Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler
Fotoğraf: Pixabay
Yine ardı ardına sarsıcı gelişmelerle yere çarpıldık. Yargıtayın Gezi davasında Osman Kavala, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman’ın cezalarını onaması, bir pazar sabahı Ankara’da yüreklerimizi ağzımıza getiren bombalı saldırı. Ardı arkası kesilmiyor kötü haberlerin ve adaletsizliklerin. 2015 yılından beri değişen bir şey yok diyeceğim ama her defasında daha da karanlığa gömülüyoruz sanki. Düştüğümüz yerden kalkıp kolumuzu kaldıracağız, ancak mecalimiz kalmamış. Toplumsal muhalefet olarak da -CHP misali- inandırıcılığımızı yitirmişiz. Kendi söylediğimize sanki kendimiz de inanmıyoruz artık.
Adalet diye bir şey kalmadı ülkede. Herhalde vicdan da kalmamış olsa gerek ki, bunca adaletsizlik ve hukuksuzluk çok az insanı yaralıyor. Adaletsizlik ve hukuksuzluk haberleri bazı duvarlardan içeri bile sızamıyor, o duvarların ardında başka hayatlar var. Örneğin üniversitelerde, özellikle de sosyal bilimler eğitimi verilen üniversitelerde. Dışarıda olup bitenler oralara ulaşmıyor bile. Nasıl bir sosyal bilim yapılıyorsa artık o duvarların ardında.
Bir üniversite düşünün ki, güvenlikli kapılarından içeri giremiyorsunuz. Hadi bir biçimde girdiniz, o kapılarının ardında öyle bambaşka bir dil konuşuluyor ki anlayabilene aşk olsun. Dışarıda yoksulluk alıp başını gitmiş, antihukuk çağı egemen olmuş, demokrasi başka bir çağın siyasal rejimiymiş, kolektif hareketler suç haline getirilmiş, örgütlenme özgürlüğü tedavülden kalkmış, vs.… Ama o güvenlikli duvarların ardında zaman ve bağlamından koparılmış biçimde hukuk devleti, demokrasi, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, insan hakları falan anlatılıyormuş. Anlatılıyormuş dediğime bakmayın, bağlamları koparılmış her birinin. Bir varmış bir yokmuş, ülkenin birinde bir zamanlar kör topal da olsa bir hukuk devleti hüküm sürermiş…
Şayet böyle anlatılabiliyorsa ona da şükretmek lazım. Çoğunda bu kadarının anlatılabildiğinden bile emin değilim. Zira üniversitelerde artık başka bir düzleme geçilmiş. Artık orada toplum bilim falan yapılmıyormuş, orada gündelik dil “kriterler ve puanlar”, bir de “rektörlük onayı/oluru” üzerinden belirleniyormuş. Şu dergide yayın yaparsan şu kadar puan, şu profesörün rektörden izin alarak derlediği kitapta yazmak şu kadar puan! Puanın kadar konuşabiliyormuşsun. Tabii o da rektör izin verirse. Zaten rektör ya da dekan, tebliğinin ya da vereceğin konferansın başlığını beğenmezse o üniversitenin dışına çıkıp konferans vermeye de gidemiyormuşsun. Araştırmanın da bir sınırı var değil mi? Öyle her şey araştırılmaz! Altından ne hakikatler çıkar kim bilir?
Üniversitelerin bir kısmı “araştırma üniversitesi” olmuş. Üniversitenin araştırma asli işlerinden biri değilmiş gibi. O kategoriye girmek için atlarını koştur, hadi girdin bu defa da düşmemek için koştur. Puan puan puan. Nicelik niteliğe tekme vurup duvarların dışına şutlamış. Üniversitene kaç puan getirdin ey yarış atına dönen öğretim üyesi? Kaç proje aldın? AB projesine kapasiten yetmezse TÜBİTAK diye, bilimsel araştırmaları mı ne destekleyen bir kurum varmış, bari onun projesini al. “Index”te yer alan dergide yayın yapamıyor musun? O zaman bari Erasmus anlaşması yapılmasını sağla ve Erasmus dersi aç da üniversitene bir katkın olsun!
Bu üniversitelerin içinde bir de öğrenciler vardı değil mi? Valla bu dilden varlıkları pek anlaşılmıyor. Sanki amaç olmaktan çıkmışlar, konu mankeni olmuşlar. Yoksa müşteri mi olmuşlardı? Ama tüccar müşterisini memnun etmeye çalışır en azından. Sanki o boyut da çoktan aşılmış…
Puan hesabı yaparken unutuvermiş üniversiteler dışarıda da bir hayat olduğunu, kazara hatırlasa da dışarıda konuşulan dili anlamıyormuş artık. Biat ilişkisi içinde itaatsiz olmayı unutmuş, güvencesizleşmiş, ama başka güvencesiz çalışanlarla dünyalarını çoktan ayırmış, hakları elinden alınmış, ama hak mücadelesi diye bir şey olduğunu bile hatırlamaz olmuş, gerçek dışı bir dünyada gerçeklikle bağını koparmış. Artık dünya yansa görmüyor, duymuyor ve konuşmuyormuş.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00
- İklim krizi önce yoksulları vurur 13 Eylül 2023 05:05