Kudüs ey Kudüs
Fotoğraf: Pixabay
‘’İhtilafı kaçınılmaz hale getiren insanlar parlamentosunun bir oylaması oldu. 29 Kasım 1947 soğuk bir cumartesi günü, ilk savaş mermilerinin Kudüs damlarına düşmesinden altı ay önce, yeni kurulan Birleşmiş Milletler Örgütüne üye elli altı üye ülkenin temsilcileri New York banliyösündeki Flushing Meadows’da toplanmışlardı. Orada, eski bir patinaj salonunun kubbesi altında, Akdeniz’in doğu kıyısında yer alan, Danimarka’nın yarısı kadar nüfusu Belçika nüfusunun beşte biri olan, Eski Çağ haritaları yapanlar için evrenin merkezi ve dünyanın başlangıcında bütün insanların yollarının yöneldiği bir toprak şeridinin, Filistin’in kaderini çizeceklerdi.
Birleşmiş Milletlerin kısa tarihinde, bunca ihtirasın gemi azıya aldığı görüşmeler pek enderdi. Örgütte temsil edilen her ülke bu bölgeye, şu ya da bu şekilde, manevi mirasının bir bölümünü borçluydu. Uluslararası meclise Filistin’in Arap ve Yahudi olarak iki ayrı devlete bölünmesi teklif ediliyordu. Böylece ortak bilgelik otuz yıl süren iç savaşa son verecekti. Ama, umutsuzluğun kalemiyle çizilen bu paylaştırma haritası katlanılabilir bir ödünler ve kabul edilemeyecek kepazelikler karışımıydı: Kurulacak Yahudi devletinin topraklarının çoğunluğu ve neredeyse nüfusunun yarısı Arap olduğu halde, Filistin’in yüzde elli yedisi Yahudilere bırakılıyordu.” (Larry Collins-Dominique Lepierre, Kudüs Ey Kudüs, Türkçesi: Aydın Emeç, İstanbul, e Yayınları, 1973, s.21)
ABD’li Gazeteci Larry Collins ile Fransız meslektaşı Dominique Lepierre, dünya tarihine damga vurmuş başka meselelerde de roman tadında belgesel kitaplar yazmış bir ikili olarak Kudüs Ey Kudüs adlı kitaplarında bu vurguyu yapıyorlar. İkilinin, Yasımı Tutacaksın, Paris Yanıyor mu?, Bu Gece Özgürlük adlı kitaplarını da Türkiyeli okurlar biliyordur. Genç gazeteciler açısından Larry Collins ve Dominique Lepierre’in ortak imzasını taşıyan kitaplar, keyifle okunacak ve benzer çalışmalar için yöntemsel olarak esin kaynağı olabilecek bir nitelik taşıyor. Ancak tüm bunlarla birlikte iki gazetecinin satır aralarında, emperyalist ilişkilere eleştirel yaklaşmakla birlikte baskın karakterde olmasa da kendi aidiyetleriyle belirlenen bir oryantalist ton da yer yer hissedilir.
Larry Collins ve Dominique Lapierre’nin bu özelliklerine rağmen Kudüs Ey Kudüs’te anlattıkları ve yukarıya aldığımız kısa alıntı bile bugünü anlamaya çalışırken çok şey anlatıyor.
Filistinliler çok uzun bir süredir, ABD başta olmak üzere emperyalist batının desteğini almış ve zaman içinde Ortadoğu’da bazı rejimlerin de desteğini kazanmış olan İsrail’in ağır saldırısı altında.
Abluka altındaki Gazze’den İsrail’e çok sayıda roket fırlatılması ve Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının İsrail’e karşı ‘Aksa Tufanı’ adında bir saldırı başlatması, İsrail’in Başbakanı Netanyahu tarafından, “Bu bir operasyon veya karşılıklı saldırı değil, savaş” tepkisiyle karşılandı. Netanyahu, “Düşmana karşı eşi görülmemiş bir güçle savaşma” talimatı verdi.
Yahudiler, dünya tarihinin soykırıma uğramış halklarından biri. Bunu da dikkate alarak, İsrail devletinin uygulamalarını eleştirme düsturunu Yahudi düşmanlığına vardırmamak kuşkusuz önem taşıyor. Böyle yaptığınızda kendinizi dinler savaşı söyleminden ayrıştırmanız mümkün olamaz. Ancak bu gerçek, bu yazının girişinde atıf yaptığımız tarihsel gerçekliği de ortadan kaldırmıyor. İsrail devleti, işgalci pratikleriyle malul tarihinin üzerinden atlayıp, Filistin tarafından yapılan misilleme saldırıların tarihin başlangıç noktası gibi kabul etmemizi bekleyemez.
Şu anda süren sıcak savaş ortamının yol açtığı barut bulutu altında gözden kaçmaması gereken temel gerçeklik de yine Larry Collins ile Dominique Lapierre’nin Kudüs Ey Kudüs adlı kitaplarında -ve birçok başka kitapta- dile getirildiği gibi, failleri emperyalist sömürgeci güçler olan bir uzun savaşın devamında durduğumuz gerçeğidir. İngiliz sömürgeciliği ve zaman içinde dünyanın patronu havasındaki ABD’nin İsrail lehine ara buluculuk girişimleri atlanarak bugünü anlayamayız.
‘Filistin sorunu’ diye adlandırılan ve kendisini İsrail’in işgalci pratiklerinde bulan sorunun tarihi içinde emperyalist güçlerin müdahillikleri ya doğrudan İsrail’e destek niteliğinde ya da İsrail’in zamana yayılarak derinleşen ve Filistin’i yurtsuz bırakmaya yönelen girişimlerini sessiz kalarak tolere etmek biçiminde olmuştur.
Muhtemelen bu coğrafyada önümüzdeki günlerde yine kanlı gelişmelere tanıklık edeceğiz. Dünya halkları, halkların kardeşliğine dayalı bir çözümün inşası açısından güçlerini ortaya koyup belirleyici olana kadar da kalıcı bir çözüm hep bir hedef olarak kalacak gibi görünüyor.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00