28 Eylül 2023 04:59

Desteklenecek değil, savaşılacak program

Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Milletimizin her bir ferdini orta vadeli programa destek olmaya davet ediyorum.

Daveti yapan kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan…

En tepeden yapılan bu davete icabet etmeden önce sorulması gereken sorular var: Kısa adı OVP olan programla herkes akraba, hısım, eş, dost mu ki? Bu davet neden herkese? Program milletin her ferdi için aynı sonucu mu doğuruyor ki?

Erdoğan üçüncü yılın sonunda herkes kazanacakmış algısı yaratarak albenili, iddialı  hedefler sıralıyor:

3 yılın sonunda 1.3 trilyon doları aşan ekonomik büyüklük

15 bin dolara yaklaşan kişi başına milli gelir

Bu veriler, program-üçüncü yılının sonunda-herkesi 5 bin dolar daha zenginleştirecekmiş gibi paylaşılıyor!

Hiç öyle değil ama bundan önce şuraya odaklanılmalı: 3 yıl boyunca kimler ne yaşayacak?

İşte bu yaşanacaklara bakmadan cevap verilmemeli şu soruya: Program uğruna savaşılacak mı, yoksa karşısına geçip savaşılacak bir program mı?

SAHİ BUNDAN ÖNCEKİ PROGRAMDA NE OLMUŞTU?

Erdoğan da… Tıpkı programın mimarlarından Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gibi şu çağrıyı yapıyor: Biraz sabır, biraz bedel!

Bu çağrı karşısında filmi biraz geriye sarmanın tam vakti! Bundan önceki ‘düşük faiz politikası’nda kimin başına nelerin geldiğini hatırlamak için…

O politikanın üç acı sonucu:

Bir; enflasyonun çok yükselmesi ve katılaşması.

İki; konut ve kira fiyatları artışında dünya rekorları kırılması…

Üç; emeğin milli gelirden aldığı payın çok düşmesi!

Dört; Borcun ve borçlu kişi sayısının patlaması.

Birincisi yoksulluğu derinleştirdi, yeterli beslenememe (gizli açlık) sorununu büyüttü, çocukların gelişememesi, boş beslenme çantalarıyla okula gidişi gibi acı sosyal yaralar açtı.

İkincisi… Barınma sorunu yarattı, ev sahibi kiracı kanlı bıçaklı hale geldi.

Üçüncüsü bölüşüm şoku yarattı. 100 liralık bir milli gelir varsa 35 lirasını emekçiler alıyordu. Bu yüzde 25’e kadar geriledi.

Üstelik de işçi sayısı artarken oldu gerileme… Şöyle ki 10 milyon işçi milli gelirin yüzde 35’ini paylaşırken şimdi 15 milyon işçi yüzde 25’ini paylaşıyor.

Varın siz hesaplayın bölüşüm şokunu!

Kazananlar da vardı tabii…

Misal, şirketler, bankalar

TÜİK’in açıkladığı sektör bilançolarına göre… Geçtiğimiz yıl şirketlerin net kârı yüzde 422 arttı.

Düşük faizle para alıp dağıtan… Devletten enflasyona dayalı tahviller alan bankalar da kârlarını katlamıştı.

Kazananlar ve kaybedenler bilançosu açık: Birilerinin cebinden çalınan birilerinin cebine girmiş.

Hükümet de farkındaydı… Ve ‘Biz dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik gelirlerini arttırıcı düzenlemeler yapıyoruz’ diyordu.

Seçim arifesinde telafi için gaza basmıştı; asgari ücrete-toplamı yüzde 100’ü aşan-2 kez zam, 800 bin kamu işçisinin maaşını 22 bin TL’ye çıkarmak, düşük maaşlı memuru da-telafi ödemesiyle-onlarla eşitlemek, EYT düzenlemesi yapmak gibi.

KISMEN TELAFİ DE ERİDİ!

Seçim sonrasında ise…

Kısmen telafi bile geri alındı.

Vergi salındı; KDV yüzde 18’den 25’e çıkarıldı. MTV ikinci kez toplandı vs.  

Baskılanan döviz serbest bırakıldı; üç ayda akaryakıt fiyatı yüzde 100’ün üzerinde arttı, zam üstüne zam yağdı.

İlan edildiğinde 480 doları aşmasıyla övünülen asgari ücret temmuz ayında cebe girmeden eridi. 60 doları buhar oldu asgari ücret şimdi 420 dolar. 

Seçim sonrasındaki üç ayda (haziran, temmuz, ağustos) enflasyon toplamı yüzde 22’yi geçti. Bu demektir ki 11 bin 400 TL’lik asgari ücretin alım gücü 2 bin 700 lira azaldı!

Asgari ücret şimdi 8 bin 700 TL sayılır. 

Büyük bölümü 7 bin 500 lira maaş alan emeklilerin satın alım gücü ise iyice düştü!

Kredi kartında taksit sayısı düşürüldü, faizler artırıldı. Kredi kartları ve tüketici kredileriyle geçinmeye çalışan dar gelirlinin cebini de tırnaklayan bir uygulama var artık.

Faiz, vergi, zam, enflasyon… Seçim dönemindeki kısmi telafiyi de alıp götürdü.

Bu tabloya bakıldığında akla iki soru geliyor: OVP dibi görenlere ne vadediyor? Süreçten kazançlı çıkanlara, ‘Hadi pamuk eller cebe’ demeyi düşünüyor mu?

BİRİLERİNİN ÜMÜĞÜNE BASACAĞINI İLAN EDİYOR

OVP’nin dediklerine bir bakalım.

Diyor ki…

Enflasyonu kontrol etmek için tüketimi kısacağım.

Nasıl olacak bu?

Bir, faiz artacak kredi cazibesini yitirecek. İki ücret ve maaşlar baskılanacak yani düşük tutulacak.

Düşük faiz ve krediyle çarkların döndüğü bir ekonomide faiz artışı tüketimi kısıtlar evet ama sonucu şu olur: Büyüme aşağı çekilir, istihdam azalır.

Programın ilk çıktısı: İşsizlik.

İşi olanların da -enflasyonla mücadele hedefi nedeniyle az tüketmeleri istendiği için- alım gücü düşürüleceğine göre… Programın ikinci çıktısı açık: Yoksullaşma!

Program ayrıca emekçilerin cebindekinin alım gücünü zayıflatmaya yetinmeyeceğini, ceptekinin bir kısmına da el koyacağını ilan ediyor.

Nasıl mı?..

Daha çok vergi salarak.

Üç yılda toplanması düşünülen vergi 30 trilyona yakın.

Bu verginin, enflasyon döneminde rekor kârlarla zenginleşen sermaye kesiminden alınması, onlara salınması hiç düşünülmemiş.

Ne de olsa böyle gelmiş böyle gider; vergiyi zenginler değil geniş halk kesimleri öder bu ülkede.

Yılın ilk 8 ayına ilişkin vergi verileri çok güzel özetliyor durumu.

Yılın ilk 8 ayında vatandaştan toplanan KDV yüzde 165 artmış.

ÖTV ise yüzde 113

Peki ya şirketlerden alınan kurumlar vergisinde artış?..

Sadece yüzde 29!

İşte bu anlayış üç yıl boyunca katmerleşerek sürecek.

Enflasyon döneminde zaten reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan kesimlere şimdi de enflasyonla mücadele mazeretiyle vergi salınacak.

Anlayacağınız programın diğer çıktısı: Vatandaş yolunacak!

***

Harcamaların kısılmasına devlet de dahil!

Sakın aklınıza hazine garantili projelerde müteahhitlere ödenmesi gereken ‘402 milyar liradan kısılacak’ gibi bir düşünce gelmesin.

Ya da günlük harcaması 15 milyon lirayı bulan Saray harcamalarının düşürüleceği de...

Peki ne kısılacak?

Tabii ki sosyal harcamalar.

Artık ulaşmakta zorlandığımız, ‘Uzman doktor yok’ diye kapısından döndürüldüğümüz, niteliksiz sağlık hizmetinde kısılacak. Daha da niteliksiz olacak.

Bağış yasak’ haykırışları da boşuna, eğitime daha az pay ayrılacak, velinin yükü artacak.

Programın bir diğer çıktısı işte bu: Vergi var hizmet yok!

Çünkü toplanan vergiler faize gidecek.

İşte 3 yıllık OVP dönemine ilişkin öngörülen faiz yükü:

2024’te 1 trilyon 254 milyar liraya ulaşarak, bu yıl için tahmin edilen hacmin iki katına çıkacak.

2026’ya gelindiğinde 2.3 trilyon liralık faiz ödemesi öngörülüyor.

İşin özeti şu: Faiz ödemeleri; personel giderleri, mal ve hizmet alımları ve sosyal yardım ödemelerine fark atacak.

2026’da vergi gelirlerinin faize giden bölümü yüzde 20’yi aşacak.

Programın emekçi için bir hayırsız çıktısı işte: Emekçiden al, finans kapitale ver.

SENDİKALAR BUNUN NEYİNİ DESTEKLER?

Programın başka arazları da var.

Kıdem tazminatını fona devredip, kıdem tazminatının tasfiyesinin ve emeklilik sisteminin özeleştirilmesinin önünü açmak gibi!

Burada kesip, belirtelim; programın tüm çıktısı: Hükümetin sermayeyle yediği hurmaların faturasını emekçi sınıflara yıkmak.

Sınıfsal yanı çok açık olmasına rağmen bazı sendikalar plana destek açıklaması yapıyor. 

Olacak iş değil!

Program kimilerine hısım, kimilerine hasım?

Hısım olanlar davete icabet edebilir. Lakin hasım olanlar mücadele etmeli!

Başka türlü faturayı bir kesimin ödemesinden kurtuluş yok!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gıda ve kira fiyatlarının artışı karşısında söylediği şu söz yol gösterici olmalı: ‘… Fırsata çevirmeye çalışan açgözlülerin insafına kesinlikle bırakmayacağız’.

Kader, ‘Üç yıl sonra huzur bulacaksınız’ vaadiyle açgözlülerin insafına teslim edilemez!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa