19 Ekim 2023 04:50

Bataklık

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Paylaş

Türkiye ekonomisinin 24 Ocak 1980 kararlarının ilanından itibaren büyük ölçüde borçlanmaya ve sıcak paraya bağımlı hale gelmesi, iç ve dış siyasette yaşanan her türlü gerilimin, ekonomiyi ve ekonomik dengeleri olumsuz etkilemesini beraberinde getirdi. Nitekim ülke ekonomisinde uzun süredir yaşanan ve seçim sonrası daha da belirginleşen ekonomik ve toplumsal sorunlar milyonlar açısından katlanılamaz hale gelmiş durumda.

Başta enflasyon ve cari açık olmak üzere, temel ekonomik göstergeler alarm verirken, geniş halk kesimlerini doğrudan ilgilendiren bütün alanlardaki resmi veriler, ekonomide önceden belirlenen hedeflerin yanına bile yaklaşılmadığını gösteriyor. Gittikçe artan enflasyon nedeniyle halkın satın alma gücü istikrarlı şekilde azalmaya devam ederken açlık ve yoksulluk sınırı sürekli artıyor. Bu durum özellikle asgari ücret ve civarında gelirle geçimini sağlamaya çalışan ücretli emekçiler açısından en büyük bir sıkıntı kaynağı. Kış aylarının yaklaşmasıyla birlikte artan hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısının nüfusun önemli bölümünü etkilemeye başlaması ise yerel seçim hesapları yapan iktidar ortaklarının işini daha da zorlaştırıyor.

Ekonomide yaşanan ve giderek ağırlaşan sorunların faturasının iktidarına kesilmesinden korkan Erdoğan son iki yıldır hayat pahalılığını önlemek için en kısa sürede enflasyonu kontrol altına alacaklarını söylüyor ve her fırsatta enflasyonla mücadeleye yardımcı olmaları için marketleri indirim yapmaya davet ediyor. Büyük marketler ‘fahiş fiyat artışlarıyla’ mücadele etmek için indirim yaparlarsa enflasyon kendiliğinden düşecek, hayat pahalılığı azalacak ve milyonlarca insan rahat bir nefes alacak!

Erdoğan bugüne kadar hayat pahalılığı ve enflasyonun sorumlusu olarak sürekli fırsatçıları hedef gösterdi ve kendisini yaşananların dışında tutmayı başardı. Hatırlayalım, bugüne kadar gıda fiyatlarındaki artış için pazarcılar ve marketleri, artan döviz kuru için dış güçleri, kira artışları için de emlakçıları ve fırsatçı ev sahiplerini suçladılar. İktidarın ve ekonomi yönetiminin ülkede yaşanan sorunlarda hiçbir sorumluluğu olmadığına göre, fırsatçılığın önüne geçilirse bütün sorunlar kendiliğinden çözülecek ve ülke ekonomisi rahatlayacak!

Türkiye ekonomisinin bugün geldiği noktada iktidarın enflasyonla gerçek anlamda mücadele etmek için gerekli adımları atmadığı, atmaya da niyetinin olmadığı açık. Fiyat artışlarının sorumlularının nasıl ve hangi ölçütlere göre belirlendiği belli olmadığı bir ortamda, indirim kampanyaları ve göstermelik tedbirlerle hayat pahalılığının önüne geçebilmek mümkün değil. Fiyatlardaki aşırı artışlar ve hayat pahalılığının asıl sorumlusunun iktidarın benimsediği ‘yanlış’ ekonomi politikaları olduğunu ve bu politikalar terk edilmediği sürece her şeyin daha da kötüye gideceğini hemen herkes görebiliyor.

Temel gıda ihtiyaçlarını, kirasını ve faturasını karşılayamayan, borçlarını ödeyemeyen milyonlarca insan yoksullukla, hatta açlık riskiyle karşı karşıyalar. Okul öncesi ve ilkokul başta olmak üzere, eğitimin bütün kademelerinde milyonlarca öğrenci yeterli beslenememe sorunu yaşıyor. Milyonlarca emekçinin yaşadığı gelir kayıplarının en azından bir bölümünü karşılamak, yaşadığı sorunlara somut çözümler üretmek yerine, bütün umudunu indirim kampanyalarına bağlayanların hiçbir sorun yokmuş gibi davranmayı sürdürmesi ve her şeyin ‘kontrol altında’ olduğu yönündeki söylemleri artık kimseye inandırıcı gelmiyor.

Yıllardır iktidar eliyle yaratılan ve giderek ağırlaşan sorunların halkın günlük yaşamını nasıl etkilediği, ülkenin içine çekildiği bataklığın nasıl giderek büyüdüğü, sadece bugünün değil, gelecek on yılların nasıl göz göre göre ipotek altına alındığını görmek için uyanık olmak ve etrafa bakmak yetiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa