Emek, barış ve demokrasiden yana güçler için toparlanma zamanı

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Siyaseti, parlamentodaki temsille sınırlandırmayanlar için Meclisin açılması siyaset bakımından belirleyici bir tarihi oluşturmuyor. Bununla birlikte siyaseti Meclis temsili etrafında düşünen çok önemli bir kesim dikkate alındığında üzerinde konuşulması gereken bir döneme işaret ediyor.
Bu yazı yazılırken, Ankara’da Meclisin açılışına saatler kala gerçekleştirilen bombalı saldırının kimler tarafından neyi amaçlayarak gerçekleştirildiği henüz belli değildi. Olayı daha net görebilecek veriler gelene kadar beklemek, spekülatif ihtimal analizlerinden daha doğru görünüyor.
Meclisin önünde yapmayı planladıkları eylemi, bu saldırının ardından iptal ederek salonda taleplerini dile getiren Özel Öğretmenler Sendikası üyelerinin mücadelesi de yeni dönemde takip edilecek önemli başlıklardan.
Son seçimler, hem parlamentodaki temsilin hedeflenenin altında kalması hem de cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmiş olması nedeniyle muhalefette moralsizliğe yol açmıştı. Belirli siyasi yapıların buna rağmen iktidarın seçimin ardından Akbelen’den, emekçiler açısından yoksullaşmayı daha da derinleştirecek olan orta vadeli programa kadar birçok noktadaki pratikleri karşısında tutum alma gayreti içinde olduğu da biliniyor.
Muhalefetin çeşitli kesimleri, seçimlerden sonraki süreci iç muhasebe, ‘değişim’ tartışmaları ve kongre hazırlıklarıyla geçirdi. Bu süreçte, genel anlamıyla söylersek, işçi ve emekçilerin, ülkenin ezilen halkların ve çeşitli toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarıyla muhalefetteki siyasi aktörlerin bu ihtiyaca dair refleksleri arasında bir makas farkı olduğu yadsınamaz.
Arkadaşımız Murat Uysal’ın Evrensel’de önceki gün yayımlanan haberi, İstanbul Sanayi Odasının (İSO) açıkladığı Türkiye’nin en büyük 500 sanayi şirketi listesinde yer alan fabrikalarda çalışan işçilerin, düşük ücretlerden, sendikal haklarını kullanamamaktan ve meslek hastalıklarından şikayetçi olduğunu ortaya koyuyordu. Düzce’de bulunan Pekintaş’ta sendikalaştıkları için işten atılan işçiler, “Pekintaş’ın Düzce’de bir fabrikası varken şimdi beş fabrikası var, sırtımızdan büyüdüler” derken, Mutlu Akü işçisi, “Kurşun soluyoruz, ciğerlerimiz tükeniyor. Asgari ücretle çalışıyoruz” diyordu.
Arkadaşımız Uğur Zengin’in Evrensel’de 23 Ağustos 2023 günü yayımlanan yazısının başlığı ise, “İşçilerin Koç Holdingden 40 yıllık alacağı var” şeklindeydi. Evrensel’in manşetinden gördüğümüz yazıdan bir bölümü hatırlatalım: “1980 yılında Koç Holding işçi başına 45 bin lira (dönemin parasıyla) kâr elde ediyordu. 1983 yılında işçi başı kâr 82 bin liraya tırmandı. Darbenin ardından 3 yılda işçi başı kâr yüzde 82 arttı. (…) Bugün Koç Holding bünyesinde çalışan 155 bin işçi var. Ve bu işçilerin her biri 2022 yılında Koç’a 607 bin lira net kâr ettirdi. (…) 1983 yılında Koç Holding işçisi 1983’te Koç’a 1 yılda 5 asgari ücret kâr ettiriyordu. Bu sayı 2022’de 125 asgari ücrete tekabül etti.”
Evrensel’i düzenli takip edenler, grev yasaklarına rağmen farklı sektörlerden işçi ve emekçilerin, ekmeklerinin giderek küçülmesi karşısında bir mücadele eğilimi içinde olduklarından haberdardır. Ancak bunların birleşik bir mücadeleye dönüşmemesi ve iniş çıkışlı karakteri karşısında, çeşitli emekçi kesimlerinde ‘sahipsizlik’ duygusu da dillendiriliyor.
Bu tablo, Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenleri ile emek, barış ve demokrasiden yana tüm kesimlerin mücadele ortaklığına duyulan ihtiyacı ortaya koyuyor.
TİP’in, Hatay Milletvekili Can Atalay’ın ve tüm Gezi tutsaklarının tahliyesi talebiyle Hatay’dan başlattığı yürüyüşe Emek Partisi, Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak’ın aralarında bulunduğu partililerle katılıp destek verirken, YSP milletvekilleri, CHP’li bazı vekiller ve emekten, barıştan, demokrasiden yana çeşitli kesimler de katılarak destek verdi. Önümüzde kimsenin tek başına kaldıramayacağı engeller olduğu düşünüldüğünde bu ortak mücadele tutumunun, bir karakter kazanarak genişlemesine ihtiyaç olduğu açık. Emek ve Özgürlük İttifakının seçimlerden sonraki varlığının şekli hale dönüştüğü, bileşenleri tarafından bu ittifakın genişleyerek sürmesi gerektiği yönündeki vurgularla birlikte bir ataletin olduğu yadsınamaz.
Anayasa Mahkemesinin benzer durumlardaki kararlarıyla da çelişmemek için Can Atalay’ın tahliyesinin önünün açması gerekiyor. Ancak, Yargıtayın kararı, iktidarın aksi yöndeki kararlılığını da yansıtıyor. Bu direnç, ancak muhalefetin birleşik karşı direnciyle aşılabilir. Bundan sonraki taktik hattın bu gerçeği dikkate alarak kurulması elzem.
Duyulması ümidiyle bağlarken tekrar vurgulayalım: Hayat, emekten, barıştan ve demokrasiden yana güçlere derlenip toparlanma çağrısı yapıyor.
Evrensel'i Takip Et