12 Ekim 2023 04:46

'Umutsuzluk alışkanlıktır'

İsrail'İn saldırıları

Fotoğraf: Ali Jadallah/AA

Paylaş

nasıl birleşiriz ey dost vatan, / sadece içindeki ölüler haklıyken.
Adonis

Yalnızca Türkiye’de değil, küresel ölçekte bir ‘ittifak’ eğilimi var. Neofaşistlerle neoliberallerin, neredeyse bir türdeşliğe dönüşen ittifak eğilimi bu. Aslında bizzat kendi varlıklarını ihdas etmiş olan son 35 yıllık küresel momentin gelip dayandığı çıkmaz sokakta buluşuyorlar. 80’lerin sonundan itibaren tantanayla ilan edilen ‘sosyalizmin yenilgisi’, ‘tarihin sonu’ ve ‘küresel yeni düzen’, iki ayak üzerinde ancak bir kedinin ömrü kadar durabildi ve 2000’lerden itibaren erken yaşlanmaya, çürümeye başladı. 11 Eylül saldırılarını istismar eden ABD saldırganlığının gezegenin her köşesine yönelmesi, o zafer tantanasının kof olduğuna dair ilk büyük işaretti. 2008’de zirveye çıkan finansal kriz çürük ağacın gövdesini çatırtıyla yardı. Sosyalizmin caydırıcılığıyla mecbur kalınmış ‘refah paylaşımı’ uygulamaları lağvedilirken bağımlı ve sömürge ülke halklarına barbarlık dayatıldı. Başta ABD olmak üzere küresel kapitalist ağalar yeryüzünün kaynaklarını silahlı gasp eylemleriyle ele geçirmeye devam etti. Liberal yeni düzenin meşruiyeti paramparça oldu. Kapitalist rejimler istikrarsızlaşmaya başladı.

Neofaşistler ve neoliberaller işte bu küresel kriz koşullarında, üretim-bölüşüm ilişkileri ve toplumsal siyasal yaşama dair ‘ultra’ gerici tezleri ve önerileriyle, çeşitli kılıklara bürünerek sahne alıyorlar. Akışkan omurgaları cihatçılardan Siyonistlere, neonazilerden ‘Yeşiller’e uzanan biçimsiz girinti çıkıntılara sahip. Küresel düzeyde geniş bir iktidar ağına sahip oldukları gibi, ‘muhalefetler’e de hâkim oluyorlar. İnsanlığın temel birikimlerine, emekçilerin ve halkların büyük bedeller pahasına kurdukları evrensel normlara saldırıyorlar.

Hamas üzerinden Filistin kurtuluş hareketine yönelen ve “aslında Filistin diye bir halk yok” demeye kadar varan taarruz bu ittifakın küresel konfederasyonu tarafından yürütülüyor. Türkiye gibi, Filistin halkıyla dayanışma geleneği güçlü ülkelerde bile, şiddet görüntülerini tek taraflı ve egemen-saldırgan gücün gözünden yansıtan bir düzenbazlıkla toplum zehirleniyor.

Milliyetçi-ülkücülerin, her istikametten liberallerin, cümle sağcıların İsrail devletiyle özdeşlik kurmasının ‘açıklanabilir’ bir yanı var. Aralarında, geçmişte eğreti şekilde durmak zorunda kaldıkları pozisyonu terk edenler olduğu gibi, Filistin’e ve dünyanın başka köşelerine zaten ezelden beri aynı şekilde bakanları var. Ama ‘Hamas gerekçeli’ bir toptan reddiyenin ‘sol’un saçaklarına da sızacak şekilde yayılabilmesi; neofaşist/neoliberal dünya görüşünün bütün o amorf yapısıyla genişlik kazandığını, hegemonyasını genişlettiğini gösteriyor. Sosyalist solun tarihsel yapılarının tereddütsüz tutumu ise bu küresel taarruza karşı dirençli kalabilecek cephenin işçi sınıfının politik hattı olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin emekçilerini kentlilik-taşralılık, eğitim ve yaşam biçimi gibi yapay kültürel sınırlar boyunca bölmeyi başaran ve buradan kendisine seçim-çatışma odaklı bir uzun iktidar ömrü devşiren rejimin can suyudur bu bölünme. Filistin üzerinden kendisine ‘yeni’ bir çatlak yaratmaya meyillidir.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, daha önce ‘talebi kısıtlamak’ gibi dolambaçlı sözlerle ifade ettiği bir saldırı planını, bu kara gürültünün ortasında bütün açıklığıyla dile getirdi: Enflasyonu kalıcı şekilde tek haneye indireceksek, ücret artışlarını sınırlamalıyız…” Türkiye’nin tüm emekçilerinin önümüzdeki dönem karşı karşıya olacağı ‘İsrail’ budur. Suriyeli şair Adonis’in bu yazının başında alıntılanan sorusu, tüm çağrışım evreniyle bizim için de geçerli. Sadece sandığa bakarak umudunu kaybeden bir toplumun dünyaya bakışı kendisine bakışının türevidir. Ters yüz edilmesi sosyalistlerin görevi. O halde Adonis’le başlayanı Adonis’le bitirelim:

umutsuzluk alışkanlıktır
umut ise yaratıcılık

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa