23 Ekim 2023 04:36

Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin

Top oynayan biri kırmızı formalı, diğeri beyaz formalı iki futbocu

Fotoğraf: Fars Media Corporation Wikimedia Commons (CC BY 4.0)

Paylaş

İşgal edilmiş, parçalanmış, çalınmış Filistin topraklarının futbol başkenti Gazze’ydi. En iyi futbolcular oradan çıkar, ulusal karmanın çoğunluğu her zaman Gazzeli topçulardan oluşurdu. 2007’de Hamas’ın kentte hakimiyeti ele geçirmesi şehrin bu geleneği sürdürüp sürdüremeyeceğine dair şüpheler uyandırdı çünkü örgüt Gazze’deki her şeyle birlikte futbol kulüplerini de kontrolü altına almıştı. Şimdi El Fetih’in kontrolündeki Filistin Futbol Federasyonu ile Gazze kulüpleri arasında coğrafi sınırların ötesinde bir mesafe oluşmuştu. Dünyanın her yerinde, hayatın her alanında olduğu gibi sporun baskın kimliğini de politik gerçeklik belirliyordu. İsrail’e karşı direnişte silahlı mücadelenin kaçınılmazlığına inanan ve biraz da El Fetih’in bu konudaki uzlaşmacı varlığına tepkiden güç bulan Hamas, sporun da bu askeri amaçlara hizmet edecek şekilde yeniden yapılanmasını istiyordu. Sporu çoktan ulusal politikanın ve uluslararası tanınmanın bir aracı olarak bir diplomasi mekanizmasına evrilten Fetih’in bakış açısı ise farklıydı. Bir yandan İsrail hapishanelerinde 17 yıl yatan üst düzey Fetih Yöneticisi Cibril Recub’un karizmatik liderliğiyle FIFA ve IOC masalarına oturmaya başlayan Filistin futbolu, sporu seküler bir diplomatik bir tanınma aracına dönüştürüyordu. Diğer yanda ise abluka altındaki bir kentte bambaşka şartlar altında varlığını sürdüren Hamas, sporda “savaş dönemi” önlemleri alıyordu. Elbette Batı Şeria ve ötesindeki kadın futbolculara da dini gerekçelerle Gazze’de asla rastlanamıyordu. James Montague’in Ortadoğu ülkelerinde futbol geleneklerinin izini süren “When Friday Comes” kitabında, dönemin federasyon yöneticilerinden İbrahim Ebu Salem, Hamas sonrası bu değişikliği “Artık Gazze’deki kadınlar futbolu ancak odalarında oynar” ifadesiyle özetliyordu.

Gelin görün ki Filistin gibi coğrafyalarda, “Filistinli” gibi kimileri tarafından varlığı dahi sorgulanan insanların yaşadığı yerlerde bu iç çekişmeler, anlaşmazlıklar talidir. “Düşman”, bunu kanıtlamakta gecikmez. 2009’da Batı Şeria’daki Filistin milli takımı kampına giderken Gazze çıkışında İsrail güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan, işkencelerden geçirilen ve ancak 3 aylık bir açlık grevinin uluslararası kamuoyunda yarattığı etki ve dönemin FIFA Başkanı Sepp Blatter’in devreye girmesiyle serbest kalabilen Mahmud Sarsak’ın yaşadıkları Filistin sporunun esas probleminin ne olduğunu “kardeş düşmanlara” da hatırlatıyordu. İsrail’in Filistin sporuna müdahaleleri sadece milli takım oyuncularını tutuklamakla, alıkoymakla sınırlı kalmadı. Esas yıkıcı etki silahla yapıldı. Bombalarla, ablukayla, açlıkla… Sakat bırakılan çocuklar, yıkılan stadyumlar, spor sahaları… İsrail başka pek çok şeyle birlikte Filistin’in spor altyapısını da yok etti.

Gazze’nin en popüler kulüplerinden biri El Şati’dir. Akdeniz kıyısındaki bir mülteci kampının takımıdır bu, bir bakıma hepsi plaj futbolcularıdır. 16 Temmuz 2014’te plajda top oynarken İsrail ordusunun hedefi olan en büyüğü 11, en küçüğü 9 yaşındaki Bekir biraderleri unutmayacağımıza söz vermiştik. “Plaj futbolu” deyince dünyanın hiçbir yerinde insanın aklına bombalanmış çocuklar gelmez ama Gazze böyle bir yer ve tüm iç çekişmelerin, Filistinli taraflara atfedilen marazların ötesinde, 75 yıllık zulmün başrolünde kimlerin olduğu açık. Bu köşede yaklaşık 15 yıldır ara ara dillendirdiğim argümanlardan biri şu oldu: İsrail devleti, başka pek çok olumsuzlukla birlikte aynı zamanda dünya üzerinde bir halkın spor yapma hakkına yönelik en büyük tehdittir. Bu tehdide karşı alınması gereken önlem için spor tarihine bakabiliriz: 1970’te Güney Afrika’daki apartheid rejiminin uluslararası spor müsabakalarından tamamen men edilmesi. Bu talep Filistin ve dostlarının her daim gündeminde olmalı.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa