Bölüşüm şoku

Fotoğraf: Evrensel
Türkiye ekonomisi, resmi olarak tek adam rejimine geçilmesinden bu yana, tabiri caizse, ‘gün yüzü’ görmedi. Geçtiğimiz beş yıl içinde peş peşe kur şokları, farklı içerikli faiz kararları ve birbirine taban tabana zıt ekonomi politikaları halkı uzun yıllar etkileyecek bir darboğaza soktu. Bu durum ciddi bir bölüşüm şoku yarattı ve milli gelir içinde emeğin payı azalırken, sermayenin payı belirgin şekilde arttı.
Hükümet, tutarsız ve sürekli değişen ekonomi politikalarının faturasını milyonların sırtına yıkmak konusunda hiç tereddüt etmeden hareket ediyor. Zamlar ve vergi artışları halkı nefes alamaz hale getirmiş gibi görünse de asıl büyük şok önümüzdeki yıl yaşanacak. Orta vadeli programa (OVP) göre 2024’te vergi gelirlerinde en az yüzde 76 artış hedefleniyor. Zam yağmuru hız kesmeden devam edecek gibi görünüyor.
Hükümetin önümüzdeki üç yıl için belirlediği çelişkilerde dolu OVP hedeflerinin büyük bölümünün (özellikle enflasyon, büyüme ve işsizlik tahminleri) gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Ancak söz konusu ekonomik hedeflere ulaşmak bahanesiyle uygulanacak politikaların halkın canını daha çok acıtacağı, bölüşüm uçurumunun daha da derinleştireceği anlaşılıyor. Bu durumun kaçınılmaz sonucu ise fiyatların sürekli artmasına rağmen alım gücünün aynı oranda artmaması nedeniyle yaşanan yoksulluk sarmalının daha da büyümesi olacak.
28 Mayıs seçiminden bu yana, Türk lirası dolar karşısında yüzde 40’a yakın değer kaybetti. Fiyatlar hız kesmeden artmaya devam ederken, ücretlerdeki artış enflasyonun altında kaldığından halkın satın alım gücü erimeye devam ediyor. Ülke nüfusunun küçük bir kesimi paradan para kazanmaya devam ederken, geçinmekte ve borçlarını ödemekte zorlanan ücretli emekçiler için yeni ve son derece zorlu bir dönem başlıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında “Yüksek ücret artışları yüksek enflasyona sebep oluyor. Bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım” diyerek, kendi elleriyle yarattıkları ekonomik enkazın faturasını bir kez daha ücretli emekçilerin sırtına yıkmakta kararlı olduklarını ifade etti. İşin ilginç tarafı Şimşek’in bu ifadesi IMF’nin ‘kemer sıkma’ politikalarının özünü oluşturan ‘Ücretlerin hedeflenen enflasyona göre belirlenerek reel ücretleri düşürme’ politikasının somutlaşmış hali. Yani Bakan Şimşek, yerel seçim sonrasında IMF’siz bir IMF programı uygulayacaklarını şimdiden dile getirmeye başladı.
Bakan Şimşek’e göre enflasyonun artması ücretleri, ücretlerdeki artış fiyatları arttırıyor ve ekonomi bu şekilde kısır bir döngüye giriyor. Oysa ücretlerin enflasyon artışı üzerindeki etkisinin sınırlı olduğunu gösteren çok sayıda somut veri var. Örneğin Uluslararası Para Fonu (IMF) geçtiğimiz yaz aylarında yayımladığı bir raporda enflasyon artışının asıl nedeninin ücret artışları değil, şirket kârları olduğunu açıkladı. IMF uzmanlarının Avrupa ülkeleri üzerinden yaptığı araştırmaya göre ücret artışlarının enflasyona etkisi yüzde 15 ile sınırlı iken, şirket kârları yüzde 45, ithalat fiyatları artışı yüzde 40 düzeyinde enflasyona etki ediyor.
Türkiye’de 2022’de banka ve şirketlerin kârlarındaki yıllık artış oranı, TÜİK’in hesaplamasına göre, yıllık yüzde 423’ü aşmış. Firmaların kârlılık oranları ise son 14 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış. Türkiye’deki şirketlerin kârlarının enflasyona etkisi ölçülse Avrupa’dan çok daha yüksek bir oran çıkması şaşırtıcı olmaz. Bütün bunları yok sayıp enflasyon artışını ücret artışlarına bağlayarak her fırsatta emekçinin cebine giren üç kuruşa göz dikmekten çekinmiyorlar. Emekçilerin ücretleri enflasyonun üzerinde arttırılıp insanca yaşayacak seviyeye getirilmediği sürece ne enflasyonla mücadele etmek ne de bölüşüm şokunu hafifletmek mümkün görünüyor.
Evrensel'i Takip Et