Dayan!
Fotoğraf: Mstyslav Chernov/Wikimedia CC BY-SA 3.0
Ağalar beyler, pek muktedirgiller, iletişim başkanlığı afişine 3 bin yıllık devlet yazıp kutlamışlar yüzüncü yaşı.
Biz halkın egemenliğini kutluyoruz, kutlama da değil hatırlatıyoruz yüzüncü yaşa hürmeten.
Yurttaş tanımı seçmene, iradesi dört yılda bir seçime indirgenmişken, madenler, doğal zenginlikler satılmış, orman kesilmiş, dere kurumuş, sahiller özelleştirilmişken, vatandaşın canı beş para etmez, vatandaşlığın ederi 400 bin dolarken, birileri milyar dolarlarca semirirken halk açlık sınırının altına mahkum olmuş, sokak yasaklanmış, tepkisi şiddetle karşılanmışken kutlu olsun egemenliğimiz.
Oysa halkın egemenliği odur ki; yaptın seçim, kuruldu bir hükümet, açıkladı bütçesini, planını, baktın olmadı. Çıkarsın sokaklara, işçiler şalter indirir, genel grev, miting, ayaklanır üniversiteler...
Ya hükümet değişir ya da baştan yaptırırsın bütçeyi planı.
Güvenoyu diye bir şey vardı hatırlatalım.
Cumhuriyet; halkın refahı, aydınlık yarını için seçmene rağmen icraata geçen, icat çıkarandır.
İkinci Dünya Savaşı ortasında, Elâzığ’da şarap fabrikası kurandır mesela. Memleketin üzümü milli servettir, milli gelire dönmesin mi?
Daha 5 yaşındayken bu cumhuriyet, Hıfzıssıhha kurup, kuruluşunun dördüncü yılında serum ithaline son verebilendir. Çin’e dahi aşı ihraç edebilendir.
Freddie Mercury AIDS olduğunda, tüm dünya bu hastalığı tanımaya çalışırken AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi açacak kadar öngörülü olandır.
Bir köyde doğmuş, dört yaşında anneni, on birinde babanı kaybetmiş, yetim-öksüz kalmışken dahi seni yatılıda okutup, üniversiteler kazandıran, dünyanın en ünlü fizikçileri arasına sokacak, dünyaya açılacak ve Einstein’la aşık atmanı sağlayacak olan eğitimi verendir. Hatırlar mısınız Dr. Hüseyin Yılmaz’ı?
Madam Curie’nin Öğrencisi Remziye Hisar’ı burs ile Parislerde okutup, memleketinde profesörlük yapmasını sağlayandır.
Bir halk ozanının oğlunun balet olmasına imkan verendir.
Aşık Veysel’in yolunun kesiştiği maarif müdürü sayesinde dünyaya açılmasını sağlayan, yüzyıla damga vuracak, Satriani’nin bile adını anacağı bir değere dönüşmesini sağlayandır. O maarif müdürüne bu güveni, yetkiyi, sorumluluğu verendir; Ahmet Kutsi Tecer’i yüksek öğretmen bursu ile yurt dışında okuma ve araştırmaya gönderip memleketin maarif müdürlüğünden vekilliğe, Halkevleri yöneticiliğinden kültür ateşeliğine uzanan vazifelerle memleket hizmetine sevk edendir.
Seferberliği yalnız askeri anlamda değil tarımda, üretimde, eğitimde, kültürde, sanatta ve sporda ilan edebilen, her bir evladına bir cevher gözüyle bakandır.
Yalnızca sorumlu kılan değil yetki de verendir.
Öğretmen okulu mezunlarını 19 yaşında köy okullarına atayıp, köylüyle birlikte okul inşasına liderlik edecek vasfı kazandırandır.
Köy enstitüleri ile, köylüyü yalnız tarım ve hayvancılıkla hayatta kalan yurttaş olmaktan çıkarıp Çehov’la, Moliere ile Mozart’la tanıştırandır.
Cumhuriyet odur ki; koyun güderken dağda, üflerken çoban elleriyle yaptığı kavala, yaşı da olsun dokuz-on daha, ona konservatuvarın, cumhurbaşkanı senfoni orkestrasının, Viyana’da bir bursun hayalini kurdurandır.
Sonra dönersin ve geçersin bölümünün başına hocası olarak. Hayatı umutlu ve zaferlerle dolu bir yol kılandır sana.
Yıldızlara bakarken kerpiç evin damında, astrofizik diye bilimi duymuşsan ve okumak düşerse aklına, sırtını dayarsın cumhuriyete, gaz lambası ışığında sabahlara kadar çalışırsan, sen elinden geleni yapmışsan, o okutacaktır sana uzayı da, bir gün dersini verebileceğin kadar.
Kilerin boşalırsa bir gün, bilirsin ki Devlet Malzeme Ofisi siloları doludur ve devlet muhakkak bakacaktır sana da.
Memuriyetin şanı vardır cumhuriyette, yetkilisin demektir devlette. İşinde titiz olacaksın, hakkını vereceksin yurttaşın vergileri ile her ayın 15’inde ödenen maaşının sorumluluğu senin. Başın dik yürüyebilmek için her bir imzanın ardında durabilmelisin.
Avukatın, hakimin ve savcının cüppeleri düğmesizdir, akademinin de.
Kimseye ceket iliklemeyeceksin, önünde saygıdan ayağa kalkılması gereken sensin, adaletin ve bilimin güvencesisin neticede.
Dünya savaşının ortasında, kendi kendine yetebildiğin için barışı koşulsuz savunabilecek öz güvendir cumhuriyet.
Bir imparatorluk çökerken, ulus devleti çatı eyledi cumhuriyet, etnik kimlikleri, bireyciliği ikinci planda tutup monarşiye karşı bir toplum yetiştirmeyi hedefledi, aydınlanmayı ve bağımsızlığı öncelikledi. Üretimi koydu bağımsızlığın merkezine ve savaşlardan yıpranmamak için barış adına tarafsızlığı.
Cumhuriyet sağlamlaşınca, özgürlükleri, hakları, tüm kimlikleri yeniden masaya yatırıp kaynaştırıp, uzlaştırıp refahı ileriye taşımak mümkündü.
Meclisin ilk yıllardaki tutanaklarına baktıkça, sıkça karşılaşılan bir cümledir: “Rejimimiz imtiyaz kabul etmez.” Eşit yurttaşlık kavramını oturtmak için 100 yılı vardı.
Feodal arkaik kültüre karşı burjuva bir toplum yaratma çabasını işçi sınıfının refahına, etnik kimliklerin özgürlüğüne, kültürel çeşitliliğe evriltmek mümkündü.
Hayat bizi yüzüp yüzemeyeceğimizi görmek için açık denizlere fırlatırken bir can simidi olacaktı cumhuriyet.
Cumhuriyet en çok eşit yurttaşlıktır, şu elimizde en az kalan da budur.
Bir zamanlar tırnağı kırılsa “Nerede bu devlet?” diye sorabilen halktan, devlet yurdunda ölen arkadaşlarının hesabını sormaya kalkan gençlerine el kaldırabilen bir muktedire evrilmiş bir süreçteyiz.
Bir ufacık yüzdeye her şey hak kılınmışken, halktan insanca bir yaşamın esirgenmesinin ötesinde, yaşam hakkının esirgendiği bir süreçteyiz.
Yüz; bir cumhuriyet için olgun değil hâlâ genç bir yaş.
Gençlere güvenle kurulmuş, gençlerin omuzlarında kurulmuş, gençlerin önünü açmış cumhuriyete dair hatırlamamız gereken önemli şeylerden biri gençlere konuşmak değil, yeniden sözü, sorumluluğu ve yetkiyi gençliğin önderliğine bırakabilmek. Bu ülkede cumhuriyetin ilk 50 yılında, en devrimci adımları atan, devrimciliğin kitabını yazanlar 25’likler kervanındandı.
Bugün 100. yıla dair bir umut; haklarının, hayatlarının ve acılarının peşinde şehir şehir sokaklara dökülmüş üniversitelilerde. Onları okutacak olandı cumhuriyet.
Cumhuriyet de umut da nabız da gençleşiyor sayelerinde.
Babası Rumeli’den Kerkük’e gelen Türk bir aileden, annesi Kürt, Diyarbakır’da doğmuş. Zazaca, Kürtçe ve Arapça da bilen, lisedeki şiirlerini Halkevi dergisinde yayımnlatabilmiş, bir şiirinden yargılandıktan sonra yine de memuriyete kabul edilmiş, Sansaryan’da işkence görmüş, senelerce tutuklu kalmış ama işte hiçbir otoritenin yıkamadığı o “kültürel hegemonya”nın taşıyıcı kolonlarından biri olmuş Ahmed Arif’in dizeleriyle, yüz hâlâ çok genç, dayanalım, dayanın, dayan!
Kutlu olsun bu bayram.
“Öyle yıkma kendini,/ Öyle mahzun, öyle garip…/ Nerede olursan ol,/ İçerde, dışarda, derste, sırada,/ Yürü üstüne üstüne,/ Tükür yüzüne celladın,/ Fırsatçının, fesatçının, hayının…// Dayan kitap ile/ Dayan iş ile./ Tırnak ile, diş ile,/ Umut ile, sevda ile, düş ile/ Dayan rüsva etme beni./ Gör, nasıl yeniden yaratılırım,/ Namuslu, genç ellerinle./ Kızlarım,/ Oğullarım var gelecekte,/ Her biri vazgeçilmez cihan parçası./ Kaç bin yıllık hasretimin koncası,/ Gözlerinden,/ Gözlerinden öperim,/ Bir umudum sende,/ Anlıyor musun?”
- Var mıyız yok muyuz? 18 Ocak 2025 04:08
- Uykusuzluk üzerine 11 Ocak 2025 05:00
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47