Savaş, dezenformasyon ve sosyal medya
Fotoğraf: Ali Jadallah/AA
Hamas’ın saldırısını takiben İsrail’in Filistin’in tümüne yönelen saldırısı bir haftadır sürüyor. Saldırının politik ve ekonomik yönleri ile çokça yazıldı/yazılıyor. Saldırının ele alınması gereken bir diğer yönü propaganda ve dezenformasyon. Bu bir haftada gerek geleneksel medyada gerekse de sosyal medyada dezenformasyon altın çağını yaşıyor. Dezenformatif bir içeriğin ışık hızıyla yayılmasını, bunu yalanlamak üzere üretilmiş bir başka dezenformatif içeriğin yine ışık hızıyla yayılması izlerken gerçekleri tartışmaya çalışan az sayıdaki ses sıklıkla bütün bu doğrulu-yanlışlı, yönlendirilmiş, yamultulmuş şekilsiz veri akışı içinde boğuluyor.
2003’te Irak’ın işgaline dair kamuoyu algısını -tek etken olmamakla birlikte- ağırlıklı olarak Bush’un “Irak’ın kitle imha silahları” yalanı ve bu yalanın medyanın büyük yayınları tarafından tekrarlanması şekillendirmişti. İşgalin ardından bir türlü bulunamayan söz konusu kitle imha silahlarına dair ABD Senatosunun oluşturduğu bir komite “Dönemin istihbarat verilerinin bu iddiayı desteklemediğini” açıkça ifade edecekti. Öte yandan yalanı tekrarlayan hükümetler ve arkalarına aldıkları ana akım medyanın gücü işgali aklamaya yetmemiş, dünyanın pek çok ülkesi işgale karşı güçlü eylemler gerçekleştirilmişti.
2010’ların başına gelindiğinde artık denklemde yeni bir değişken vardı: Sosyal medya ve tarihsel olarak daha eski olsa da sosyal medya aracılığı ile fazlasıyla kolaylaşan sahadan bilginin sıradan yurttaşlarca ilk elden aktarımı. Biz bu değişkenin etkilerini ilk elden Gezi döneminde yaşadık. Arap Baharı’nda, ABD’de Siyah Hayatları Değerlidir hareketinde ve dünyanın daha pek çok köşesinde tanıklık ettik. Hamas’ın 3 İsrailli genci kaçırıp öldürmesiyle başlayan İsrail’in 2014’teki Gazze saldırısında Twitter’da yoğunlaşan sahadan ilk elden aktarımların kamuoyunun sempatisinin Filistin’e yönelmesinde nasıl rol oynadığı hatırımızdan çıkmış değil. Akademi ve medya uzmanlarının bir kısmının “yurttaş gazeteciliği” konusunda ne kadar heyecanlandırdığını hatırlayın. “Yurttaş gazeteciliğinin medyayı ve dünyayı nasıl demokratikleştireceği”nin tezleri yazılıyordu o dönemlerde. Dezenformasyon hâlâ büyük bir sorun değil küçükçe bir baş ağrısıydı daha.
Ekonomik ve politik bağlamdan azade değil elbette ama bugün bu denklemin tam tersinden ve olağanüstü hızlı bir şekilde işleyişine tanıklık ediyoruz. Seferberlik emri ile askere alınmış radikal bir İsrailli yerleşimcinin İsrail yayını i24’ten bir gazeteciye söylediği “Bebeklerin ve kadınların kafalarını kestiler” cümlesi hızla yayılıyor. Söz konusu gazeteci önce canlı yayında 40’a yakın bebeğin beşiklerinden alındığını iddia ediyor. Ardından Twitter’da iddiasını düzeltiyor: “Askerler 40 bebeğin öldürüldüğüne inandıklarını bana söyledi.” O sırada medya boş durmuyor, iddia iddia olmaktan çıkıp gazete manşetlerine kadar yaylıyor. ABD Başkanı Biden 10 Ekim’deki konuşmasında “Teröristlerin çocukların kafasını kestiği fotoğrafları göreceğim ve teyit edeceğim hiç aklıma gelmezdi” cümlesini kuruyor. CNN’de konuşan İsrail Başbakanlığı yetkilisi tekrarlıyor, sosyal medya tekrarlıyor… Ne bağımsız bir doğrulama mevcut ne de ikinci bir kaynak. Ardından Beyaz Saray’dan açıklama: “Biden bu konuda fotoğraf görmedi, bağımsız bir şekilde de doğrulamadık. Biden’in söyledikleri Netanyahu’nun temsilcisinin aktarımları ve medyaya dayanıyor.” İsrail ancak birkaç gün sonra Hamas’ın kafalarını kestiği bebekler olduğunu iddia ettiği fotoğrafları yayımlıyor. İsrail ordusu “ölüye saygısızlık” olacağı gerekçesi ile konuyu araştırmayı reddediyor. Hâlâ meselenin doğrusu ne emin olmamız mümkün değil.
Asli amacı propaganda olan doğruluğu ya da yanlışlığı belirsiz bu bilgi önce aşağıdan en tepelere oradan da sosyal medya aracılığı ile tekrar en aşağı doğru yayılırken, sosyal medyada eski ve farklı olaylardan görsel ve videoların güncel ve sahadan aktarılıyormuş gibi yayımlanmasından yapay zeka ile işlenmiş sahte bebek cesedi fotoğraflarına, “anlı şanlı” uzmanların tarih çarpıtmalarından “anlı şanlı” gazetecilerin “ismini vermek istemeyen hükümet yetkilileri”ne dayandırdığı bilgilere geniş bir propaganda ağı irili ufaklı iddiaları ortaya atarak işlemeye devam ediyor. Daha deneyimli “saygın” yayınlar taraflılıklarının gereğini yerine getirmek için dezenformasyona zaten ihtiyaç duymuyor. Ancak “saygın” yayınların propagandasının yetersizliği kapitalizmin önceki deneyimleri açısından verili bir sabit. Sosyal medyadan “bilgi” akışının böylesine hızlandığı bir dönemde devlet kaynaklı sistemli dezenformasyon da en anoniminden en ünlüsüne sosyal medyadaki dezenformasyon ordusu da bir yandan büyük yayınların propagandada yetersiz kaldığı alanı tutarken diğer yandan sahadan gelen gerçek bilginin üstünü örtmeye yarıyor.
- Medyanın arama tekeli ile imtihanı 23 Kasım 2024 05:01
- Teknoloji patronları ABD seçiminin galiplerinden 09 Kasım 2024 04:32
- Platformlar ve yayıncılar çevrim içi radikalleşmenin neresinde? 19 Ekim 2024 06:56
- Hamam böceği yuvası mutfakta değil 10 Ekim 2024 04:55
- ‘Yerli ve milli’lik siber güvenliğin neresinde? 21 Eylül 2024 06:01
- Sızan/sızmayan veri ve sonrası 14 Eylül 2024 04:54
- Modern İskenderiye Kütüphanesi yanarken 07 Eylül 2024 04:43
- Genç oyun geliştiricilere vadedilen kabus 24 Ağustos 2024 05:58
- Oyunları kim, neden hedefe koyar? 17 Ağustos 2024 05:04
- Sansür, ebeveynler ve oyunlar 10 Ağustos 2024 06:30
- Roblox sansürü çocukları koruyabilir mi? 09 Ağustos 2024 04:15
- Distopya gerçeğe dönerken… 03 Ağustos 2024 05:33