Anayasa için milli mutabakat… Yükleniyor.

Fotoğraf: Pixabay
Merdan Yanardağ 2.5 yıl, Gezi tutukluları 18 yıl ile cezalandırıldı, Ayşenur Arslan’ın programı yayından kaldırıldı. Bu kadar değil; çeşitli sol örgütlere, muhalif basına yönelik operasyonlar, sansür ve gözdağları da arttı son günlerde. CHP’li vekillere fezlekeler hazırlandı. Kobani ve kapatma davasıyla HDP sıkıştırılıyor, yerel örgütlerine de operasyon yapılıyor.
Yeni Anayasa süreci böyle başladı.
Anayasa tartışmaları yeni yeni ısınırken İçişleri Bakanlığına bir saldırı gerçekleşti. Tam da eski İçişleri Bakanlığı sırasında derinleşmiş sorunların üzerine giderek iç çelişkilerini çözmeye çalışan iktidarın kudretli kanadı, Soylu’nun bağlı kuvvetlerine, yoldan çıkmış mafyanın göze batan sinir uçlarına yaptığı operasyonlarla yönetim mekanizmasını aksatan pürüzleri de temizlemeye girişmişken. Saldırıyı PKK üstlendi. Radyolojide buna süperpoze deniyor; dokuların ve hasarın üst üste gelerek yanlış teşhislere sebep olması. Saldırının parti içindeki güç paylaşım gerilimiyle eş zamanlı başlaması faili hakkında yapılan tahminleri ister istemez uçtan uça savurdu.
Tablonun detayları, saldırı sonrasında Meclis’te sınır ötesi harekatlar için teskerenin görüşülmesine az kalmışken önceki gece Suriye’nin kuzeyine yapılan harekat ve aynı anda başlatılan Kafes Operasyonuyla iyice belirginleşti. Tanıdık geldi: biz bu filmi daha önce seyretmiştik.
Anayasa’ya dönelim. Erdoğan’ın hafta içinde Danıştay Eğitim Tesisleri Açılışı’nda söylediği ‘Hakikatin kıvılcımı farklı fikirlerin çarpışmasından doğar’ sözünün ve devamındaki ‘en geniş, en kapsayıcı toplumsal mutabakatla bu hassas süreci başarıya erdireceğimize inanıyorum’ cümlesinin realitedeki karşılığı sürecin hayli sert geçeceğine hazır olmak gerektiği. ‘Sivil’, ‘demokratik’, ‘kapsayıcı mutabakat henüz ortada yok; iktidar önce bunu inşa edecek. Bu vesileyle sınırlarının dışında da, onaylı bir çevre düzenlemesine de girişecek.
Anayasa hazırlayıcılarının fikrine uymayanların birer birer susturulduğu, kalanların da dışarıdaki başarı hikayeleriyle ajite edildiği mutabakat inşasının tipik güzergahına toplum ite kaka sokuluyor. Rahmetsiz Friedman’ın şok doktrini yeniden hortladı. Halk bir şoktan bir şoka uyanıyor her sabah.
Devlet ‘iradesine sahip çıkan, tercihini meşru yollarla ifade eden, demokrasiyi özümsemiş bireylere sahip çıkmak’ adına güvenlik alarmı verilmiş durumda. Aranan makbul bireyler kapsama alanında değil çünkü. Seçimlerden sonra dağılan ve hezimet duygusundan kurtulamayan sadece ana muhalefet partileri ve onlara oy verenler değil. İktidarın iktisadi üçlüsünün uyguladığı ekonomi politika 28 Mayıs’ta sandık başına giden bütün yoksulları, oyunun rengine bakmadan dara sokmuş durumda. Enflasyona sanki bir dış düşmanmış gibi davranan ve onu da bir savaş cephesi olarak gören Merkez Bankası Başkanı, tahmini zafer için 2025 tarihini veriyor. Kısa vadede emekçiye ekonominin başını tutanlardan gelen bir kurtuluş umudu yok. Bu huzursuzluk duygusu birçok işletmede patlayan grevlere, direnişlere mal oluyor; iktidar bunun gayet iyi farkında. Din, iman söylemleri aynı dine-tarikata- iktidara inananlar arasındaki sınıfsal çelişkiyi başka bir yöne kaydıramaz hale getirdi.
Gezi davasında verilen ceza bu yüzden muhtemel isyanlara yönelik bir ön alma; Merdan Yanardağ’ınki ise güncele bir gözdağıydı. Halkı, aydınları ve basını ibretle terbiye etmeye çalışan iktidarın etrafında toparlamaya çalıştığı yörüngeden kopma eğilimindeki kendi seçmeni olan emekçiler de bu ibretlik hikayenin hedefinde; herhangi bir hak talebinde başına gelecekler gözünün önünde cereyan ediyor çünkü.
İç ve dış düşmanların yeniden sürüme sokulduğu, iktidarın yine açlıktan, yoksulluktan daha büyük hazır düşmanlarla kavgaya tutuştuğu ve bunu sınır dışı operasyonlarla pekiştirdiği bir toplanma zili çalmış bulunuyor. Uğruna topyekûn bir seferberlikle elde edilecek Kızıl Elma yani Yeni Anayasa metni, yine bir güvenlik konseptiyle, olağanüstü hal koşullarında kapağının açılmasını bekliyor.
Hiçbir yasayı engel olarak tanımayan, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayan, AİHM kararlarını uygulamayan iktidarın 21 yılda inşa ettiği fiili düzeni anayasal bir çerçeveye almak istemesi ülkenin geleceğini AKP sonrasına ipoteklemek anlamına gelecek. Yolun başında görüldü bu. Fakat bu çerçevelendirme iktidarın arzusu değil; ondan öngörülebilir, kurallı bir sömürü düzeni isteyen hem ‘yerli-milli yandaş’ hem de uluslararası sermaye de talep etti bunu. Talepleri tek adamın sözüne, ülkenin iç ve dış siyasetinin dalgalanmalarına göre değişebilen kararlarla değil, ‘tek adam sistemi’nin yasalarıyla da güvence altına alınan dağıtım, paylaşım ve pazar düzenlemesinin ihtiyacı yeni Anayasa. Elbette halkın durumunda hiçbir değişiklik yaratmayacak. Demokratik de olmayacak.
Demokratik bir Anayasa iç çatışmalarla, fikirlerle savaşarak, muhalefeti köşeye kastırarak yapılamaz zaten. Gerçek bir Anayasa halkın örgütlü güçlerinin tümünün eşit ve etkin bir biçimde içinde yer aldığı bir süreçle yapılır. Orada partiler, sendikalar, kitle örgütleri, üniversiteler, hukukçular, kadın ve gençlik örgütleri kendi kaderlerini tayin etmek için müzakere ve mücadele ederler. Buna da Kurucu Meclis denir. 12 Eylül Anayasasına bağlanmış prangalardan kurtulma vaadinde bulunan ve buna onay isteyen AKP ve ortaklarının hazırladığı Anayasa ise darbe anayasasına rahmet okutur. Böyle bir Anayasa halkın Anayasası olmaz.
Evrensel'i Takip Et