenek. Dayanakları var. Her şeyden önce egemen burjuvazi ve temsilcileri işçileri ve halkı “ayak takımı” sayar ve “Ayaklar baş olmaz” tutumundadır. Faturayı her koşulda halka keser. Ve bu ülkede, biri 1908, diğeri cumhuriyetle taçlanan Kurtuluş Savaşı olmak üzere iki devrim oldu. İkisi de, tabii ki halkın da katıldığı, ancak yedeklendiği, birer üst tabaka devrimiydi. Kemalizm hayranlığı ve destekçiliğinden kaynaklanarak, bu kategoriden “sol” ve “solcular”ın beynine kazınmış durumda “üsttencilik”. Başarıyı kendine, suçu halka yıkmak en kolay ve sıradanıdır. Devrimi bile kendileri yapacak, “Bu ülkeye komünizm gerekiyorsa onu da kendileri getirecekler”dir!
Akademisyenimiz ekonomist. Zamanında yine bir TV söyleşisinde konu enflasyondu. TÜİK’in sahte enflasyon açıklamaları konuşuluyor ve akademisyenimiz TÜİK’i eleştiriyordu. Konu ENAG ve enflasyon açıklamalarına geldi. Bilmiş bilmiş ve yine yukarıdan bir hor görücülükle “Böyle olur mu..” vb. diyerek onun da “Üstünü çizdi” geçti. Olacak şey değildi tabii. TÜİK pek az kullanılan ve kolay kolay zamlanmayan pingpong topunu falan veri alarak enflasyonu hesaplarken, ENAG’ın farkı, eskiden beri istatistik kurumlarının kullandığı olağan ve bilinen verilerden hareketle hesaplama yapmasıydı ve beyimizin burun kıvırmasını hiç de hak etmiyordu.
İşçilere de yukarıdan yukarıdan yüklenince “yeter” demek farz oldu.
Arkadaşımız seçimlerde müthiş bir CHP ve Millet İttifakı yandaşıydı. Seçimi çantada keklik sayıyor, kaybedilmesine ihtimal vermiyor, ilerinin ilerisi tahminlerde bulunuyordu. Genel moral bozukluğu onda yıkıntı halini aldı. İşçileri suçladığı TV söyleşisinde kendisi de vurguladı bunu: Hiç umut yoktu. Her şey çok kötüydü ve çıkış yolu da görünmüyordu! Kolay olana, işçi ve halk suçlamasına buradan gelmişti. Hem oy vermemişlerdi hem de direnmiyorlardı!
Ekonomist oysa bilmelidir. Az çok sosyolojiden de haberdar olmalıdır. En azından bir “tencere” tartışması yapılmaktadır. “Boş tencereye rağmen” iktidarın seçimi nasıl kazandığını görmemek için kör olmak gerektir.
Milliyetçilik ve dincilik, ideolojik etken yani, oy derleyicidir, derlemiştir. Direniş engelleyicidir, engellemektedir. “Bir lokma bir hırka” ve “dış güçler” ya da “gavur / vatan millet Sakarya” edebiyatlarının etkisi belirli bir yere kadar “boş tencere”nin etkisinin üstesinden gelecek ölçülerdedir.
Şimdi dönüp sormak ihtiyaçtır: İşçileri suçlamadan önce, ne yaptınız bu yaşamsal etkenleri geçersizleştirmek için?
Desteklediğiniz Millet İttifakının sürükleyicisi Kılıçdaroğlu ve tüm ekibi “Zinhar sokağa çıkmayın” “Sandıkla geliyoruz” diyordu. Siz de sandığın büyüsüne kapılmıştınız ve tek karşı laf etmediniz. Milliyetçilik yarıştırılırken, Ü. Özdağ’la anlaşılırken de, Özdağ’ı sevmiyordunuz, ama “İçiniz rahat olsun…” dediniz. Burjuva muhalefet ve destekçisi olarak siz mi suçlusunuz yeterince direniş olmuyorsa, yoksa işçiler mi?!
- Gündem ve saptırma... 14 Ocak 2025 04:53
- Öcalan görüşmeleri ve CHP 07 Ocak 2025 05:17
- 2. çözüm süreci mi? 31 Aralık 2024 06:30
- İçeride ve dışarıda kriz... 24 Aralık 2024 05:36
- Milli güvenlik, Türkiye ve İsrail siyonizmi... 17 Aralık 2024 05:56
- Ortadoğu yeniden dizayn edilirken... 10 Aralık 2024 05:08
- Esad’la görüşüp anlaşma mı, kavga mı? Hangisi? 03 Aralık 2024 06:45
- CHP ile Cumhur ve sınama yanılma… 27 Kasım 2024 06:45
- Papatya falı ve havuçla sopa... 19 Kasım 2024 04:58
- İngiltere'de Kasım Gelincikleri ya da 'şehitleri anma' günü 12 Kasım 2024 04:26
- Hoş geliyorsun faşizm… 06 Kasım 2024 04:55
- İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinde kendisinden başka güvenecek kimsesi yoktur! 22 Ekim 2024 04:50