Gazze'ye kara harekatı ve bumerang etkisi
Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA
Gazze’ye yönelik saldırılarını aralıksız sürdüren İsrail, bugüne kadar 5 binden fazlası çocuk ve kadın olmak üzere 8 bini aşkın sivili katletti. İsrail’in ambargosu nedeniyle yardımların oldukça sınırlı olarak ulaştırılması, burada yaşayan 2 milyon insanın yaşam koşullarını giderek ağırlaştırıyor. New York Times tarafından yapılan görsel analizde 17 Ekim’de el Ehli Hastanesinde 500’e yakın sivilin yaşamını yitirdiği katliamın Netanyahu ve ABD Başkanı Biden’ın iddiasının aksine, İsrail tarafından fırlatılan bir füzeyle gerçekleştiği belgelenirken binlerce sivilin sığındığı hastanelerin boşaltılmasını isteyen İsrail, saldırganlıkta sınır tanımayacağını bir kez daha açıkça ilan ediyor.
İsrail’in son günlerde hava saldırılarının yanı sıra Gazze sınırında kara operasyonları da gerçekleştirmesi, 7 Ekim’den bu yana tartışılan kara harekatının başlayıp başlamadığı sorularının sorulmasına neden oluyor. Ancak İsrail ordusundan kara harekatının başladığına dair herhangi bir resmi açıklama yapılmadığı gibi bu kara operasyonlarının kapsamının şimdilik Gazze’nin sınır bölgesiyle sınırlı tutulduğu anlaşılıyor.
İsrail’in ilan ettiği kara harekatını bugüne kadar yapamamasının en önemli nedeninin böylesi bir operasyonun önündeki belirsizlikler ve riskler olduğuna şüphe yok.
Her şeyden önce böylesi bir kara harekatının Hamas’ın elindeki 222 rehinenin büyük bölümünün yaşamını yitirmesine yol açması kuvvetle muhtemelken Netanyahu bunun İsrail toplumunda kendi yönetimine karşı olan öfkeyi daha da büyüteceği kaygısını duyuyor. İlk zamanlar yapılan kamuoyu araştırmalarında İsrail toplumunun yüzde 65’i kara harekatını desteklerken son dönemlerde bu oranın yüzde 30’un altına düşmesi, bu kaygının temelsiz olmadığını gösteriyor. Son haftalarda yaşananların da bir sonucu olarak İsrail toplumunun daha geniş kesimleri, Filistinliler güvende değilse kendilerinin de güvende olamayacaklarını anlamaya başlıyor.
Ancak İsrail’in en büyük destekçisi ABD’nin asıl kaygısı İsrail toplumunun göstereceği tepkiden çok böylesi bir harekatın kendi bölgesel çıkarları bakımından yaratacağı risklerden kaynaklanıyor.
Doğu Akdeniz’e yeni savaş gemileri gönderip askeri yığınak yapan ABD emperyalizmi, İsrail’in kara harekatı sonrasında İran ve Lübnan Hizbullahı başta İsrail karşıtı bölgesel aktörlere karşı caydırıcılığı arttırmak ve Gazze savaşının bölgesel savaşı tetiklemesinin önüne geçmek istiyor.
ABD’nin İsrail’den neden bu savaşı sadece Hamas ile sınırlı tutmasını ve diğer bölgesel aktörleri kışkırtacak adımlar atmamasını istediği konusunda şu noktalara dikkat çekmek gerekiyor.
Birinci olarak, 7 Ekim’de başlayan süreç ABD’nin öncülük ettiği İsrail ve bölgedeki iş birlikçi rejimler arasındaki ‘normalleşme’ adımlarını tahrip edici bir rol oynadı.
Trump’ın 2020’de açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” planının asıl hedefi, Filistin sorununun İsrail ve körfezdeki iş birlikçi Arap rejimleri arasında bir ‘ayak bağı’ olmaktan çıkartılmasıydı. Bu plan, iki devletli bir çözüm yerine ordusu bile olmayan sembolik bir Filistin devletçiliğini dayattığı halde BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas, İsrail ile ‘normalleşme anlaşmalarını (İbrahim Anlaşmaları) imzalamış ve S. Arabistan da bu yönde diplomatik görüşmelere başlamıştı. Bunlara diğer önemli bir bölgesel aktör olan Türkiye’deki Erdoğan yönetimini de eklemek gerekiyor. Dikkatini Çin’in yükselişini durdurmak amacıyla Asya-Pasifik’e çevirmek isteyen ABD, bölgedeki iş birlikçi rejimler ile İsrail’i kendi politik-askeri ekseninde birleştirme yönünde önemli bir mesafe katetmişti. Dolayısıyla ABD, bugün Gazze’deki savaşın bu süreci tersine çevirecek bir noktaya ilerlemesini istemiyor.
İkinci olarak, özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali karşısında NATO’yu yeni üyeler ve askeri üslerle güçlendirmiş ve Putin yönetimini ciddi biçimde yıpratmışken Gazze’deki savaş ve Filistinlilere yönelik katliamların bu havayı tersine çevirmesi ihtimali de ABD emperyalizmini düşündürüyor. Çünkü bu süreç Hamas’ın saldırısı sonrasında oluşan tepkiyi giderek tersine çeviriyor. Bir yandan İsrail’in katliamlarına karşı dünya genelinde tepkiler artıyor ve öte yandan dünyanın dikkati Ukrayna’dan bölgeye doğru kayıyor.
Elbette İran ve Lübnan Hizbullahı başta olmak üzere ‘direniş ekseni’ içinde yer alan güçler de kendileri bakımından da oldukça yıpratıcı olacak böylesi bir bölgesel çatışmanın içine girme konusunda istekli değiller. Ancak İsrail’in Gazze’ye yapacağı ve büyük bir yıkıma yol açabilecek bir harekatın bu güçleri de savaşın içine çekme riskini arttıracağı konusunda da kimsenin şüphesi bulunmuyor.
Burada ‘itidal’ çağrısından ‘ara buluculuk’ ve ‘garantörlük’ rolüne soyunmasına ve ardından da Hamas’ın en büyük destekçisi olarak sahneye çıkmasına kadar Erdoğan iktidarının politik tutumundaki değişim için de şunları söylemek gerekiyor: Erdoğan yönetiminin tutumundaki bu değişimi, bölgesel bir rol/pozisyon kapma yönündeki girişimleri boşa düştükçe el yükseltmesi biçiminde değerlendirebiliriz. Çünkü Türkiye ve bölge halklarının İsrail’e karşı büyük öfkesine rağmen İsrail ile ilişki ve anlaşmalarını kesmeyen Erdoğan, bu tepkileri yedekleyerek bir pazarlık kozu haline getirmek istiyor.
Öte yandan İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırganlığına karşı çıkarken bile aklı ABD’nin Suriye’deki üslerinde olan Erdoğan’ın, Rojava’ya yönelik yeni bir operasyonu bu pazarlıkların bir parçası haline getirmesi de olası görünüyor.
Sonuç olarak BM Genel Sekreteri Guterres’in bile sorunun asıl kaynağı olarak işaret etmek zorunda kaldığı İsrail işgali ve saldırganlığı, İsrail’in en büyük destekçisi ABD emperyalizmi ve bölgede Filistin davasını destekliyor görünseler de İsrail ve ABD ile iş birliğini sürdüren bölgesel gericilikler için riskleri büyütüyor. Bugün İsrail’in ilk başta açıkladığı Gazze’nin işgalini kapsayacak bir kara harekatının önündeki en büyük engeli, bu harekatın hem İsrail ve hem de ABD ve bölgedeki iş birlikçi rejimler için bumerang etkisi yaratmasına yol açabilecek belirsizlikler ve riskler oluşturuyor.
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00