03 Ekim 2023 04:52

Sivil anayasa ya da Erdoğan'ın tacı!

Erdoğan TBMM'de konuşurken

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin yeni yasama yılının açılış töreninde yaptığı konuşmada, yeni dönemde en büyük görevin “Türkiye Yüzyılı’nı sivil anayasa ile taçlandırmak” olduğunu söyledi.

Yanıtı merak edilen soru şu: Ülke yönetiminde bütün yetkileri elinde toplayan, her istediğini yapan/yaptıran Erdoğan, yeni bir anayasa yapılması konusunda neden bu kadar ısrar ediyor?

Gerçekten de bir bakıyorsunuz Erdoğan talimat veriyor, içişleri bakanı halkın oylarıyla seçilmiş onlarca belediye başkanını görevden alıp yerlerine kayyum atıyor.

Erdoğan Ankara Cumhuriyet Başsavcısını sarayında kabul ediyor, başsavcı Erdoğan’ın hedef gösterdiği yüzü aşkın siyasetçi hakkında iddianame (Kobanê iddianamesi) hazırlıyor.

Erdoğan; Gezi tutsakları, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında AİHM’nin verdiği kararlara itiraz ediyor, bu itirazı talimat olarak gören yerel mahkemeler bağlayıcı olduğu hale AİHM kararlarını uygulamıyor.

TİP Milletvekili Can Atalay, yine Erdoğan’ın talimatıyla Anayasa’ya aykırı bir şekilde cezaevinde tutulmakla kalmıyor, bu hukuksuzluğa kılıf yaratmak için Yargıtay hızlıca devreye sokuluyor.

Erdoğan’ın hedef gösterdiği gazeteciler kendilerini cezaevinde buluyor, medya organlarına ise ceza üstüne ceza yağıyor.

Kimselere hesap vermeden ekonomide dün ‘yanlış’ dediğine bugün ‘doğru’, dış politikada dün ‘düşman’ dediğine bugün ‘dost’ diyebiliyor.

Grev yasakları da işçi, kamu emekçileri ve emeklilere verilecek zamlar da onun iki dudağının arasından çıkacak söze bakıyor.

Kanun hükmünde kararnameler ile istediğini görevden alıp istediği atamayı yapabiliyor, sermayeye özel teşvikler verebiliyor, yeni yerleri maden ve inşaat şirketlerinin yağmasına açabiliyor.

Kısaca bugün karşımızda yasama, yargı ve yürütme yetkilerinin tek kişinin elinde toplandığı bir yönetim modeli bulunuyor.

Buna rağmen tek adam rejiminin neden yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu sorusunun yanıtını yine Erdoğan veriyor.

“Yeni anayasayla birlikte, yönetim sistemi tartışmalarını ilanihaye sona erdirme fırsatı bulacağız” diyor Erdoğan.

Burada her şeyden önce darbe anayasasını bile kendi ihtiyaçları bakımından yetersiz gören, bu nedenle de kendi hukukunu ve anayasasını askıya alan tek adam yönetiminin ‘sivil’ vurgusu üzerinden darbe karşıtı olarak görünmeye ve halkın demokratik anayasa beklentisini istismar etmeye çalıştığına şüphe yok.

Erdoğan’ın yeni anayasa ihtiyacını “Yönetim sistemi tartışmalarını sona erdirmek” ile açıklaması, bugün fiiliyatta yaptığı her şeyi anayasal bir çerçeveye kavuşturmak istediğini ortaya koyuyor.

Bu istek anlaşılmaz değildir, çünkü karşımızda 15 Temmuz darbe girişiminden sonra fiilen ortaya çıkan ve daha sonra ülke tarihinin en şaibeli referandumu ile anayasal bir çerçeve kazanan bir rejim bulunuyor. Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra fiilen kurduğu tek adam rejimini 2018 seçimlerinden sonra anayasal bir çerçeveye kavuşturmuş olsa da o günden, bugüne AİHM kararlarından Anayasa Mahkemesi ile yaşadığı anlaşmazlıklara ve en son anayasaya aykırı bir şekilde üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olmasına kadar karşı karşıya kaldığı birçok sorunu yine fiilen çözmek zorunda kaldı.

Erdoğan, antidemokratik koşullarda gerçekleştirilen ve sonuçları da oldukça şaibeli olan seçimleri bugüne kadar faşist rejim inşasına yönelik hamlelerinin temel dayanağı olarak kullandı. İşte gelinen yerde son seçimlerde muhalefete karşı kazandığı “zafer”i bu rejimin anayasasını yapmanın fırsatı haline getirmeye çalışıyor.

Seçim yenilgisinden sonra burjuva muhalefet blokunun parçalanması ve partilerin birbirlerini suçlaması, yine CHP başta bu partilerin kendi içlerinde devam eden tartışmalar, yeni rejimin anayasasını dayatma konusunda Erdoğan’a geniş bir hareket alanı sağlıyor. Özellikle Kürt sorunu ve laisizm ile ilgili tartışmalar, Erdoğan’a milliyetçi ve muhafazakar muhalefeti yedeklemeye yönelik manevra alanları açıyor.

Öte yandan bölgemizde (Ortadoğu, doğu Akdeniz, Karadeniz ve Kafkasya) emperyalistler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesinin sertleşmesine, mülteci sorununda Türkiye’nin özel pozisyonuna ve dünyadaki ekonomik ve politik gidişata bakınca Erdoğan’ın bu hamlelerini dünyadan da ciddi bir itiraz görmeden yapabileceği bir süreçten geçildiğinden söz etmek gerekiyor. Özellikle Erdoğan’ın bu hamlelerine karşı ABD ve AB’den gelecek tepkilere umut bağlayan burjuva liberal çevreler, bu gerçekleri göremiyor.

Sonuç olarak; Erdoğan, Türkiye’yi yeni/sivil bir anayasa ile “taçlandırmak”tan söz ederken aslında faşist rejim inşası yönünde attığı fiili adımları anayasal bir çerçeveye oturtmayı amaçlıyor. Başka bir deyişle tek adam rejimini yeni anayasa ile taçlandırmak, fiili uygulamaların ötesinde kalıcılaştırmak istiyor. Erdoğan’ın bu arayışı, işçi sınıfı ve emekçilerin hoşnutsuzluğunu dizginlemek için çıplak zora daha fazla ihtiyaç duyan ve emperyalistler arasında devam eden paylaşım mücadelesinden daha fazla pay kapmak isteyen tekelci burjuvazinin en gerici ve saldırgan kesimlerinin hedefleriyle de uyumluluk gösteriyor.

Durum buyken CHP ve zaman zaman Yeşil Sol Parti içinden yeni anayasa konusunda “yapıcı muhalefet” adına yapılan “iktidarın samimiyetine” ya da “pakette neler olup olmadığına bakılacağı” yönlü açıklamaların Erdoğan’ın demokratik anayasa sorununu istismar etmesine alan açmaktan öte bir işe yaramadığını, yarayamayacağını da belirtmek gerekiyor. Çünkü en temel hak ve özgürlükler bile askıya alınmışken yapılması gereken rejimin yeni anayasa tartışmasına katılmak değil, bu hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi için toplumun en geniş kesimlerinin bu baskı rejiminin karşı demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde birleştirilmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa