Emek sömürüsü ekonomiyi kurtarır mı?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/243951.jpg)
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Ana akım iktisat öğretisi liderlerinden Paul Samuelson’un insanın içini burkan şu lafı hemen hemen tüm kapitalistlere ilham vermiştir: Hafif işsizlik ve hafif enflasyon ekonomik işleyiş ya da ilerleyiş için elzemdir.
Bu yaklaşımı ilk bakışta tam bir sömürü modeli olarak görmek abestir, çünkü zaten kapitalist üretim modeli bir sömürü abidesidir. Birinci maddemiz budur; tüm emekçi dostlarımızın sömürü cenderesinden kurtulmalarının ilk adımı sömürü olgusunu tüm bünyelerinde hissetmeleridir. Emek üzerindeki sömürü ile üstat Samuelson’un veciz ifadesi arasındaki ilişkiyi şimdi bu bağlamda irdeleyelim. Önce hafif işsizlik konusuna bakalım. Bir kere gerçek üstat Marx’ın da ‘yedek işçi ordusu’ ifadesiyle işaret ettiği üzere, işsizlik gerekiyor ki, emekçiler ücret taleplerinde çok arsızlaşmadan, daha bir edep içinde davransınlar! Fakat aşırı işsizlik de sistem için zararlıdır, çünkü aşırı işsizlik hem toplumu huzursuz eder, hem de iç piyasada satın alma gücünü zayıflatarak sermayenin artık değeri gerçekleştirme arzusunun tatminini engeller.
PARA YANILSAMASI
Hafif enflasyona gelince; enflasyon paranın, dolayısıyla ücretin satın alama gücünü zayıflattığı için, emekçiye para yanılsaması, patrona ise kâr/kazanç artışı olarak yansır. Şöyle ki, ücret artışlarının olduğu bir ortamda emekçiler ve genelde halk para yanılsaması yaşar. Diğer bir deyişle ücreti ya da geliri artan bir emekçi ya da bir vatandaş durumunun iyileştiği zehabına kapılır ve görece zenginleşme algısına kapılır ve mutlu olur. Oysa gelir ya da ücret artışının enflasyonun altında kalması durumunda paranın satın alma değeri düşmüş olduğundan zenginleşme değil, fakirleşme yaşanır. Sağlanan gelir ya da ücret artışının enflasyon oranında olması dahi bireyde zenginleşme oluşturmadan, ancak geçmiş satın alma düzeyinin korunmasına hizmet eder. Kısacası, enflasyon, emekçi ile patron, halk ile hükümet arasında çok önemli bir finansal aldatıcı işlevi görerek, patrona yarar, hükümete de bütçe kolaylığı sağlayabilir. Ancak, yukarıda işsizlik olayında sözünü ettiğim gibi, enflasyon olayında da aşırıya kaçmamak gerekir. Hafif enflasyon fiilen alınan parasal ücret ile ücretin satın alma gücünün ifadesi olan reel ücret arasındaki farkı emek aleyhine ve patron lehine açtığı halde, yüksek enflasyon patronu da vurur. Bu vuruş, bir yönü ile patronun sermayesinin erimesi, diğer yönü ile de toplum tarafından sistemin ve sömürünün anlaşılarak toplumsal huzurun bozulması ve sistemin tehlikeye savrulması biçiminde oluşur.
OLAĞANÜSTÜ ENFLASYON ALTINDA…
Türkiye’de TÜİK’in tüm baskılamalarına rağmen olağanüstü enflasyon yaşıyoruz. Buna karşın gerek emekçilerin ücretleri, gerek genel halkın gelirleri aynı hızda artmamaktadır. Örneğin emeklilerin gelir artış düzeyi enflasyonun çok altında seyretmektedir. Böylesi yaşanan sürecin net anlamı yaşanan ekonomik sıkıntıların dar ve sabit gelirliler üzerine yıkılmasından başla bir şey değildir. Öte yandan mevcut Anayasa’nın vergi gelirleri için koymuş olduğu hakkaniyet ilkesini tüm gelirler için düşünecek olursak, toplumsal yüklerin hakkaniyetle paylaşılmasının olmazsa olmaz koşul olduğu sonucuna varırız.
Mevcut siyasetin genel görünümüne baktığımızda, adaletin, akademinin eğitim kurumlarının, medyanın baskılanması, hatta muhalefetin baskılanması yoluyla adeta parlamentonun çalıştırılmadığı bir ortamda bir de olağanüstü yüksek enflasyon yaşanmaktadır. Denebilir ki, genel halkın adalet mekanizması ile doğrudan bir ilgisi yoktur ya da sık değildir. Zaten hemen hemen tüm dizilerde tüm ihtilaflarda devlet mekanizması devre dışı tutularak, olaylar şantaj, tehdit ya da fiili güç ile çözülmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, böylesi senaryolar da denetimli olarak dolaylı yoldan halkı bu konularda iknaya yöneliktir. Akademiye baktığımızda, parti devletinin doğal sonucu olarak, bu kez da karşımıza tüm kurumda susturucu işlevi ile yükümlü parti akademisi oluşturulmaya çalışılırken, kadro dışı kalmama ya da keyfi olarak atılma riski ile karşılaşmama adına akademide tam anlamıyla huzurlu bir sükunet ortamı sürmektedir. Gençlerimiz ise, telefon aşkı ya da tik-tok hokkabazlığı veya like anlamsızlığı peşinde koşarken, girilmeyen derslerle üniversite eğitimi almalarının huzuru ile ülke huzuruna huzur katmaktan geri kalmamaktadır.
Ne var ki ekonominin, her iki yönü ile kendi tutarlılığı içinde tam özgürlüğe sahip olduğunu düşünürüm. Şöyle ki, birinci yönüyle ne kadar şiddetli ve celalli olsa da hiçbir siyasi erk ekonomiye söz geçiremez. Bu durum Türkiye örneğinde fevkalade net görüldüğü gibi, tarih de çok çeşitli benzer örneklerle doludur. İkinci yönü ile de, halk adalet mekanizmasının işleyişini, akademinin ne olduğunu, medyanın baskılanmasını tam olarak idrak edemeyebileceği halde, ekonomiyi, cebini yakma, tenceresini boşaltma derecesinde ruhunun en derinine kadar idrak eder. Nitekim halkımızın bitmeyen şikayetleri son seçimlerde hemen hemen hiçbir partiye, bu arada AKP de dahil olarak onay vermeyerek kısmen gösterdi. Fakat halkımızın siyasi tercihini ifade şiddeti, ekonominin algılanma derecesi ile orantılı görülemez.
HÜKÜMET ETMEK NE DEĞİLDİR
Peki, yazıyı bağlama adına ne söylemek istediğimi açıklamam gerekirse, hiç kimseyi ya da kurumu töhmet altında bırakmadan şu noktanın açık edilmesi gerekir ki, hükümet etmek halkın ağzına bal çalarak ya da dincilik, gericilik ve cahillikle uyutarak iktidarın devamının sağlanması becerisi değildir.
Hükümet etmek, iktidar süresinde devleti ele geçirerek içte geri sanayi, dışta emperyalistler adına ülkenin sömürü cenderesine atılmasını perdeleme becerisi değildir. Evet, bunlar da teknik yönleri ile hizmettir, fakat bunlar halkı yüceltici değil, çökertici niteliktedir. Halka gerçek hizmet, yoksulluk ortamı oluşturup, kitleleri beş kuruşa muhtaç edip, parti aracılığı ile oy satın almak değildir.
Halka gerçek hizmet sunulmadan oluşan siyasetin sonuçlarını, halk üzerinde dincilik- sadaka vs. yoluyla baskı kuran siyasi erkin hanesine de ve maalesef bu sürece rıza gösteren kesimlerin hanesine de zül olarak kaydetmek gerekir.
Evrensel'i Takip Et