07 Ekim 2023 04:56

'Kanal İstanbul' kıvamında 'yeni anayasa'

Erdoğan TBMM'de konuşurken

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM açılış töreninde; “Türkiye’yi, 12 Eylül darbe yönetiminin 41 yıl önce milletimizin sırtına sardığı mevcut anayasa kamburundan kurtarmak hepimizin en öncelikli sorumluluğudur…” diyerek, ‘yeni anayasa’ tartışmasını gündeme yerleştirdi.

Biliniyor, yerel seçimler 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak. Tarihsel gerçekliklerin bir defa daha Erdoğan rejiminin ihtiyacına göre düzenlenmesi gerekiyor; ‘yeni anayasa’ gündemi bu ihtiyacın giderilmesi için en kullanışlı araç. Bu girişimin olası çıktılarına değinmeden önce gerekçelendirilmesindeki zayıflıklara işaret etmekte fayda var.

Öncelikle anayasaların birer “sihirli değnek” olmadığının ve uygulama aşamasının öneminin akılda tutulması gerekiyor. Hukuka aykırı hapis cezalarının, tutuklamaların, gözaltıların, sansürün her geçen gün yoğunlaştığı; mülk sahipleri zenginliklerini artırırken emekçilerin her geçen gün yoksullaştığı koşullarda, uzlaşma temelinde ilerlemeyeceği şimdiden belli olan bir anayasa yenileme sürecinden umutlu olmak için neden yok.

Aslında anayasanın değiştirilmesine yönelik acil bir toplumsal talep de söz konusu değil. 1982 Anayasası 12 Eylül’ün baskı ortamında yürürlüğe girmiş olmasına rağmen yıllar içinde yapılan sayısız değişiklikle, yeterli olmasa da ilk hali kadar kötü değil. Bundan daha önemlisi 1982 Anayasası’na hayat veren kurumsal yapının geçirmiş olduğu müthiş dönüşüm. Bu nedenle, Türkiye’de siyasetin temel dinamiklerindeki köklü değişiklikleri görüp de bunlar olmamış gibi yeni anayasa arayışına girmek iyi niyetten uzak görünüyor. Örneğin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Diyanet İşleri Başkanlığının, Sayıştayın, Türkiye Okçuluk Federasyonunun, mülki idare amirliklerinin ve daha nice kurumun siyasal arenadaki konum ve işlevindeki değişiklikler ortadayken anayasa üzerinden topluma esenlik getirecek bir arayıştan bahsetmek olanaksız.

Peki, ülkenin içinde bulunduğu koşulların Erdoğan’ın “Bugün ülkemizin şartlarının, ilk defa demokratik sistemin kendi tabii işleyişi içinde bir anayasayı hazırlamaya ve milletin takdirine sunmaya uygun olduğuna inanıyoruz.” saptamasından çok uzak olduğu bir dönemde neden böyle bir plan uygulamaya konuluyor?

Yeni anayasa girişiminin Erdoğan’ın yeni seçilme dönemlerinin kapısını açmak için bir kronometre sıfırlaması, 50+1 oy oranının aşağıya çekilmesi, dinsel hegemonyanın genişletilmesi, ucuz emek cenneti koşullarını kalıcılaştırmak için emek ve meslek örgütlerinin etkisizleştirilmesi ve muhalefetin bu süreçte bölünmesi hedefine yönelik olduğu geride kalan hafta boyunca tartışıldı. İktidar aklının işleme biçimi ve algı yönetme alışkanlıkları göz önünde tutularak, hemen göze çarpmayan tehlikeler üzerinde durmakta fayda var.

* * *

Uygun koşullar bulunduğunda ısıtılıp gündeme getirilen ‘Kanal İstanbul projesi’nin en temel özelliği zincirleme sömürü mekanizmalarını mümkün kılması. 90 bin futbol sahası büyüklüğündeki bir proje basit bir imalat süreci ve kaçınılması mümkün olmayan ‘zorunlu’ bir ihtiyaç olarak sunulurken, büyük çaplı ve çok boyutlu bir sermaye aktarım planı da şık sunumların arkasına gizleniyor. İstimlak bedellerinin saptanmasından kesilen ağaçların satışına, devasa hafriyatın taşınmasından yeni limanlar inşa edilmesine kadar üzüm salkımı tipinde bir ihale sistemi hayata geçirilmek isteniyor. Kanal İstanbul’un yapılma amacının, İstanbul Boğazı üzerindeki gemi trafiğini ve kaza riskini azaltmak olarak açıklandığı dönemde iktidar medyasının Boğaz’ın güvensiz bir yer olduğunu göstermek için ardı ardına yaptığı haberler hafızalardaki yerini koruyor. Sazlıdere Barajını tamamen yok edecek, Terkos Gölü’nün tuzlanmasına neden olacak, denizlerimizin ekolojisini değiştirecek, yüz milyon metrekareden fazla tarım alanını betonla dolduracak bir projenin harika bir fikir gibi sunuluyor olması hâlâ akıllarda.

Erdoğan rejiminin masum bir ihtiyacı, gelişme ve kalkınma idealini, çözülmesi gereken yapısal bir problemi gerekçe göstererek, kayırmacı ilişki ve baskıcı uygulamalara alan açma eğilimi biliniyor. Bu eğilim göz ardı edilmeden yeni anayasa planının daha geniş bir çerçeve içinde tartışılması gerekiyor. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu yıllarda yaptığı bir konuşmada söylediği “Demokrasi bizim için kesinlikle bir amaç olamaz” sözleri unutulmadan, bu anayasal mühendislik adımına hak ettiği ölçekte yanıt verilmesi zorunlu. ‘Anayasa’ odaklı müzakerenin layıkıyla yapılamayacağı belli olan bir ortamda, muhalefetin dışlanarak siyasal özgürlükleri daha da daraltacak adımlar atılabileceği akılda tutulmalı. En önemlisi, yerel seçimlere doğru gündemi değiştirmek için atılan bu anayasal mühendislik adımının, onun arkasındaki demokrasi karşıtı aklın teşhiri için kullanılması büyük önem taşıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa