09 Ekim 2023 04:00

City Football Group-Başakşehir flörtü

Başakşehir futbol kulübü, bir lig maçının ardından.

Fotoğraf: Murat Şengül/AA

Paylaş

Cuma günü tek cümlelik bir haber* çıktı Ajansspor’da: “City Grup, Başakşehir’i satın almak için resmi teklif yaptı ve görüşmelere başladı.” Haber, unsurlarını geride bırakırsak tek cümlelik olduğu için görüşmeler ne aşamada, taraflar ne diyor, teklif ne kadar ciddi bilemiyoruz ama bu gelişmeye haddinden fazla heyecanlananların olduğuna tanıklık ettik. Bu hamlenin Türk futbolunu tamamen değiştireceğini iddia edenler çıktı. Elbette bu beklentinin arkasında, Manchester City’nin de sahibi olan, Birleşik Arap Emirlikleri hanedanının doğrudan yatırımı Abu Dabi merkezli City Football Group’un (CFG) hükmettiği “sınırsız” sermaye var. Hakikaten bu sermaye, Avrupa futbolunun serencamını değiştirdi. Milyarlarca dolar akıttığı Manchester City’yi vasat bir İngiliz takımı olarak aldı, dünyanın 1 numarası yaptı. Yasaları çiğnedi, esnetti, UEFA’yı susturdu. Bununla kalmadı, benzerlerine örnek oldu. Körfez sermayesi bu yoldan ilerledi. 2011’de Katar PSG’yi, 2021’de Suudi Arabistan Newcastle United’ı satın aldı. Ancak Başakşehir haberleri vesilesiyle bizi de ilgilendiren mesele, bu trendin aynı zamanda bir “Otoriter devletlerin sporla aklanma stratejisi” olması değil. Futbolu bir ahtapot gibi saran bir başka tehlikeye “çoklu kulüp sahipliği”ne değineceğiz bugün.

CFG’nin hâlihazırda 11 ülkede 13 kulübü var. Manchester City, grubun lokomotifi ama Avustralya’da Melbourne City, Hindistan’da Mumbai City, ABD’de New York City, Uruguay’da Montevideo City, Brezilya’da Bahia, İtalya’da Palermo, Fransa’da Troyes, Belçika’da Lommel’in çoğunluk hisselerine sahipler. İspanya’da Girona, Çin’de Sichuan Jiuniu, Japonya’da Yokohama Marinos ciddi yatırım yaptıkları diğer kulüpler. Bu takımların hepsi Manchester City gibi liglerinin hakimi değil. Hepsine devasa paralar harcanmıyor, Manchester City’de olduğu gibi yasalar çiğnenmiyor, esnetilmiyor. Bazıları yıllardır alt liglerde mücadele ediyorlar. Bu kulüpler aracılığıyla dünyanın her yerine, tüm büyük pazarlara yayılmayı hedefleyen bir ağ kuruluyor. Bu ağın bir hiyerarşi içinde davranan mensupları, temelde Manchester City’e hizmet ediyor ama kendi bölgelerinde hepsinin ayrı işlevi var. Kendi oyuncularını kiralıyorlar, geliştiriyorlar, futbolcu izleme organizasyonlarını merkezileştiriyorlar.

Futbol, milyarlarca doların döndüğü büyük bir sektörse, bu sektörü domine etmek üzere “silahlanan” tekellerin oluşmaması mümkün değil. FIFA, UEFA ya da diğer federasyonların aldığı önlemler de bu yüzden bir dereceye kadar etkili olabiliyor. Nihayetinde güçlünün dediği norm haline geliyor. CFG, Başakşehir’i satın alırsa çizgiyi nereye çekeceği önemli. Türkiye pazarından beklenen ne? Agresif bir şekilde pazarın hakimi olmak mı, istikrarlı şekilde oraya yerleşmek ve yakın diğer pazarlardaki büyük oyuncularını beslemek mi? İlki epey riskli olur çünkü burası futbolseverlerden öte Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaşlıların ülkesi. Bu kimliklerin böylesi yapay bir hamleyle tehdit altına girmesi, ülkenin ciddi çoğunluğunun kışkırtılması anlamına gelir. 2018/19 sezonunda, Erdoğan ailesinin takımı olduğu bilinen ve Tayyip Erdoğan’ın kamuoyu önünde bizzat sahiplendiği Başakşehir, Galatasaray’la oynayacağı şampiyonluk maçı öncesinde Fenerbahçe ve Beşiktaşlıları dahi kendine karşı birleştirmeyi başarmıştı. Tarihte nadir görülecek şekilde o maç öncesi ekseriyet Başakşehir’e karşı GS’nin kazanmasını istemişti. CFG, pazara Başakşehir’le girdiğinde benzer bir baskıyı hissedecek, bu yüzden ağır ağır ilerleyeceklerdir. Hollanda’da NAC Breda’yla yaşadıkları olumsuz deneyim ortada. Orada taraftarın tepkisi sonrası geri adım atmışlardı. Zaten CFG’nin bugüne kadar aldığı derslerden biri mümkün olduğu kadar taraftarsız, köksüz kulüpleri satın almak… Bu yüzden Başakşehir onlar için biçilmiş kaftan. Haftaya gündem uygun olursa “çoklu kulüp sahipliği” meselesine biraz daha derinden girelim, neden spor endüstrisinde son yılların en güçlü trendi haline geldiğine ve neden futbol için hiç de hayırlı olmadığına değinelim…

* Muhabiri, editörü, mecrası belli “haber”, unsurları dışında neden tek cümle, orası ayrı bir tartışma konusu olmalı. Sosyal medya paylaşımıyla, “haber” bu kadar birbirine benzememeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa