28 Ekim 2023 05:00

Yeşaya’nın kehaneti

Binyamin Netanyahu

Binyamin Netanyahu | Fotoğraf: Kremlin Sarayı

Paylaş

Siyonizmin kurucularından Theodor Herzl “Bizler yaşadığımız ülkenin bilim ve sanattaki şanını ya da ticaret yaparak ve iş sahası oluşturarak zenginliğini artırmak için boş yere çalışıyoruz” dediği ve Yahudileri vadedilmiş topraklara göçe davet ettiği ‘Yahudi Devleti’ kitabında, İsrail devletinin kuruluşuna ilişkin bir ütopya geliştirir. Kitap Yahudi sermayesinin kuracağı bir şirket ve banka ile finanse edilen göçün ekonomi politiği üzerine kapsamlı bir anlatıdır.

19. yüzyıl boyunca ulus devletlerini kurmuş olan Avrupa ülkelerinde yaşayan Yahudilerin tefecilikten ve ticaretten başlayarak büyüyen sermayesini kendi pazar payları için tehlikeli gören ‘milli sermaye’ler Yahudi birikimini bir tehdit olarak görmüş ve bedelini de daha çok yoksul Yahudilere ödetmişlerdi. Bunun en insanlık dışı boyutunun Naziler zamanında yaşandığını biliyoruz. Siyonist örgütlerin Hitler iktidara gelir gelmez Nazilerle ilişki kurduğu ve Yahudilerin İsrail’e göç yolunun açılması karşılığında birtakım anlaşmalar yaptığı da bir sır değil. Milyonlarca Yahudi, imha edilmek üzere toplama kamplarına götürülürken siyonist teşkilatlar sevkiyatları güvence altına alıp halkı yatıştırarak Hitler’in işini kolaylaştırıyorlardı. Hannah Arendt Kötülüğün Sıradanlığı kitabında bu iş birliğini gayet açık, belgelere dayanarak anlatır.

Hemen söylemek gerekir siyonizm Yahudi sermayesinin bir ideolojisidir. Siyonistler de ‘vadedilmiş topraklar’da Yahudi sermayedarının emek gücü ihtiyacını karşılayacak olan Yahudi emekçilerini göçe ikna ederken halkın tarih boyunca çektiği acılara karşılık yeryüzünde bir cennet teklif ettiler. Bu cennet İsrail’di. ‘Bizi birleştiren şey tapınaklarımızdır, o bütün evlerden görünmelidir’ diyen Theodor Herzl’den sonrakiler de İsrail’i bir din devleti olarak örgütleyeceklerdir.

Ne var ki Yahudilik İsrail’in yekpare ve kaynaşmış bir millet olmasının teminatı değildir. Olamamıştır. Bugün İsrail farklı Yahudilik anlayışlarının bulunduğu bir ülkedir. Yahudi burjuvazisinin, mezhepler arasında hiyerarşi yaratarak en alttakilerin daha çok sömürüldüğü bir kontrol mekanizması kurmasını kolaylaştırmıştır bu farklılıklar. Netanyahu da böyle bir, sınıfsal ve kültürel olarak bölünmüş ülkeye hükmediyor.   

Netanyahu, Gazze’ye saldırılardan önce İsrail halkının haftalarca süren protestolarıyla sarsılmıştı. Bu protestolar sonucunda, yargıyı kendisine bağlamaya çalıştığı projesini geri çekmek zorunda kaldı. Son zamanlarda da İsrail’de yaşayan Arap, Hristiyan ve Yahudi halkı Gazze saldırılarının durdurulması için birlikte alanlara çıktılar ve Netanyahu’nun istifasını istediler. Diasporadaki Ortodoks Yahudiler, ABD ve Avrupa’da demokratik güçlerle birlikte saldırıları kınıyorlar.

Netanyahu 6. kez iktidara geldiği son seçimlerde etrafına topladığı gerici partilerle ancak koalisyon kurarak iktidarını koruyabilmişti. Şimdi kara harekatı konusunda kendi ordusuyla tartışmaya girmek zorunda kalan bu diktatör, egemen sınıfların farklı fraksiyonlarıyla da pazarlıklar yaşıyor.   

Demek ki İsrail devleti Yahudi birliğine sahip değil. Meşruiyet anlatısına ikna edilemeyen bir halk kesimi var.

ABD, Fransa, İngiltere liderlerinin vakit geçirmeden kucakladığı Netanyahu’nun yanında, Ortadoğu, Akdeniz başta olmak üzere dünya genelinde nüfuzlarını ve sermaye birikimlerini güçlendirmek için İsrail’i bir jandarma ve taşeron olarak kullanan NATO’da kümelenmiş devletlerin sermayesi var sadece; sokaklarındaki protestolar nedeniyle onların da elleri rahat değil.

Tam da bu yüzden Netanyahu, sokaktaki Hıristiyan ve Yahudileri İsrail’in bir dinler savaşına girdiğine ikna etmek için iki dinin kutsalı Yeşaya’nın kehanetinden söz etti. Netanyahu’yu yeterince dindar görmeyen ve büyük İsrail’in bir Mesih tarafından kurulacağına inanan Ortodoks Yahudilerin propagandasını kırma yollarından biri bu aynı zamanda. Bir gece ansızın gelen mesih elbette Netanyahu’nun kendisi!

İsrail davası dünyadaki demokratik birikim ile saldırgan politikaları ayrıştırdı, bu açık. Kehanet bahsi, Netanyahu’nun sırtını sıvazlayan süper devletlerin liderlerini de kendi ülkelerinde haklı çıkarmaya, İsrail siyonizminin saldırganlığını Hıristiyan dini bakımından da meşrulaştırmaya çalışıyor: “Bizi tapınaklarımız birleştirir.”

Birleştirmiyor çünkü bu bir din savaşı değil. Bir yanında Çin-Rusya gibi yükselen emperyalistlerin diğer yanında endişeli ve tetikte AB-ABD emperyalist blokunun olduğu iki kutbun İsrail’in sırtından, bir adım daha ileri çıktıkları bir paylaşım savaşı. Doğu Akdeniz’de ABD İngiliz savaş gemileriyle tatbikattan dönen 6 Çin savaş gemisinin konuşlanması başka bir anlama gelmiyor. Putin Çin’den nükleer mesajları veriyor. Suriye’de, Ukrayna’da, Karabağ meselesinde karşı karşıya gelenler yine ABD ile Rusya.

Netanyahu’nun, Yeşaya’nın Mesih’inden söz etmesi Gazze’deki katliamların ekonomi politiğinin üstünü örtüyor kesinlikle. İnce bir şeritte yıllarca abluka altındaki Gazze halkının ödeyeceği bedeli düşünmeden ilk roketi atan Hamas da İsrail’in arayıp bulamayacağı lütfu sağladı.

Gazze coğrafyasında olanlar iki kutuplu dünya sermayesinin kapıştığı bir mevzi. Ama aynı zamanda her dinden ve kültürden dünya emekçilerinin acıyla izledikleri, Vietnam Savaşı zamanındaki gür sesi bulamasalar da kendi liderlerine ‘söndür’ dedikleri bir yangının büyüdüğü yerdir. Herkesin boy ölçüştüğü bölünmüş dünyada hiçbir Mesih’in sökükleri dikemeyeceği bir yer.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa