23 Ekim 2023 04:51

Kanla katlanan kârlar ve yükselen hisseler

ABD Başkanı Joe Biden ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

Fotoğraf: GPO/AA

Paylaş

Geçen yazıya ABD’li Gazeteci Larry Collins ile Fransız meslektaşı Dominique Lepierre’in kaleme aldıkları ‘Kudüs Ey Kudüs’ adlı kitaba atıfla başlamıştık. İsrail ile Filistin arasındaki ilişkiler tarihinin temelinde yatan emperyalist ilişkiler silsilesine dikkat çeken o kitaptan sonra bu yazıya da ön sözünü eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in yazdığı Ribhi Halloum tarafından kaleme alınan ve Türkiye’de Alan Yayıncılık tarafından yayımlanan ‘Belgelerle Filistin-Dün, Bugün, Yarın’ adlı kitapla girelim.

Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın ya da yaygın adıyla 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcını Avusturya-Macaristan veliahtının bir Sırp milliyetçisi genç tarafından öldürülmesiyle başlatmak nasıl ki tarihsel ve ekonomi politik gerçek temelleri ıskalamaya yol açıyorsa, bugün İsrail ile Filistin arasındaki yaşadığımız çatışmalı süreç de ilk kurşunu kimin sıktığının ötesinde bir temele dayanıyor.

Gazeteci-Yazar Ribhi Halloum, büyükelçilik ve Filistin Kurtuluş Örgütü Türkiye Temsilciliği de yapmış bir isim. Bülent Ecevit ile tanışıklıkları da o döneme dayanıyor.

Ribhi Halloum (Abu Firaz), Eylül 1988’de yayımlanan kitabının başlarında İsrail’in gerçekleştirdiği katliamları bir bölümde toplamış.

Bir köşe yazısını sınırlılığı içinde o bölümden bazı aktarımlar şöyle:

“Deir Yassin 1948
9 Nisan 1948’de Menachim Begin önderliğinde Irgun, İshak Şamir önderliğinde Stern Çetesi ve embriyonik İsrail ordusu, Haganah başta olmak üzere siyonist kuvvetler Kudüs yakınındaki Deir Yassin köyüne girdiler, barış içindeki köyde soğukkanlılıkla 254 erkek, kadın ve çocuğu öldürdüler, gövdelerin çoğunu parçaladılar. Siyonistlerin Deir Yassin’de olanların başka yerlerde de olacağı tehdidi 750 bin Filistinli sivilin kaçmasının ana nedeni oldu.

Kufr Kassem 1956
İsrail’in Mısır’ı işgalinin arifesinde, 29 Ekim 1956’da, 49 Filistinli köylü İsrail vatandaşı iken İsrail sınır muhafızlarınca soğukkanlılıkla öldürüldü. Kurbanlar arasında yedi çocuk ve dokuz kadın da vardı.

Samu 1956
Büyük bir İsrail birliği hiçbir kışkırtma olmadan batı yakasındaki barış içinde yaşayan Samu köyüne saldırdı. 125 ev, bir okul ve bir klinik tamamıyla yıkıldı. Komşu bir köydeki on beş ev de tahrip edildi. On sekiz Filistinli sivil öldürüldü, elli dördü yaralandı.

Ürdün 1968
15 Şubat’ta siyonist uçaklar Ürdün Nehri boyunca on beşten çok Filistin köyüne ve mülteci kampına saldırarak napalm bombaları attılar, 56 kişiyi öldürüp 82’sini yaraladılar.

Beyrut 1981
20 Temmuz’daki nedensiz hava saldırısıyla en az 300 sivil öldürüldü, 1000 kişi yaralandı.

Sabra ve Şatilla 1982
Beyrut’tan FKÖ savaşçıları ayrıldıktan sonra İsrail kuvvetleri Lübnan’ın başkentine girdiler. Sabra ve Şatilla kamplarında çoğunluğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere binden çok, masum ve korumasız insanı, soğukkanlılıkla öldürdüler.”

Bu kitabın yazılmasının üzerinden geçen 35 yıl içinde yaşanan katliamları ve ambargoyu da ekleyin.

Uluslararası ilişkilerde sorunlara tarihsel bağlamlarıyla bakmak kadar, ekonomi politik etkenleri göz ardı etmemek de hayati önemde.

KAPİTALİZMİ ANLAMAK

İsrail’in saldırıları sürerken “uluslararası toplum”un tutumunu değerlendiren Noam Chomsky’nin “Serveti, gücü olmayanın hakları da yoktur” saptaması bu açıdan dikkat çekiciydi. Prof. Dr. Murat Birdal da Twitter hesabından, bu saptamaya atıfla, kapitalizmi anlamanın önemine işaret etti.

Bu bağlamda, sürecin bir başka önemli boyutu ise silah tekelleriyle ilgili. 12 Ekim’de birçok haber mecrası, Çin Halk Cumhuriyeti’nin en çok okunan gazetelerinden Global Times’ın, ABD’nin savunma şirketlerinin İsrail-Filistin çatışmasından büyük kâr elde edebileceklerini yazdığını aktarmıştı. “Eğer herhangi bir grubun çatışmadan faydalanacak ve şiddetten kâr elde edecekler varsa, bu muhtemelen ABD’li savunma sanayi şirketleri olacaktır” ifadelerine yer veren Global Times, Amerikalı silah üreticileri Lockheed Martin ve Northrop Grumman’ın hisselerinin değerindeki artışa dikkat çekerek, Ortadoğu’daki gerilimin artmasıyla birlikte bu şirketlerin hisselerinin önemli ölçüde arttığını aktardı. Biden’ın saldırılar sürerken İsrail’e giderek Netanyahu ile kucaklaşmasını bir de bu açıdan okumak gerekiyor. Bir; ABD’nin bölgesel hesapları bakımından çıkan yeni imkanlar, iki; ABD’li silah devlerinin akan kanla artan kârları ve borsada yükselişe geçen hisseleri açısından. Biden’ın Kongre’den, 75,3 milyar doları Ukrayna ve İsrail’e askeri yardımlar için kullanılacak 105 milyar dolarlık ek bütçe istediğini de hatırlatalım.

Yukarıda andığımız ABD’li iki silah üreticisinin İsrail-Filistin savaşı sürecinde, 6 Ekim ile haftanın son işlem günü olan 20 Ekim Cuma günü arasındaki hareketlerine de baktık.

Hisselerin hareketleri şöyle gelişti.

ABD’Lİ SİLAH DEVLERİNİN HİSSELERİ UÇTU

Lockheed Martin hissesi borsada 6 Ekim’de 400.73 USD ile işlem görürken, ilk saldırının olduğu 7 Ekim’de sert bir yükselişe geçerek, 9 Ekim’de 436.53 USD’ye yükseldi. İsrail’in saldırılarının yoğunlaştığı, ABD ve İngiltere’nin İsrail’e açık destek verdiği ve savaşın etkilerinin bölgesel karakter kazanabileceği endişelerinin hakim olduğu döneme denk gelen 19 Ekim’de ise hisse 449.18 USD’ye kadar yükseldi. Bu sert yükselişin ardından haftanın son işlem günü olan 20 Ekim’de ise bir kâr realizasyonunun ardından hisse haftayı 444.17 USD ile kapattı.

Northrop Grumman ise 6 Ekim günü 423.24 USD ile fiyatlanırken 7 Ekim’in ardından sert bir yükselişle 9 Ekim’de 471.61 USD’yi buldu. Bir önceki haftanın son işlem günü olan 13 Ekim Cuma gününü 490.15 USD ile kapatan hisse, bu sert yükselişin ardından son bir haftada bazen yükselişler bazen kâr satışlarıyla devam ederek haftanın son işlem günü olan 20 Ekim’i 485.70 USD ile kapattı.

LENİN’İN TEZLERİ YİNE DOĞRULANDI

Bu sadece silah tekellerinin kârlarını katladıkları anlamına gelmiyor, diğer birçok sektör hisselerinde çeşitli nedenlerle düşüşler yaşanırken savaşa yatırım yapanların iki haftalık bir dönemde servet sahibi oldukları anlamına da geliyor.

Emperyalizm çağında savaşların kaçınılmaz olduğunu dile getiren, emperyalizmin savaşlardan beslendiğine dikkat çeken Lenin’in ‘Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’ adlı kitabındaki tezlerin eskidiğini öne sürenler şimdi bir adım öne çıksın. Boylarını görelim.

Tam da bu nedenlerle, kapitalizmle, emperyalizmle hesaplaşmaktan uzak duran perspektiflerle belirlenen konumlar, tüm bu çıkarlar yumağı içinde meselenin kıyısında durmayı aşamıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa