Laiklik: İradenin, kişiliğin, özgürlüğün, düşüncenin, sağduyunun, demokrasinin, eğitimin resmi ve hukuki güvencesinin sağlanması

Fotoğraf: Eğitim Sen Konya Şubesi
İnsan nedir?
İrade nedir?
Özgürlük ve irade ilişkisi nedir?
Kişi olma, yurttaş olma nedir?
Egemenlik nedir? “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” nedir?
Telkin nedir, özgürlüklerin karşıtı nedir? İnanç özgürlüğü ve inanç özgürlüklerinin düşmanları nelerdir?
Ön yargı, ayrımcılık, düşmanlık, telkine karşı önleyici önlemler alınabilir mi?
İnsan özgürlükleri yasal güvencelere bağlanabilir mi?
Bu sorularla laikliğin ilgisi nedir?
Laiklik; en geniş anlamıyla insanın temel hak ve özgürlüklerine saygı gösterileceğine ve korunacağına dair toplumsal bir güvence ilkesidir, resmi ve hukuki güvencedir. Temel kaygısı ve yönelimi; egemenlik ilişkisinde insanın özgür iradesinin, reşitliğin, kişiliğin, yurttaşlığın, kadınlığın, düşüncenin, bilimin, sanatın, sağduyunun, demokrasinin, doğru düzgün bir eğitimin; bu bağlamda özgür bir toplumun garanti edilebilmesidir. Ülke insanının egemenlik bakımından, irade ve kişilik bakımından, insan olma bakımından, temel hak ve özgürlükler bakımından yasal eşitliğidir (Eşit sayılmasıdır), reşit olmasının, tam ve eşit kişi olmasının resmi ve yasal güvence altına alınmasıdır.
LAİKLİK, EVLİLİK AKDİ (NİKAH), YURTTAŞLIK AKDİ: İRADENİN, REŞİTLİĞİN, KİŞİLİĞİN ŞARTI ÖZGÜRLÜK; ÖZGÜRLÜĞÜN RESMİ VE HUKUKİ GÜVENCESİ LAİKLİK
Bir toplumsal sözleşme, bir antlaşma yapabilmenin şartı akti (sözleşme eylemini) gerçekleştiren tarafların reşit ve özgür olma şartlarına bağlıdır. Laikliğin ne anlama geldiğine, çok somut bir örnekle, konuyu “evlilik akdi” (evlilik akitleri) üzerinden ele alarak başlayabiliriz.
Nikah esnasında “Hiç kimsenin etki ve baskısı altında kalmadan, kendi özgür iradenle … kabul ediyor musun?” yemini iradenin, özgür iradenin, özgürlüğün ne olduğunun en iyi ifadelerinden birini oluşturmaktadır. Böyle bir kişilik, irade, irade özgürlüğü, özgürlük nasıl sağlanabilecektir, nasıl güvence altına alınabilecektir? Bunun için “resmiyet”, bunun için “şahitler” ne anlama gelmektedir, gerçekten kadın veya erkek özgür iradesi ile mi böyle bir akit yapmaktadır, bu nasıl garanti edilecektir?
“Nikah” kelimesi; hem evlenme akdini hem bu akitle kurulan evlilik bağını ve eşler arasındaki hukuki ilişkiyi ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir, içeriği anlamında bir kavramdır.
1869 tarihli Tabiiyyet-i Osmaniyye Kanunnamesi ve 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi kadının ve erkeğin evlilik tabiiyetindeki/ilişkisindeki yerini düzenlemeye dairdir, kadının bazı hak ve özgürlüklerini garanti etmeye yöneliktir.
Evlilik veya yurttaşlıkta erkekle kadının densin, ayrı cinsten iki insanın densin, kısaca iki insanın uzun erimli olarak birlikte yaşamasının sözleşmesi, her şeyden önce özgür irade olursa, bir sözleşme olacaktır. İnsanın belli bir ülke veya devletle bağı da ancak özgür irade şartı ile olmuşsa bir demokratik yurttaşlık ilişkisidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesi de temelinde insan hak ve hürriyetleri, özgür irade şartına bağlı bulunmaktadır.
Evlilik akdinin aynı zamanda bir yurttaşlık akdi olduğu, özellikle yabancı bir yurttaşla evlilik durumundaki süreçler dikkate alınırsa, kimlerin nasıl yurttaş olabileceği dikkate alınırsa, daha iyi anlaşılacaktır.
VESAYETE KARŞI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ: BAŞKASININ VASİLİĞİNE KARŞI TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN GÜVENCEYE ALINMASI
“Erkek alma veya verme” terimi yaygın değil ama “köle satışı” terimi var, dahası yaygın olarak niye “kız verme” veya “kız alma” terimi var? Kadının özgür kişi olmadığı bir geleneğe ait bu terimler ve kavramlar maalesef. Kadın kendi iradesiyle değil ailesinin, aşiretinin iradesiyle evlendirildiğinde buna uygun terimler “kız alma”, “kız verme” terimleridir.
Laiklik; kadının “kocasının” vesayetinden “eşit” kişiliğe, irade özgürlüğüne doğru geçişidir.
Laiklik, her kişinin “yurttaş” olarak vesayetten, “sulta”nın vesayetinden eşit yurttaşlığa doğru geçişinin güvencesidir.
İstanbul Sözleşmesi’ne şeriatçı çevrelerin bu kadar karşı çıkmasının anlamı nedir acaba? İstanbul Sözleşmesi, eşit ve özgür iradeye dayalı birlikteliğin güvence altına alınmasıydı, kim olursa olsun vesayet altında tutulamayacağına yönelik bir güvenceydi, bu güvencelerin nasıl yaşama geçirilebileceğine dair anlayış birliği oluşturmaya yönelikti.
Yakın çağlara kadar “kadın hakkı” çok kısıtlıydı, “kadın”, hatta erkekler dahil örneğin serfler, ağalık sistemi, aşiret sistemi, kendi tebaasını kendi vesayetinde saymaktaydı. Laiklik; vesayete karşı güvence ilkelerinin bir ifadesidir.
İNSANIN, EGEMENLİK VE DEMOKRASİNİN TEMEL ŞARTI OLARAK POZİTİF HUKUK AÇISINDAN İKİ ANA TARZI: AMERİKAN HAKLAR BİLDİRGESİ VE FRANSIZ İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARI BİLDİRGESİ
İlke olarak açıkça ifade edilmesi veya insan hak ve özgürlükleri ilkeleri içinde güvenceye bağlanması aynı olgulara karşılık gelmektedir, aynı temel şartların güvencesi ile ilgili bulunmaktadır. Katolik gelenekten gelen Fransa’da veya şeriat geleneğine dayalı Osmanlı’da (sonra cumhuriyette) “laiklik” ilkesi olarak ifade edilmesi eski geleneğin şeriat ve kulluk tehdidine karşı ilkenin daha açıkça ifade edilme ve daha açık güvencelere bağlanma ihtiyacındandır.
Aydınlanma düşünürlerinin, J.J.Rousseau’nun insanın eşitliğine ve özgürlüklere vurguları, bunun bir ihtilale dönüşmesi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi; bir yandan mutlak monarşi diğer yandan Katolik Kilisesinin reformlara zorlanması sürecidir. Yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlükleri talebidir; yasanın kaynağını kutsaldan değil, halktan (o dönem için burjuvaziden) almasıdır. “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” temel şiarları olmuştur. İnsanlar eşit doğar ve eşit yaşar, istediği gibi inanır, istediğine inanmaz. Eşitlik olmasa bile resmi süreçlerde ve hukuk önünde eşit muamelenin, en azından insan özgürlüğünün, din ve monarşi karşısında güvence altına alınması istenmiştir yani bireyin temel hak ve hürriyetleri için resmi ve yasal süreçlerin laiklik temelinde sürdürülmesi talebidir.
1789/1791 ABD Anayasası’nın temelini oluşturan “Haklar Bildirgesi” köleciliğe ve kolonyalizme karşı yine eşitlik ve özgürlük üzerinedir. “Her insan eşit ve özgür doğar.”
Bunların daha gerisinde Magna Charta (1215) ve İngiliz Haklar Bildirgesi (1689) bulunmaktadır. Dikkat edilirse tüm bunlar hak ve özgürlüklerin güvenceye, ilkelerin yasa olarak tanınması ve yasa koruma altına alınmasıdır, resmi ve yasal güvence sağlanmasıdır. Osmanlı’daki en ciddi karşılığı I. ve II. meşrutiyettir.
Yurttaşların yasama yetkisini ifade eden parlamento, halk meclisleri bu temel hak ve özgürlüklerin ana somutlaşmasını oluşturmaktadır.
DEMOKRASİNİN, KADIN ERKEK, TÜRK KÜRT, SÜNNİ ALEVİ KİŞİLİK OLABİLMENİN YURTTAŞ OLABİLMENİN TEMEL GÜVENCESİ LAİKLİK
Evlilik akdinden Amerikan Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne tüm bu mücadelenin özü insanın özgür iradesiyle bir kişilik olabilmesi, birer yurttaş olabilme mücadelesi, bunların güvenceye bağlanması, toplumsal olarak en azından resmi ve yasal çerçevede garanti edilebilmesidir.
Türkiye’de ana çatışma alanları olarak sıcak anlamda erkek-kadın, Türk-Kürt, Sünni-Alevi nasıl birlikte bir toplum olacağız, en azından resmi ve yasal düzeyde çatışmadan nasıl ortak bir yönetim sürdüreceğiz, yani egemenliği hep birlikte nasıl kullanabileceğiz, laiklik bunu garanti etmektedir.
İRADENİN, BİLİMİN, SANATIN. FELSEFENİN, YARATICILIĞIN, AHLAKIN, VİCDANIN, ADALETİN GÜVENCESİ LAİKLİKTİR
Bilimsel özgürlüklerin, üniversitelerin, yargının, medyanın özerkliği gerçek veya hakikat karşısında geleneğin veya iktidarların herhangi bir etki ve baskısı altında kalmadan bilgiyle, akılla, sağduyuyla hareket edebilmesi, kendi istemlerini gerçekleştirebilmesi, sağlıklı hüküm kurabilmesi, hayata geçirebilmesinin güvencesidir.
LAİKLİK VE NİTELİKLİ EĞİTİM
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Eğer eğitimi her şeyden önce insan başarılarının tarihselliğinin devşirilmesi (Olumlu olanların yeni kuşaklara aktarılması) ve potansiyellerinin ortaya çıkarılıp daha da artırılması olarak, bilgi, beceri, sanat duyarlılık kazanımları olarak ifade ediyorsak bunun birinci şartı öğretmenin ve öğrencinin özgürlüklerinin güvence altına alınmasına bağlı bulunuyor. Bu güvencenin en önemlilerinden biri resmi ve yasal süreçlerde laiklik ilkesidir.
NİTELİKLİ EĞİTİMİN KARŞITI TELKİNDİR; FEN DERSİNİ, UYGARLIK TARİHİ, SOSYOLOJİ, PSİKOLOJİ, MANTIK, SANAT DERSLERİNİ YOK SAYMADIR
Laikliğin karşıtı nedir diye sorulursa, bu çocukların zihinlerinin ele geçirilmeye çalışılmasıdır. Zihnin özgürlüğü, bilgi ve düşünce, vicdan özgürlüğü yerine salt belli görüşlerin telkin edilmeye kalkışılmasıdır.
Laiklik; dincilik ve katı gelenekler başta olmak üzere her tür telkinin önlenmesinin güvence altına alınmasıdır; çocukların, toplumun bilme ve düşünmesinin, bilgisiyle vicdanıyla hareket edebilmesinin güvence altına alınmasıdır.
İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİNİN VE BUNUN GÜVENCESİ LAİKLİĞİN KARŞITLARI CİNS, DİL, İNANÇ, DİN, MEZHEP AYRIMCILIĞIDIR, DOGMATİZM, ETNOSANTRİZM, KONVENSİYONALİZMDİR, OKULDA DİNCİLİK DAYATMASIDIR
Türkiye’de ve dünyada laikliğe karşı “inanç özgürlüğü” söylemi öne çıkarılmaya çalışılıyor. Bu realitenin ters yüz edilmesi anlamına geliyor. Laiklik inanç özgürlüklerini güvenceye bağlamaya çalışıyor. Niye böyle bir güvenceye ihtiyaç var; çünkü dincilik, katı gelenekler çocukların, insanların kendi düşünce, görüş ve inançlarını geliştirmesini baskı altına almaya kalkıyor.
İrade özgürlüğünün, insan, kişi, yurttaş olabilmesinin en karşıtı ne diye sorulursa, büyük bir olasılıkla bu sorgusuz sualsiz mevcuda uyarlanmadır, konvensiyonalizmdir. Böyle bir sadakit talebi inanç özgürlüğü karşıtlığıdır, dincilik inanç özgürlüklerine karşıttır. Laiklik, bu uydurmaya karşı güvence oluşturmak kaygısıyla insanlığın bir çözüm arayışıdır, bulabildiği bir çözüm ilkesidir.
BİR KEZ DAHA ‘LAİKLİK NEDİR?’: İÇERİKLİ BİR BETİMLEME, GÜVENCEYE BAĞLAMA
Nutku'ya göre hayat tarzı olarak laiklik farklı inançlara, farklı yaşam tarzlarına, farklı amaçlara saygıdır. Siyasal rejim ögesi olarak ise devletin farklı inançlara, farklı yaşam tarzlarına eşit mesafede olabilmesidir. Bir resmi görevlinin “Bu memleketin yüzde 99’u Müslüman’dır, diye baskı kurmamasıdır.” “Kişilik onuru, özgürlük, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü eğitim açısından ele alırsak (…) dinden bir din öğretisinin insan ve evren üzerine kategorik deyişleri katediliyorsa bu çıkmaz bir yoldur. (…) Genç kendi aklıyla düşünecektir (…) Değerlendirme yeteneği gelişecek, hangi inançların bugün de geçerli olduğu, hangilerinin geçersizleştiği ayrımına varacaktır. (…) Laik devletin yurttaşları inançlarını seçmede özgürdür ve herkes aynı haklara sahiptir.” “Laikliğin halkçılığın bir yapı taşı olduğu anlatılmalı. Halkçılık inanç ve köken farklarını geri iter, yurttaşlıkta eşitliği öne çıkarır.” “Tanrıyı kendi dilinde düşünmek, -başka dillerde düşünenleri küçümsemeden.” (U. Nutku, …Daha Güncel Felsefe, 2006, s. 174 vd.)
Laiklik: irade özgürlüğünü, fikir özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü, farklı inançlara saygıyı garanti eder, ancak buna düşmanlık eden dinci, şeriatçı dayatmalara karşı da aktif tedbir alır. “Soyut laiklik anlayışı; dini geleneklerden, sosyal-siyasal yapılanmadan, hukuk ve eğitimden bağımsız gibi telakki ederek özel bir varlık alanı gibi gören anlayış yani “Devlet dinle ilgili hiçbir tanımlama yapmasın”, örneğin “Laiklik tanımı yapmasın”, “Gerçek laiklik devletin de din işlerine karışmamasıdır” şeklinde ifadesini bulan anlayış sonuçta laiklik karşıtlığını beslemekte, dini-geleneksel olanın yayılmasına alan açmaktadır.” (N. Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 2016, s.537 vd.).
BIRAKIN DA ÇOCUKLARIMIZ, İNSANLARIMIZ DÜŞÜNEBİLSİN, İNANCINI VİCDANIYLA OLUŞTURSUN
Çocuklarımızın üzerinden, toplumun üzerinden dayatma ve telkini çekin ki çocuklarımız da toplum da düşünebilsin. Yüksek bir bilgi ve sanat toplumu olmak, kişilikli olmak, üretici yaratıcı olmak, insan olmak özgürlüklerden geçiyor, bunların güvencesini laiklik oluşturuyor.
Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” (yıl 1069) eserinden bir beyitle sözü bağlayalım:
“Bilgi bil, kişi/insan ol, yücelt kendini
Ya da hayvan adını al, kişilerden/insanlardan ıraklaş”
Evrensel'i Takip Et