Filistin ve tezkere
Fotoğraf: Muhammed Selim Korkutata/AA
İsrail Filistin halkına karşı yeni bir imha saldırısı başlattı. Gerekçesi HAMAS’ın son saldırıları. İşgal altındaki bir ulusun kendisini savunma ve işgalciye saldırma hakkının tartışılacak bir yönü bulunmuyor. İsrail’in Filistinli sivillere on yıllardır süren saldırıları ve katliamları ortadayken ve şimdi Gazze yakılıp yıkılırken bunlara tepki göstermeyen Batılı emperyalistler, bugün de İsrailli “sivillere yapılanlar” gerekçesinin ardına siper alarak Filistinlilere cephe almış durumdalar. Daha şimdiden 260 bin Filistinlinin yerlerinden edilmiş durumda ve buna karşın İsrail’e destek açıklamaları peş peşe geliyor. Gazze’de bombardımanda ölen Filistinliler, kadın ve çocuklar için sessiz kalınıyor, bir katliamın üstü örtülmeye çalışılıyor.
Bu gelişmeler Türkiye gericiliğinin çeşitli mihraklarının sahte gözyaşlarına ve ikiyüzlülüğe dayanan tutumlarını açıklamalarına vesile oluyor. Örneğin faşizmin ve gericiliğin koçbaşlığına soyunan Bahçeli “Bir an evvel ara bulucuları devreye sokmak uluslararası toplumun acil gündemi olmalı…iki devletli çözüm olmadan barış tam bir hayaldir” derken, Erdoğan taraflara “itidal” tavsiye ediyor. Ama bu açıklamaların tam da yeni tezkere tartışmaları, ordunun sınır ötesine gönderilmesine karşı çıkanlar haindir suçlamaları ortaya savrulurken yapıldığı göz önüne alındığında ortaya şöyle ilginç bir durum çıkıyor: “Biz gidelim sınır ötesinde her türlü saldırganlığı yapalım, ordumuz gidebildiği yere kadar gitsin, sözde saldırıları böyle engelleyelim.” Bizim bu konuda ellerimiz serbest olsun! Türk gericiliğinin politikası bu.
Peki şimdi İsrail ne yapıyor? Terörü engelleme adına Filistin topraklarını işgal ediyor, ordularını Filistinlilerin üzerine gönderiyor, şehirleri yakıp yıkıyor. İsrail bu “savunma” biçiminin geçersizliğini ve yanlışlığını kanıtlayan çok somut bir örnektir. Devletlerin, ulusların adları değiştirilince ortaya çıkan tablo tartışmasız benzerdir. Konu dışarısı olunca uluslararası toplum müdahale etsin -ki bu onların sorun üzerinde oynamasından başka bir şey değildir-, iki devletli çözüm olsun, herkes itidalli olsun diyenler, mesele kendi iç sorunları olunca saldırganlıkta ve yıkıcılıkta sınır tanımıyorlar. Filistinliler ve Kürtler Ortadoğu’nun iki mazlum halkıdır ve kaderleri pek çok bakımdan birbirine benzemektedir. Bu nedenle gerici faşist çevrelerin söylediklerinin ikiyüzlü bir demagojiden öte bir anlamı bulunmamaktadır.
Bütün bu gelişmelerin kanıtladığı temel gerçek şudur: Bölgede eşit, adil ve özgürlükleri getiren onurlu bir barış olmadıkça bu topraklar kan ve göz yaşından, yıkımdan, katliamlardan kurtulmayacaklardır. Emperyalizm ve bölge gericilikleri bazen aynı yönde, bazen birbirini darbeleyerek, bazen güçlendirerek bölge halklarını esarete ve köleliğe mahkum etmekte, en gerici ideoloji ve akımlara yolu sonuna kadar açmaktadırlar. İsrail siyonizmi, Arap gericiliği, Türk gericiliği, İran gericiliği vb. emperyalizmle birlikte bölge halklarına kan kusturmaktadır. Sıcak çatışma bölgeleri zaman zaman yer değiştirmekte, bazı sorunlar o an için öne çıkmakta, ama baskı, terör ve yayılmacılık sistematik olarak varlığını devam ettirmektedir.
Bölge gericilikleri ve emperyalizm, bölge halklarının din, mezhep, ulusal vb. farklılıklarını, eski dönemlerden gelen tarihsel anlaşmazlıklarını sürekli körükleyen, birbirlerine karşı kullanan, ama tehlike çanları hepsi için çaldığında gerektiğinde aynı gerici yönde tutum alan bir yönetme anlayışına sahiptir. Bölgenin zenginlikleri -petrol, doğal gaz vb.- yağmalanmakta, stratejik konumunun avantajlarından yararlanılmakta, bölge halkları ve devletleri sürekli olarak birbirine karşı tetikte tutulmaktadır. Bölge devletleri kendi halklarına, ezdikleri uluslara aynı gaddarlıkta davranmakta, biri diğerini dil ucuyla da olsa, kendi çıkarları gereği eleştirdiğinde, diğerinin “Sen kendi içine bak” çıkışıyla yerine oturtulmaktadır. Bu bakımdan İsrail’i yönetenlerin Türkiye’ye, Türkiye’yi yönetenlerin İsrail’e akıl verecek, eleştirecek bir konumu bulunmamaktadır. Bir halk deyişi ile ortada tam olarak “Tencere dibin kara” durumu vardır.
Kuşkusuz bölge halkları kendilerine bölge gericilikleri ve emperyalizm tarafından çizilen bu “kadere” mahkum değildir. Her halkın kendi gericiliğine karşı mücadele etmesi, emperyalizme ve dış müdahalelere karşı dayanışma içinde olması, işçilerin enternasyonalist bir bilinçle hareket edip, halkların kardeşliğine giden yolu açmayı başarabilmeleri, bölge gericiliklerini ve emperyalizmi geriletecek ve yıkacak bir gücü harekete geçirebilecektir. Ulusların özgürlüğü, halkların kardeşliği için mücadele etmek bölge halklarının alnına tarihsel bir kader gibi yazılmıştır. Bölgenin en gelişmiş ülkesini oluşturan Türkiye işçi sınıfının ve emekçi halklarının üzerinde büyük ve ağır, ama bölge halklarına öncülük etmek gibi bir o kadarda onurlu bir görev bulunmaktadır.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37