14 Ekim 2023 04:40

İç siyaset meselesi olarak "Filistin"

İsrail'in gazze'ye hava saldırısı

Fotoğraf: Abed Rahim Khatib/AA

Paylaş

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” ismi verilen benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı. İsrail yönetimi hızla “savaş durumu” ilan etti.

İsrail tarafından Gazze’ye giden elektrik ve diğer kaynaklar kesilerek eşi az görülmüş vahşilikte bir bombardıman başlatıldı. Bu satırlar yazıldığında, sivil halka ayrım yapmayan, imhaya yönelik abluka ve Gazze halkının derin çaresizliği devam etmekteydi.

Dünyanın dört bir yanında Filistin halkını ya da İsrail devletini destekleyen gösteriler birbirini izledi. Liderler yıllardır izledikleri çizgiye uygun olarak pozisyonlarını belli edip taraflardan birine destek verdi; şaşırtıcı bir açıklama duyulmadı.

* * *

Bu önemli gelişme, Türkiye’de de pek çok siyasal figür tarafından değerlendirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan itidal çağrısı yaptı, “Tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz” dedi.

Erdoğan’ın konuya yaklaşımını eleştiren Davutoğlu ise, “2014’te savaşı durduramıyoruz diye baş başa ağladığımız Erdoğan’ın şimdiki haline ağlıyorum… Polis köpekleri Mescid-i Aksa’da ve Türkiye Cumhurbaşkanı Filistin’e atıfta bulunmadan İsrail diyor... Kim yazdıysa bu konuşmayı Erdoğan’a, derhal görevden alınmalı.” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Şaşırtıcı bir yorum Kocaeli Kitap Fuarında yaptığı konuşmada Bülent Arınç tarafından yapıldı: “Gazze’deki Hamas diyeyim, mücahit desen bir türlü militan desen bir türlü. Paramotorla ve pikaplarla, İsrail tarafına geçmişler. Orada hem esir almışlar hem de sanıyorum 200 civarında insan öldürülmüş veya ölmüşler. İsrail bunun altında kalmadı daha çok eziyet, daha çok ölüm, daha çok bomba yağdırdı. Filistin yani bizim çalınmış topraklar dediğimiz yer... Filistin’de iki yönetim var. Birisi Hamas’ın Gazze’deki yönetimi, birisi Filistin diye bilinen ve yurt dışında da tanınırlığı olan Ramallah’taki Filistin yani Yaser Arafat’tan kalan yönetim. Bu iki yönetim hâlâ barışık değil, hâlâbir araya gelip kendi seçimlerini bile yapabilmiş değil... Dedim ki ‘Çok yanlış gidiyorsunuz siz birleşmedikçe dünyada gücünüz olmaz. Hamas başka yeri söylüyor siz başka şeyi yapıyorsunuz’ dedim. ‘O bizim kabahatimiz değil onlar bizimle anlaşmıyorlar’ dedi. ‘Ama siz bizi çok yordunuz’ dedim.”

* * *

Bahsi geçen siyasetçilerin diplomatik es geçişleri ya da destek cümleleri içine serpiştirdikleri eleştiriler üzerinden, özellikle de sonradan aksi yönde yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında, Filistin meselesinde pozisyon değiştirdiklerini söylemek mümkün değil. Ancak, ‘Milli Görüş Okulu’nun bu seçkin öğrencilerinin mazlumları ezerek yükselen krize ilişkin ilk anda yaptıkları açıklamaların satır araları önemli. Utangaç ifadelerin kısalığı ve kelime tercihleri net bir yorum yapmayı zorlaştırsa da, açıklamalarında Necmettin Erbakan’ın inşa ettiği ve İsra suresi 81. ayette yer alan “De ki: Hak geldi, Batıl zail oldu” ibaresine dayanan dış politika anlayışından hayli farklı bir ton tutturulduğu görülüyor. Milli Görüş’ün ilk siyasi partisi olan Milli Nizam Partisinin 1970 tarihli parti programında yer alan “Dış politikada temel prensibimiz hakkın ve adaletin müdafaası olacaktır” ilkesinin altından çok sular aktığı aşikar.

Bir zamanlar Türkiye’nin İsrail’e yönelik kararları nedeniyle teşekkür mitingi yapılan Gazze de eski Gazze değil; Erdoğan’ın posterlerinin caddeleri süslediği ve hatta esnafın dükkanlarına Erdoğan’ın ismini verdiği günler geride kaldı. Geride kalanın yalnızca bunlar olmadığını, iktidar katında Filistin’e yönelik destek söyleminin de farklılaştığını gösteren işaretler mevcut.

Şiddeti ortaya çıkaran ve sürdürülmesine neden olan toplumsal ve siyasal koşullar üzerinde yeterince durmadan, Batı eksenli bakışın değerleri ve siyasal öncelikleri üzerinden şiddet içeren eylemlere yönelik eleştirilerin muhafazakar kanada doğru genişlemesi önemli. Bu durum bir yandan pragmatik siyaset yapma biçiminden izler taşırken, diğer yandan terörün ne, teröristin kim olduğunu güncel ihtiyaçlara göre saptama alışkanlığının beraberinde getirdiği laçkalaşmayı da gözler önüne seriyor. Muhalefetteyken ya da konjonktür uygunken Filistin bayrağını yüksekte tutan ve bunun siyasal getirisinden faydalanan bir çizginin, işgal ve sömürgecilik karşıtı gerilla gruplarını ve devrimci isyanları, bağlamından kopararak ‘terörizm’ çerçevesi içine yerleştiren yaklaşımlardan etkilenme işaretleri ve bunun iç siyasal sonuçları, üzerinde düşünülmeyi gerektiriyor.

Son yıllarda emek mücadelesinin etnik köken, inanç, cinsiyet ayrımı olmadan farklı yaşam tarzına sahip işçileri dayanışma içinde kardeşleştirdiğini görüyoruz. Kültürel ayrım çizgileri grev çadırlarında hızla ortadan kalkıyor. İktidarlar yolunu şaşırsa bile ülkemizdeki gelişmeler, Filistin meselesinde de kültürel ayrımlar yerine mazlumun mazluma sahip çıktığı günlerin önünü açıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa